12 gün savaşı 12 günle kalır mı?

Mensur Akgün

İran’la İsrail ve Amerika arasındaki husumet yeni değil ancak tezahürü ilk defa bu denli şiddetli ve açık oldu. Önceleri örtülü operasyonlarla İran’ı zorlayan İsrail 13 Haziran’da hava saldırılarıyla nükleer tesislerini, hava savunma sistemlerini ve komuta kontrol mekanizmalarını çökertti. Onun eksik bıraktıklarını da Amerika tamamladı. 12 günlük savaşın galibi açık bir şekilde İsrail oldu.

Fakat İran’ın nükleer zenginleştirme imkanları belli ki tam olarak tahrip edilmedi. Amerika da İran da yeniden müzakere masasına dönmek ve yeni bir JCPOA imzalamak istiyor. Amerika sıfır zenginleştirmeden yana. İran 2015 mutabakatından daha kapsamlı kontrolleri ve daha düşük düzeyde zenginleştirmeyi kabul etmeye yatkın, ama dendiğine göre sıfır çözümü kabul edilemez buluyor.

İsrail ise kalıcı sonuç peşinde. Bir yandan Gazze’yi Gazzelilerden arındırmayı soykırımla gerçekleştirirken diğer yandan da İran için köklü çözüm istiyor. Netanyahu açısından nihai hedef rejim değişikliği. Trump yönetimi esneyip İran’ın sıfır üstü talebini kabullenirse ya da İran Amerika ile uzlaşırsa bu amacına ulaşması zor. İsrail’in beklentisi sanırım müzakerelerin sürmesi ve “Gazze sorunu” çözülene kadar İran’ın oyalanması.

Çok yakında kitlesel sığındırma, yani etnik temizlik seçeneğini uygulamaya koyacağı anlaşılan İsrail’in Mısır ve Ürdün’le ilişkilerini gererken, Avrupa’yı “duygusal olarak” karşısına alırken bir de İran’la uğraşması Netanyahu ve ekibi için dahi gerçekçi değil. Tüm taşlarla aynı anda oynanması rahatının kaçmasına, Hizbullah ve Haşdi Şabi’nin tekrar güç kazanmasına yol açabilir.

Ancak İsrail fazla beklemek, İran’ın savunma ve caydırıcılık anlamında güçlenmesine seyirci kalmak da istemez. Bu hem İran vekillerinin güçlenmesi hem de İran’ın nükleer silah edinmesi, dahası yeni müttefikler edinmesi anlamına gelebilir. Washington’daki Middle East Institute’den Paul Salem’in 28 Temmuz tarihli analizinde vurguladığı gibi Netanyahu fırsatını bulduğunda İran’a yeni bir saldırı daha düzenleyecektir.

Çaresiz kalan İran rejiminin çöküşünü sağlamaya, büyük ölçüde yurt dışında örgütlenen muhalefetin oğul şahla geriye dönüp kontrolü ele almasına zemin hazırlamaya çalışacaktır. Böylesi bir senaryonun hayata geçmesini önleyecek, Netanyahu’nun ihtiraslarını dizginleyecek en önemli gelişme Amerika ile İran’ın anlaşması olur.

Görebildiğim kadarıyla Türkiye Amerika ile İran’ın uzlaşmasını arzu eder. Ne nükleer silahlı bir komşusu daha olsun ister, ne de istikrarsızlığın yıllarca sürmesini. Ama çok büyük sarsıntılara yol açmadığı takdirde rejim değişikliğinden de fazla rahatsız olmaz. Ankara’yı ve aslında bakarsanız Türkiye’deki herkesi rahatsız edecek olan Suriye’ye taraflardan birinin oyun bozucu olarak müdahil olmasıdır.

Tüm bunların ötesinde Türkiye’nin 12 günlük savaştan çıkartması gereken derslerin olduğu da unutulmamalıdır. Benim konuyla ilgilenenlere, özellikle de askeri ve sivil bürokrasiye önerim Milli İstihbarat Akademisi tarafından geçtiğimiz günlerde yayınlanan “12 Gün Savaşı ve Türkiye için Dersler” raporunu okumaları, siyasilerin de Türkiye’nin başta iletişim ve sivil savunma olmak üzere hiçbir komplekse kapılmadan eksikliklerini tamamlamak için bir an önce tedbir almalarıdır…