Eski Köye Yeni Adet Getirmek
İnsan, değişmeye, gelişmeye ve ilerlemeye açık olduğu oranda; hem kişililiğini korur ve hem de insanlığa aynı şekilde hizmet etme istidadını gösterir. Ama her türlü gelişim ve değişime kapalı olanlar; ne kişilik sahibi olabilir, ne kişiliğini koruyabilir ve ne de insanlığı verebileceği bir artı değeri olabilir. Hatta kişiliğini, mevcut konum ve değerini daima yitirme durumu ile karşı karşıya kalır. Zira Efendimizi(sav) bu konuda ne güzel buyurmaktadırlar. ’İki, günü müsavi olanlar ziyandadır.’ Evet, iki günü müsavi olanlar ziyanda olduğunu göre, asırlardır ; 'Benim oğlum bina okur, döner, döner yine okur!' misali ümmet olarak halimiz nicedir? Avamca tabirlerle konuya örnekler verecek olursak ‘eski köye yeni adet mi getireceksiniz?’ deyimi toplumumuz içinde sık, sık karşılaştığımız bir tabirdir’. Eski köy daima eski adetleri yaşamalı ve değişim ve gelişimlere asla yol bırakılmamalı, açmamalı, açılmamalıdır! ‘Bu hayat böyle gelmiş ve böyle gidecek!’ Ve daha nice benzerlerini halk olarak ağzımıza ‘pelesenk’ yaptığımız ama içler kanatan, karartan deyimler, sözler, alışkanlıklar, adetler…
Toplum olarak hangi yanımıza el attığımızda elimizde kalmaktadır. İslami anlamda kendimize ait olarak kalan sağlam bir tarafımız neredeyse kalmamıştır. Bu halimizi anlamaya çalıştığımız zaman da bin bir türlü bahane ve nedenlere sarılmaya çalışmaktayız. Halk olarak asırları bulan İslam’dan uzaklaştırıcı bombardımanlara maruz kalmışız ve kalmaya da devam edilmekteyiz. Ama bombardımana tabi tutanları suçlamaktan ziyade ‘neden biz bombardıman ediliyoruz?’ sorusunu kendimize sormalıyız. Eğer bombardımana tabi tutanlar, ümmet olarak bizim düşmanımız ise; zaten onların işidir, işlerini yapıyorlar. Ama bizler hep işimizi ihmal ede gelmişiz, yapmamışızdır! Öyleyse, eğer bir terslik varsa, bir anormallik varsa bu durumu Müslümanlar olarak kendimizde aramalıyız! Bizler hangi yanlışlıkları işlemekteyiz? Ümmet olarak ne tür hatalarımız, eksikliklerimiz, vardır? Biz nereden, nerelerde yanlışlar yaptık veya yapıyoruz? Evet, ümmet olarak, Müslümanlar olarak, Müslüman fert olarak kendimizi murakabeye, muhasebeye tabi tutmalıyız! Elbette ki, tabi tutarken de dünya gerçeklerine gözlerimizi tam anlamıyla açarak yapmalıyız. Eski köyün eski adetlerini koruyarak değil; yeni vizyonlar edinerek; yeni misyonlar belirleyerek yapmalıyız. Hayata; hayatın gerektirdiği aksiyonu aktararak, yeni fıkhi içtihatları gerektiren konulara yeni bakış açılara kazandırarak yapmalıyız. Zira Kur-an, bizleri daima düşünmeye, akletmeye, dersler çıkarmaya, araştırıp incelemeye davet etmektedir. Sünnet daima hayatın önünü açmakta ve yeni ufuklar göstermektedir. Kendi içine kapalı, tamamen münzevi bir kişi veya bir ümmet olmayı kerih görmektedir. Bunu anlatırken asla ibadet anlayışını hâşâ hafife alma gibi bir yanlışa düşmüş olmadan; gece abid, gündüz mücahid anlamını ifade etmeye çalışıyorum. Başka bir deyişle Müslüman kişi çok yönlü kişilik sahibi olmalıdır. Ümmet olarak da aynı şekilde çok yönlü bir hayat sahibi bir toplum olmalıyız. Bir mü’min mükemmel bir baba, candan bir dost, iyi bir aile reisi, kalpleri coşturan bir hatip, gecelerinin büyük bir kısmını yakarışlara süsleyen bir abid, savaş meydanlarında ferasetin zirvesinde olan bir komutan, insanları hidayete çağıran bir âlim… el hâsıl çağımızın icaplarını yerine getirme olgunluğunu göstermelidir.
