AK Parti CHP’siz yapabilir mi?

Yıldıray Oğur

Şahin Alpay’ın “Bir Hikayem Var” adlı anılarında çok ilginç bir bölüm var. Alpay, 90’ların başında İsveç’ten bir sosyal demokrat olarak dönmüştür ve 1992’de yeniden açılmasına izin verilen CHP’nin lideri Deniz Baykal’ın teklifiyle danışmanı olur.

O günlerdeki Baykal, aklımızda kalan Baykal’dan farklı bir siyasetçidir. Yeni Sol diye teoriler üreten, Bosna’da cepheleri dolaşan, ”İmam Hatip okuluna giden gençle, diskoya giden genci kucaklamaya geliyoruz… Artık CHP devlet partisi olarak değil, toplum ve halk partisi olarak anlaşılmalıdır gibi konuşmalar yapan, Kürt raporları hazırlatan bir Baykal’dır.

Alpay, CHP Genel Başkanı ve Grubu danışmanı ve Araştırma Merkezi direktörü olarak işe başlar. Ama danışmanlığı çok kısa sürer, çünkü çok kısa bir süre sonra Uğur Mumcu katledilmiştir.

Mumcu’nun cenazesiyle başlayan kitlesel laik ve Kemalist hassasiyeti gören Baykal değişimden vazgeçmiştir.

Bir yıl sonra da yerel seçimlerde Refah Partisi, İstanbul ve Ankara belediyelerini kazanınca bu hassasiyet zirve yapacaktır.

Bir yıl sonra Refah Partisi sandıktan birinci sırada çıkar, Refahyol kurulur ve gerisi ve CHP’nin 2010’lara kadar çizgisi malum…

Türkiye siyaseti tam 30 yıldır aslında bu kırılmaların içinde şekilleniyor.

Her ne kadar CHP özellikle 2017 sonrasında Kılıçdaroğlu ile bu çizgiden uzaklaşmış olsa da hala CHP’lilerin her şeye rağmen partilerine sadakatlerinin temelinde laiklik, Atatürk hassasiyeti, 1994’den beri Erdoğan, 2002’den beri de AK Parti karşıtlığı var.

AK Parti ise 2002’den bu kutuplaşmadan çıkmak isteyen Milli Görüşçüler tarafından kuruldu.

Kendilerinden beklenmeyen liberal bir siyasetle yol aldılar.

Seçmenleri onlara CHP nefretiyle değil, rasyonel bir tercih olduğu için oy verdi.

Bu sayede 2007’de itibaren homojen biçimde ülkenin yarısının oyunu alabilen bir parti oldular.

Etraflarında 2010’da yüzde 58’e kadar çıkan bir ittifak oluştu.

1 Kasım 2015’de bile yüzde 50’yi tek başına alabilen bir partiydi AK Parti.

Ama uzun süredir AK Parti bu rakamların çok uzağında.

Özellikle 2016 sonrası devletin sopasını kullanana, ideolojik olarak içine doğru büzülen, dar bir nomenklatura sınıfıyla yol alan bir parti.

Bu da her seçimde etrafındaki kalabalığı azaltıyor.

Yüzde 50’yi ancak MHP ve diğer müttefiklerle aşabiliyor.

Anketlere göre artık tek başına en fazla yüzde 35’lerde.

Ama daha önemlisi artık AK Parti seçmenleri heterojen değil, büyük bir çoğunluğunun da motivasyonu partilerinin en rasyonel tercih olması değil.

AK Parti uzun süredir ehveni şer partisi ya da başka bir deyişle CHP gelmesin partisine dönüştü.

1994’den sonra CHP’nin seçmeleri nasıl irtica gelmesin diye kıza kıza partilerine oy verdiyse, bugün de AK Partili seçmenlerinin önemli bir kısmı da söylene söylene ama sandık başına gittiğinde “CHP”, “laikler” gelmesin hissiyle oy veriyor.

Geçmiş onların bu korkusunu ve nefretini diri tutacak kadar kötü hatırayla dolu. Bugün de muhalefet onlara bu güveni vermiyor, rövanş korkusu ve kazanımlarını kaybetme endişesi bir evham değil.

İktidar değişiminde sihirli dernekle birden hukuk devleti olmayacağımız, sopanın el değiştireceği de kesin.

Zaten son dört-beş seçimdir seçimlere bir hafta kala AK Parti’nin en etkili söylemi, “herşeye rağmen, CHP’lilere, laiklere iktidarı vermemek için son kez Reis, son kez AK Parti”.

