NESİN SEN EY CEYLANSI ÇOCUK!
Nesin ve kime şahit oluyorsun bu labirent geçidinden geçerken? Bu yaşlı dünyamızdan gelip geçen insanları düşündükçe " hayatın" ne kadar kısa ve ne kadar yalan olduğunu daha iyi anlıyorum! Dün yoktun, bugün varsın ve yarın yoksun! Bu kadar mı? Evet sadece bu kadar. Bize ait bugüne ne doldurmuşsan sadece o!
Hayat ne uğrunda yaşadığımız ile o kadar anlamlı ki...Gelip geçen yıllar, bir nehir; bizler de bu akıntıda birer damla misaliyiz. Damlalar bazen öyle bir çarpar ki birbirlerine çağıldar duruyor bu ilahi nehirde! Bazen de yalnızlığı ve hüznü tek bir damla öyle bir yazar ki diyeceksiniz ki bu damlanın kaderinde yalnızlık var. Herkesin bir acelesi var. Bir yerlere yetiştirecek bir emaneti var sanki. Bu ruh hali sadece insanlarda yok. Kainatın her zerresinde var sanki! Gece,gündüz,mevsimler,doğum ve ölüm...
Bir nehir misali sanki! Tek derdi akmak... Aksın da nereye akarsa aksın! Gece gündüzü kovalamakta hiç hem de hiç peşini bırakmadan! Sanki gece gündüzü bir tutsa hiç bırakmayacakmış gibi! Peki ya bu dünya daha ne kadar insan eskitecek üzerinde! Bu dünyanın muradı "belki en iyi insan gelinceye kadar bir daha bir daha" diye diye insanları üzerinde konuk ediyor diye düşünüyor olabilirsiniz. Ama böyle bir muradı varsa eğer muradına çoktan erdi bile! Peygamberler, Salih Kullar ve en önemlisi en son peygamberimiz olan Hz Muhammed(s.a.v.)... Ey dünya! Arzun "Kamil İnsana" ulaşmaksa, ulaştın işte 1400 yıl önce! Ya çarkını durdurup bu kamil insan ile yaşasaydın! En mutlu ve en onurlu olarak. Ya da "aradığımı buldum, aradığımı buldum" diyerek kendi kendini noktalasaydın!
Demek aradığın çok farklı şeyler senin ey dünya! Hep aynı espriyi yapıyorsun bize ey nehir! Coşturuyor ve dinginleştiriyorsun! Sabahleyin ayın 14'ü gibi güzel,süslü ve narin bir gelin yapıyorsun, akşamları ise buğday gibi un ufak ediyorsun bizleri. Yaklaşıyor, uzaklaşıyorsun! Ümitlendiriyor, ağlamaklı bir "yolcu" yapıyorsun! Gerdeğe giren bir avcıya kendini gösteren sesinle kendine çeken bir ceylan oluyorsun! Beni benden alıp, tekrar beni bana, yani kucağıma bırakıyorsun beni!
Nesin sen ey dünya!
Nesin sen ey ilahi adalet!
Nesin sen ey kainat korusu!
Nesin sen ey ceylansı çocuk!
Bir ilahi sır var gönlümüzde bizi bile bizden saklayan! Akıp gidiyorsa bu damla ve bu nehir, muhakkak ulaşacağı bir kapısı, bir limanı olmalı bu yolcuların gemisinin! Kainat yaratıldığından beri ilahi adalet ile yol alışımızın bir hikmeti olmalı. Yol varsa, yol alan varsa ve bu yolda menzili arayan ümit var "yolcular" varsa bu yolun bir amacı ve bir "VARIŞI" olmalı.
Evet herkesin bir acelesi olmalı. Bir telaşı ve bir menzili olmalı! Olmalı ki düzen bu çarkla dönüyor. Nehir de son buluyor; gölde, okyanusta! İnsan da son buluyor, hayat da son buluyor "ÖLÜMLE"...
Herkesin her şeye, her şeyin Allah'la ilişkili olduğu bu düzenin başlangıcı ve bitişi olmalı! Sonlandı mı bir zaman saniyeler anlamlı oluyor anlayabilene. Ham olan bu yüreğin pişmesi için dünya evine girmesi gerekiyormuş! Her şeyin pembemsi yüzü durulaşıyor ve gerçek rengini alıyor. Uğrunda çok ümit beklediğin her şey kucağına bırakılıyor. Tadı damağında kalacak kadar kısa olmayacak bu ödül bir bir yağıyor üzerine! Başkalarında olmayan bu gökkuşağı seni rengarenk bir uçurtma yapıyor. Alıp götürüyor kuşlarla beraber. Yer yer rüzgar yalıyor,okşuyor yüzünü. Kanatlanıveriyorsun ötelere!Cennetten bir mutluluk getiriyorsun. Ama ebedi mekandaki bu nimet dünya sınırları içinde pamuk şekeri gibi eriyor ağzımızda. Gözler kapatılıyor, pencereler kapatılıyor ama nafile! Uçup gidiyor geldiği yere! Kavanoz kapağından tatlandırdığımız bu hayat balı bizi öyle bir kavanozuna çekiyor ki! Kelebek misali oluyoruz bu dünya elinden! Yakıp kavurduğu ateşini bir aydınlatıyor bir aydınlatıyor ki dünya ateşini; aydınlık nur zannediyoruz. Kelebek misali nurda nur olmak için aydınlık zannettiğimiz ateşe kanatlanıyoruz. Yanıyor,yanıyor ve yanıyoruz. Akıllanıveririz diye ama yok! Balık hafızalı bizler hiç akıllanmıyoruz. Bu sefer dünya yakıp yıkan ve hiç şakası olmayan "Ölüm" ile gösteriyor kendini. Ben her şeyin telafisini gördüm ama ölüm kadar ciddi ve telafisi mümkün olmayan bir uyarı görmedim. Anlayana, öyle bir sarsındırıcı bir şefkat tokadı ki ama anlayabilene!
Ey nehir! Belli ki sen bu dünyaya ait değilsin! Ne sen ne ölüm ve ne de ilahi çark bu dünyaya ait değil. Sizin kesin kes gönlünüzde bir emanetinizin olduğuna kanaat getirdim. Bizi ötelere alıştıran ve hazırlayan bu kararlı adımlarını gördükçe "olgunlaşmaya" başladığımı hissediyorum. Bunu fark eden biz yetişkinlerin üzerimizden kalemin kalkması için "keşke hep çocuk kalsaydım" demesini çok anlaşılır ve hesap vermekten korkan ruh haliyeti olarak çok samimi görüyorum. Ama 8 yaşındaki öğrencim AYLİN'in " Öğretmenim! Keşke ben hep çocuk kalsam da hiç büyümesem" sözünü bir türlü anlamıyorum. Annem bir balığın suda yaşadığı halde kana kana su içemediğini söylerdi. Acaba AYLİN çocukluğunu doya doya yaşadığı için mi böyle düşünüyor? Yoksa yetişkinlerin hayatının ve hayal dünyasının çok dar olduğunu fark edip yetişkinler gibi olmak istememesi mi yatıyor?
Takdir siz değerli dostlarımızın....
SELAM VE DUA İLE
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.