Müslümanlar olarak, tarihi yaşanmışlıklardan, geçmişten gereken dersleri bir türlü çıkarmıyoruz, çıkaramıyoruz! Ümmet bazında olsun, ülkemiz bazında olsun Müslümanlar olarak çok yönlü kişilikler oluşturamıyoruz. Müslümanlardan hakkını helal etmelerini dileyerek bu acımıza yüreğimden geldiği gibi parmak basmak istiyorum! Evet, gerek fert olarak veya cemaat olarak yahut da cemaat liderleri olarak İslam’ın öngördüğü kişilik özelliklerini, vasıflarını edinmemekteyiz. Hep tek düze yaşamakta, öylece bakmakta, öylece yürümekte, değerlendirmelerde bulunmakta; 'bizler ve onlar' şeklinde en olumsuz tabirler, deyimler geliştirmekteyiz! Kendi cemaatimizi, kendi gurubumuzu, kendi meşrebimizi, kendi mezhebimizi yegâne ölçü olarak olmakta ve diğerlerini de ’öteki’ olarak değerlendirmekteyiz. Kendimizzi İslam’da aramamakta; İslam’ı kendimizde aramakta ve böylece kendimize has İslami bir kişilik(!!!) oluşturmakta ve geliştirmekteyiz!!! Bu meyanda kişilik olarak tek düze olmakta ve kendimizi de yanılmaz olarak, tek doğru olarak kabul etmekteyiz. Bu halimizle birbirimize karşı kardeşlik hukukumuzu belki de hiçe saymakta ve İslam adına girdiğimiz yürüyüşümüzde gayri İslami nice handikaplara kendimiz maruz bırakmaktayız! Bu anlamda birbirimize kulaklarımızı tıkamakta, gönül kapılarımızı kapatmakta ve hatta bir diğerlerimizi suçlular şeklinde görebilmekteyiz. Tam tersine bir gayri Müslüman’a da, bir kardeşimize göstermemiz gereken sıcaklığı, yakınlığı, şefkati, merhameti gösterebilmekteyiz!
Müslümanlar olarak belki de asırları bulan bu yanlışlıkları görme ve giderme ferasetini yeniden göstermeliyiz. Bu anlamda eski köye, eski adet anlayışını, yolunu, yordamını terk etmeliyiz. Daha açık bir tabirle hayatımızı şekillendirmeye yönelik ve İlahi ahkâma uymayan her ne varsa, elimizin tersi ile ve azimle hayat sahamızın dışına itmeliyiz. Ümmet bilincimizi, İslami kişilik bilincimizi, İslami düşünce biçimimizi belki de yeniden yapılandırmalıyız. Ta ki eski köyün adetlerini gerekirse baştan sona gözden geçirelim; toplumsal benliğimizi aşındıran, körelten, çürüten her ne adetler varsa değiştirip, esas benliğimizi koruyan, geliştiren; uykularımızdan uyandıran; hantallığımızı harekete çeviren; dağınıklıklarımızı vahdete erdiren; dalaletimizi hidayete ulaştıran İlahi adetlerimizi yeniden edinmeyi gerçekleştirelim.
Bu değişikliği gerçekleştirmek asla kolay olmayacaktır. Zira asırları bulan toplumsal, kültürel, ekonomik, ahlaki, kişisel…vs alanlarındaki alışılmışlıkları değiştirmeye çalışmak; mevcut toplumun büyük ekseriyetinin rahatını kaçırmak demek olacaktır. Hem de bu büyük toplum ekseriyetinin pek çok çıkarlarına dokunacaktır. Ayrıca bu türden İslami çabaların küresel çapta da emperyalizmin muhakkak bir karşılığı olacaktır. Zira küresel emperyalizmin de hatırı sayılır çıkar hortumlarının kesilmesi söz konusu olabilir. Haliyle yeni adetleri ikame etme çalışmaları belki de olağan üstü çalışmalar, özveriler, gayretler gerektirecektir. Yakın ve uzak tarihimiz bizlere gösteriyor ki; bu tür soylu yenilenme girişimleri/kıyamları daima bu tür zorluklarla karşılaşılmıştır. Ama Allah’a kulluğun idrakinde olanlar, bu girişimlerinde asla yılgınlık, tedirginlik veya gevşeklik göstermemişlerdir. Zira en büyük kazancın Rabb-i Rahman’ın rızasını kazanmak olduğunu hem bilmişler ve hem de göstermişlerdir.
Köyümüzü yeniden imar ve inşa etmek dua ve dileklerimle… İslami kişilik ve benliğimizi yeniden ihya ve inşa etmek dua ve dileklerimle… Bilgi, bilinç ve şuurumuzu yeniden ihya ve inşa etmek dua ve dileklerimle… Kardeşlik ilişkilerimizi, hukukumuzu yeniden ıslah, ihya ve inşa etmek dua ve dileklerimle; Rabbim bizleri özlenen hayata kavuşmayı müyesser kılsın işaallah…
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.