Sosyal medyaya düşen bir video, son dakika açılan telefonlar, birinin ettiği bir laf korkuları tetiklemeye, sadakati bir seçim daha sürdürmeye yetiyor.

Kendini bu kutuplaşmanın dışına çıkarmaya çalışan CHP seçmeninin de sandığa giderken hala en büyük seçmen motivasyonu Erdoğan’ın ve AK Parti’nin gitmesi.

Uzamış bir iktidardan yorgunluk muhalafetin en büyük gücü.

CHP, AK Partililerin seçmenlerini korkuttuğu o öcü olmadığını göstermek için uğraşıyor. İmamoğlu, Yavaş, Özel gibi isimler bu yeni kimliği temsil ediyor. Bu yüzden AK Parti seçmenini eskisi kadar CHP korkusuyla sandığa taşıyamıyor. Son örnek belediye seçimleri oldu.

Ayrıca muhafazakar sosyoloji değişiyor, iktidar gençlerle konuşamıyor, şehirleşme, sekülerleşme, melezleşme doğal olarak muhalefete yarıyor.

Son CHP İl Başkanlığı’na kayyum baskını sırasında attıkları şiddetsiz sivil direniş mesajları için haklarında haksız yere tutuklama kararı verilen bazı gençlerin ortak özelliği muhafazakar ailelerden gelmeleri.

Hatta biri 2017’de referandumda bile evetçi olacak kadar sağlam bir Reisçilikten bu noktaya gelmiş.

Bu yer değiştirmenin yönü uzun süredir muhalefetin lehine doğru işliyor.

Tasfiyeciliğin ve dar kadroculuğun uzun süredir keyfini süren iktidar kadroları, gücü ve getirilerini kimseyle paylaşmamak için kapsayıcılığı ayıp olarak görüyor.

Yeni bir fikir, yeni bir heyecan ve iknanın uzağında, polis ve savcıyla siyaseti, medyayı, fikir hayatını, kültürü hatta popüler kültürü dizayn edebileceklerini zannediyorlar.

O yüzden AK Parti’nin bugün hala etrafında toparlanan yüzde 35’lik kalabalığı birarada tutan Erdoğan’ın kişiliği ve iktidarı CHP’ye vermemek korkusu.

O yüzden “laik, elitist, İslam karşıtı, mezhepçi, Batı’ya ülkeyi teslim edecek, bazı seçimler terör destekçisi” bir CHP’ye ihtiyaç var.

Ama bu CHP sahiden bir risk oluşturmalı, güçlü bir iktidar namzeti olmalı ki bu korku ile kitle karşısında mobilize edilebilsin.

Yoksa mahkeme kapılarında süründürülen, Cumhurbaşkanı adayı ve belediye başkanları hapiste olan, il başkanlıklarını polisin bastığı bir CHP’den kim korkar!

Üstelik böyle bir CHP, mağdur da olur.

CHP’nin mağduriyeti AK Parti siyasal propagandasına mavi ekran verdiren bir deneyimlenmemiş tecrübe.

AK Parti, 70 yıl sonra bile hala CHP tek parti iktidarının baskılarından bahsederken, 25 yıllık tek parti iktidarının baskıları altındaki bir CHP bütün ezberleri bozar.

İktidar için CHP, kendi kabuğundan çıkmaya çalıştığı, bulduğu az CHP’li profillerle AK Parti’den seçmen çalmaya başladığı için tehlike arz etmeye başlamıştı.

Ama bu CHP’yle devletin sopasıyla mücadele edilirken kantarın topuzu öyle bir kaçırıldı ki artık karşısında seçmenlerin korkutulacağı bir CHP hikayesi kalmıyor.

Bugün tehlike arz eden bir CHP’ye en çok muhtaç olan AK Parti’dir.

Zayıflamış, bölünmüş, örselenmiş, mağdur bir CHP en az AK Parti’nin işine yarar.

Siyaset üretemeyen, kadro yetiştiremeyen, medyasıyla kamuoyu oluşturamayan yorgun bir iktidar elindeki en büyük siyasi malzemeyi de kendi eliyle yok ediyor.

Tek parti rejimi zulmü hikayesi el değiştiriyor.

AK Parti, CHP’ye yıllarca anlatılacak bir hikaye verirken kendi hikayesini ise kaybediyor.