1. YAZARLAR

  2. Zeki Savaş

  3. Devlet-Millet İlişkisinde Öncelik Meselesi
Zeki Savaş

Zeki Savaş

Yazarın Tüm Yazıları >

Devlet-Millet İlişkisinde Öncelik Meselesi

A+A-
28 Aralıktan bu yana Türkiye'de çok önemli gelişmeler yaşandı.

Roboski faciası ve bu vahim hadisenin karanlıkta bırakılmaya devam edilmesi, Diyarbakır'da Jitem'e ait askeri bölgede 15 insana ait kemiklerin bulunması, Hrant Dink cinayetinin bireysel bir eyleme indirgenerek kapatılması, KCK operasyonlarının ölçüsüzce genişletilmesi, emekli Genelkurmaya Başkanı Başbuğ'un tutuklanması ve 1980 askeri darbesinin yargıya taşınması.

Bu mühim hadiselerin içinde iki olumlu gelişme, Başbuğ'un tutuklanması ve darbecilere yargı yolunun gözükmesidir. Gelecek açısından umut verici ve toplumun vicdanını rahatlatıcı bu iki olumlu gelişme, doğrusu iç karartıcı diğer olayların gölgesinde kaldı, kaygıların umuda galebe çalmasına neden oldu.

Roboski faciası ile alakalı soruların cevapsız bırakılması, bu olayı unutturamaz; TC tarihindeki tüm katliamların unutulmadığı gibi. Mazide işlenen toplu cinayetlerin üzerinin örtülmesi, o dönemlerdeki devlet anlayışı ve uygulamalarına mütenasip idi. Zira militarist ve müstebid zihniyetten, daha farklı bir uygulama beklenemezdi. Ama insana ve insanın özgürlüğüne önem vermeye çalışan bir iktidarın mazideki zorbaları çağrıştıracak uygulamalara yönelmesi, herkesi kaygılandırıyor ve düşündürüyor.

Roboski olayındaki suskunluk, devletin maslahatının milletin maslahatına tercih edildiğine işaret ediyor. Anlaşılan devletin silahlı güçleri bilerek veya yanıltılarak bir cinayet işledi. Her iki durumda da mukassır olan devlet, olayın gerçeğini açıklamayı, devletin ali menfaatlerine aykırı buldu ve susmayı, olayın üstünü örtmeyi tercih etti.

Aynı yaklaşım, Hrant Dink davasında da tezahür etti. Olayın gerçeğinin açıklanması, eylemin bireysel olmayıp devlet destekli olduğunun belirlenmesi muhtemelen Dink olayı ile Ermeni meselesi arasında bir irtibatın kurulmasına yol açabileceği ve devletin 'ali menfaatleri'ne zarar verebileceği için olayın künhü gizlendi.

Devletlerin menfaatleri ve maslahatları söz konusu olunca yargı bağımsızlığı rafa kaldırılır. Maslahat, adalete tercih edilir. İstisnalar hariç, tarih boyunca hep böyle olmuştur. Bugün de böyledir. Yargının bağımsızlığı kulağa hoş gelen bir slogandan başka bir şey değildir. Yargı, devletlerin menfaati ve maslahatı söz konusu olmadığı zamanlarda bağımsız davranabilir. Hiçbir devletin yargı gücü, siyaseti ilgilendiren konularda tek başına bağımsız hareket edemez. Demokrasinin beşiği sayılan Avrupa'da da böyledir. Demokrasinin bayraktarlığını yapan Amerika'da da böyledir. Özgürlük ve eşitlik sloganları altında gerçekleşen sosyalist devletlerde de böyleydi. İslam şeriatı ile yönetildiğini söyleyen eski ve yeni devletlerde de böyledir.

Devletin olduğu yerde yargı bağımsız olamaz. Çünkü devlet olmadan yargı gücü oluşamaz. Yargı gücünü oluşturan ve ona yargılama imkanı veren devlet olduğu için, yargı daima devlete ve devletin maslahatına tabidir. Bu kural, kadim zamanlardan beri böyle işlemektedir. Yanlıştır ama gerçektir.

Yakın ve uzak tarihlerde özgürlük mücadelesi veren, karşı çıktıkları rejimlerin mahkemelerinde adaletsizce yargılanan nice özgürlükçü insanlar, devletleştiklerinde, kudreti ele geçirdiklerinde karşı çıktıkları zalimleri aratmayacak uygulamalara başvurmuş, yargı gücünü adaletsizce kullanmış, yargı gücünü keskin bir siyasi kılıca çevirmiştir.

Bu yanlışlık, devlet-millet ilişkisindeki öncelik meselesiyle ilgilidir. Öncelik devlete verildiği zaman, devlet kutsallaştırıldığı zaman, devletin menfaatleri milletin menfaatine ve değerler manzumesine tercih edildiği zaman yargı siyasallaşır ve adalet özelleşir.

Siyasal kültürümüzde ve literatürümüzde devlete kudsiyet atfedilir. Bunun nedeni, Osmanlının sonlarına kadar var olan saltanat yönetimlerinin İslam ile olan ilgileri ve kendilerini halife olarak göstermeleri, dinin kudsiyetinden yararlanmak istemeleridir.

İslam'ı toptan reddeden cumhuriyet rejimi, devlete atfedilen kudsiyet kültür ve geleneğini ısrarla sürdürmüştür. Bu zihniyete göre devlet için millet feda edilebilir, yerine göre katliama tabi tutulabilir. Devlet olmayacaksa, millet de olmaz.

