Hukuk devleti anlayışından uzaklaştığımız günden bu yana insanların kendilerini güvende hissetmediği, ekonomik krizin üzerimize kâbus gibi çöktüğü günleri yaşıyoruz.
Adaletin terazisi doğru tartmadığı için ekonomide, eğitimde, dış politikada yaşadığımız savrulmalar yetmiyormuş gibi bir de ‘yeni nesil mafyalar’ sokaklarda cirit atıyor ve kirlilik giderek derinleşiyor.
Adları ‘Daltonlar’, ‘Casperler’, ‘Redkitler’ olan bu yeni nesil çeteler, şehrin göbeğinde suikastlar düzenliyor, güpegündüz insanları katlediyor. Bu yüzden şu an sokaklar korkuya teslim olmuş durumda.
Adaletin ipi bir kere kopmaya görsün. Hiç ummadığınız anda, bir gece köşe başında ansızın bir tinerci karşınıza çıkarak para ister, vermezseniz bıçağı saplayıp geçer. Muhtemelen hiç yakalanmaz, yakalansa bile kısa sürede çıkar ve toplumda korku salmaya devam eder.
Maalesef hukuk bu sapkınlara ve yeni nesil çetelere işlemiyor artık. Onlar iktidarsız bir ülkede değnek kullanmaya bile ihtiyaç duymuyorlar.
Ayrıca şu günlerde, iktidarın toplumun güvenliğini sağlamaktan daha önemli işleri var. Malum, erken yapıldığı takdirde seçime yaklaşık bir buçuk yıl var. Dolayısıyla iktidar, öncelikle yoluna çıkan ve arabasının önüne taş koyma tehlikesi bulunan siyasetçileri, belediye başkanlarını, gazetecileri tutuklayıp hapse atarak sandığa giden yolları temizlemek zorunda.
Her ne kadar Adalet Bakanımız, daha bir gün önce “Hukukun üstünlüğünü esas alan, gecikmeyen ve öngörülebilir bir adalet sistemi vizyonumuz kapsamında önümüzdeki süreçte de yatırımlarımıza hız kesmeden devam edeceğiz” şeklindeki süslü cümlelerle memlekette ‘adalet’ varmış gibi yapsa da gidişat hiç öyle gözükmüyor.
Şu tabloya bakar mısınız… AK Partili eşi Zehra Taşkesenlioğlu’yla çekişmeli boşanmanın ardından dört davadan yargılanan, 3 davadan yurt dışı yasağı bulunan Ünsal Ban, kimselere çaktırmadan yurt dışına kaçıveriyor. Bilindiği gibi Ünsal Ban, daha önce Yunanistan’a kaçarken yakalanmış ancak 36 gün sonra ‘yurt dışı yasağı’ ile serbest bırakılmıştı. İşte bu zat, birilerinin himmetiyle mi yoksa sadece kendi becerisiyle mi başarmıştır bilinmez ama bir kez daha yuvadan uçarak terk-i diyar eylemiş bulunuyor.
Açıkçası bu olayda akıl, sır erdiremediğimiz tuhaf bir durum var. ‘Kaçma şüphesi’yle siyasetçilerin, belediye başkanlarının, gazetecilerin tutuklandığı bir Türkiye’de, kaçarken yakalanan Ünsal Ban için ‘tutuksuz yargılama’ kuralına uyuluyor ve serbest bırakılıyor.
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç çok haklı. Memlekette hukuk o kadar düzgün işliyor ki; Esenyurt’ta öldürülen gazeteci Hakan Tosun’un katil zanlıları bile operasyonla değil telefonla rica edilerek karakola davet ediliyor!.. Eee “Türkiye Yüzyılı”nın faziletleri anlatılmaz, yaşanır.
Herhalde Adalet Bakanı’nın her vesileyle altını çizdiği ‘hukukun üstünlüğü’ böyle bir şey olsa gerek.
Şimdi herkesin zihnindeki soru şu; Ünsal Ban için hukuk bu kadar titizlikle uygulanırken, bazı katil zanlılarına bile şefkatle davranılırken acaba Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay ve Tayfun Kahraman için verdiği ‘hak ihlali’ kararları neden uygulanmıyor? Yoksa Adalet Bakanı’nın kitabında, ‘Hukukun üstünlüğü’nün başka bir tarifi mi var?
İşin ironisi bir tarafa, Türkiye hukuku kaybettikçe, liyakat önemsizleştikçe ekonomi dahil her alanda problemler daha da kangren hale geliyor, ahlaki çürüme ve yozlaşma giderek derinleşiyor.
Adaletin bir ibadet olduğunu belirten hukukçu, tarihçi ve bir devlet adamı olan Cevdet Paşa “Tezakir” adlı eserinde devleti ayakta tutan en önemli unsurun adalet ve liyakat olduğunu söylüyor.
“Me’murin-i devlet ahalinin bir güzide sınıfı olarak liyakat ve kifayetçe efrad-ı nasa faik olmak lazımdır (Toplumda başarısını ispatlamış, meziyet sahibi kişiler olmalıdır). Halbuki mükafat olmaz ise ahali içinde mümtaz olacak ademler devlet me’muriyetlerine heves etmeyip başka işlere süluk (girerler) ederler. Devlet umurunda kullanılacak bayağı ademler kalır. Anlar(onlar) ise enzar-ı ammede (halk nazarında) haysiyetsiz bir sınıf olarak kendilerine faik olan nası idareden aciz olurlar ve her sınıfın içinde ağraz-ı şahsiyesine teba’iyyet (Kendi kişisel menfaatlerine uyan) eden ademler olmamak emr-i muhal olduğundan böyleleri mücazat (ceza) görmezse saire sirayet ederek hey’et-i memurin içinde fenalar çoğalır ve umur-ı devlet düçar-ı iğtişaş olur/ yani devletin başı derde girer.” (4. Cilt, s.102)
Bugün devleti yönetenlerin, ‘adalet’le ilgili hassasiyetlerinin olduğundan emin değilim ama en azından Cevdet Paşa’nın başkanlığında oluşturulan ’Mecelle’nin adını duymuşlardır herhalde.
Bu vesileyle, ‘adalet’i ibadet olarak gören Cevdet Paşa’nın sözleri yöneticilerimize de bir şeyler anlatır belki.