İnsanı devlete öncelemeyi şiar edinen Ak Parti iktidarının son zamanlarda, son bir yılda yeniden devleti önceleyen, koruyan ve kollayan bir yöne doğru evrilmeye başlaması, kadim zihniyetin yeniden toparlanması tehlikesine işaret ediyor. Devlet öncelikli bir zihniyete dönüş, devlet zulmünü yeniden hortlatır.

Roboski faciası, Hrant Dink kararı ve KCK operasyonları, geriye ve kötüye dönüşün önemli göstergeleri sayılabilir. Aksini dillendirebilmek için devletin şeffaf olması, yanlışlarını itiraf etmesi, suçluları cezalandırması, halkından özür dilemesi, halkın menfaatlerini devletin menfaatlerine tercih etmesi, devletin menfaati için yargıyı sınırlandırmaması gerekir. Ne var ki, adı geçen olaylarda millet öncelikli bir yaklaşım gözlenmiyor.

Diyarbakır'da jandarmaya ait bölgede, milletin güvenliğini sağlamakla yükümlü olan devletin güvenlik gücüne ait askeri bölgede 15 insanın kemikleri bulunuyor. Halkına karşı cinayet işleyen, eşkıya çetesi gibi davranan bir devletin somut delilleri hükmündedir bu kemikler. Şimdi ne olacak? Adli Tıp'ta ölüm tarihleri belirlenecek mi? Kemiklerin çıktığı bölgedeki sorumlu subaydan dönemin genelkurmay başkanına kadar uzanan emir komuta zincirinden hesap sorulacak mı? Bugüne kadar muhtelif yerlerde çıkan cesetlerin hesabı soruldu mu? Asit kuyularına atılanlar, çöplüklere gömülenler, topluca sağa sola defnedilenlerin hesabı ne olacak?

Bu cinayetlerin hesabının sorulacağına dair güçlü emareler gözükmüyor.

Cesedine ulaşılamayan daha kaç insan var toprak altında bilen var mı? Her bir insanı kaç kişi bekliyor? Her kaybolan insanın oluşturduğu kaygı, endişe, korku ve umutsuzluk dalgalarının hangi kıyılara ulaştığı hesaplanıyor mu?

Devlet adına halkını yargısız infaz eden dönemin canileri, aramızda hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya devam mı edecekler?

Geçmişteki tüm cinayetlerin ve yargısız infazların aydınlatılmasını beklerken ve bu konuda umutlanmışken tekrar geriye dönüş emarelerinin müşahede edilmesi, gerçekten kaygı verici bir durum.

Devlet-millet ilişkisinde tersinden düşünelim. Devletini yargısız infaz eden bir millet olamaz mı? Örneğin falan yerde subaylara ait olduğu varsayılan 15 cesede ulaşıldı diye bir haber çıksa ne olurdu? Asit kuyularına atılmış güvenlik güçlerinin kemik parçalarına ulaşıldı diye bir haber yapılsa kim ne hissederdi?

Yargısız ve adaletsiz infaz her kimden gelse kötüdür ama devletin milleti yargısız infaz etmesi, herhalde milletin devleti yargısız infaz etmesinden daha kötü olsa gerek. Eğer yargısız infaz olacaksa, bu hak millete aittir, devlete değil. İslam hukukunda baba oğlunu öldürürse, babaya kısas uygulanmaz. Baba, kötü bir iş yapmıştır ama oğlunun üzerindeki haktan ötürü kısas edilmez. Millet, devletin babası ve sahibidir. Millet devleti yargısız infaz etse, kötü bir iş yapmış olur ama kısas edilmez. Eğer devlet milleti yargısız infaz ederse kısası hakkeder. Çünkü devletin millet üzerinde böyle bir hakkı yoktur.

Zulmü tersinden savunmuyor, milletin zulmetmesini de savunmuyoruz. Ama devletin zulmü ayyuka çıkarsa, gün gelir millet devleti yargısız infaz eder. Tarihte bunun ibretlik örnekleri vardır.

Ak Parti iktidarı, 2011 seçimlerinde ustalık dönemi vaadiyle halkın karşısına çıkmıştı. Halk, ustalık döneminde iktidardan daha fazla özgürlük, adalet, şeffaflaşma, kardeşlik, millet iradesinin egemenliği, barış ve huzur istiyor. Ne var ki, iktidarın ustalık dönemi tökezlemeye başladı. Bu nasıl ustalık ki, çıraklık günlerini aratmaya başladı?

Ustalık dönemi, Roboski katliamının yaşanmamasını, yaşandıysa faillerinin cezalandırılmasını gerektirirdi.

Ustalık dönemi, Hrant Dink olayının arkasındaki örgütün çökertilmesini gerektirirdi.

Ustalık dönemi, Kürd sorununu çözmeyi gerektirirdi.

Ustalık dönemi, özgürlükçü anayasayı hızla hayata geçirmeyi gerektirirdi.

Ustalık dönemi, devlet-millet denkleminde millet öncelikli anlayışın kurumsallaşmasını gerektirirdi.

Henüz zaman tükenmedi. Henüz fırsat var. Umulur ki, Ak Parti iktidarı halkın umudu tükenmeden tekrar halka, bu ülkenin gerçek sahibi olan millete döner. Devleti değil, milleti önceler.
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.