AK PARTİ’DE DEVLETLEŞME SANCILARI
Siyasal İslamcıların iktidarla imtihanları sancılı oldu. Müesses nizam ve onun vesayet kurumları ile mücadele, müesses nizama ve onun vesayetçi kurumlarına daha güçlü bir şekilde sahiplenmeye dönüştü. Üstelik bu sefer, milliyetçi muhafazakar bir söylem kullanıldığı için, bu sahiplenme azınlıktaki bir sahiplenmeden ziyade çoğunluğun genel kabulüne dönüştü. Anlayacağınız Kemalizm Ak Parti üzerinden kendini formatlıyarak bir yüzyıl daha siyaset angajmanımız olarak yoluna devam edecek. İsrail’li akademisyenin söylemiyle “ Kemalizme din elbisesi giydirip yolumuza devam edeceğiz “
Ak Parti mütedeyin toplumu Atatürk’le barıştırdı. Atatürk bugün, hiç olmadığı kadar toplumun tüm katmanlarında genel kabul görmeye başladı. Halbuki nerdeyse bir yüz yıl mütedeyyin toplum M Kemal ve devrimlerine hep mesafeli durdu. Çünkü Kemalist devrimler, halka rağmen, halkın değerlerine rağmen zoraki yapılan devrimlerdi. Öyle ki Mısır’daki İhvan devriminin sembolü olan Rabia’yı kullanarak Kemalist ilkeleri mütedeyyin halka, İslam ve milliyetçilik sosuyla kabul ettirmeyi başardı.
Mustafa Kemal kanunla, dünde tartışmaya açık değil di bugünde. Rejime dair en ufak bir eleştiriyi M. Kemal’i Koruma kanun neticesinde cezalandırabiliyoruz.
Yine Ak Parti toplumu hızla milliyetçileştirdi. Hatta Turancılaştırdı. Milliyetçilik Atatürk Türkiye’sinin temel kuruluş felsefesi idi. İngilizlerin tanınmamıza karşılık bizden istediği yegane taleplerden biri bu ilke idi. Böylece bir millet övünürken, sair milletler hakir görülüp inkar edilecek, toplumlar bir birine düşman olup çatıştırılacak, iki yakaları bir araya gelmeyecektir. Özelikle bu ilke bağlamında, çok milletli, çok kültürlü yapımızda derin travmalara yol açacaktır.
Ak Parti son yıllarda dış politikasını, Kemalistlerin oluşturduğu yapay beka üzerinden yeniden formatladı. Kürd Sorununu PKK üzerinden, bir beka sorunu haline getirdi. Kendi eli ile inşa ettiği pradigmayı yine kendi elli ile yıktı. Halbuki bu sorun yapay olup, laboratuvarda hazırlanıp önümüze koyulmuştu. Osmanlı’nın en kudretli padişahı Yavuz Sultan Selim, henüz Trabzon’da vali ilken Osmanlı’nın bu topraklarda kalıcı olabilmesi, imparatorluğa dönüşebilmesi ve İslam Topraklarına açılabilmesi için, Kürdistan kapısını aşması gerektiğinin farkındaydı. Bunun iki yolu vardı, ya bu kapıyı savaşla aşacak yada Kürdlerle anlaşacaktı. O ikinci yolu tercih etti. Çünkü Kürdlerle savaşarak yada baypas ederek kalıcı bir başarının olmayacağının farkındaydı. Yavuz Kürdlerle anlaşma yoluna gitmesinin bir siyasi sonucuda, mezhep üzerinden kendini kurgulayan Şah İsmail ablukasını kırmak olmuştur. Böylece İran, Yemen, Mısır merkezli şia hegemonyasını bloke etmeyi başarmıştır. Yavuzun bu siyasi öngörüsünü bugün İran devleti sahiplenmiş, Türkiye’nin Kürdlerle yakınlaşmasını engelleyen bir politika gütmektedir. Böylelikle, Türklerin algısında Kürdleri düşman belletip, birlikte hareket etmenlerinin önünü açacaktır. Bunun neticesinde kendi siyasal ajandasını daha rahat uygulayabilecektir. Biran Türkiye’nin Kürdlerle Ortadoğu da birlikte hareket ettiğini düşünün. Irak, İran ve Süriyede İran’a nazaran Türkiye’nin eli daha güçlü olmayacak mı? Hatta daha aşağılara uzanma imkanı herkesten fazla olmayacak mı?
Ak Parti, STK ları devlete muhtaç kılıp sivil özerkliğini kaybetmesini sağladı. 28 Şubatta bile STK’lar bağımsızlığını koruyabilmişti. En totaliter dönemde bile hükümet karşıtı eylem ortaya koyabilen STK’lar bugün hükümetleri sivil yayın organları haline geldi. Müslümanlar bağlamında Bunun ilerde menfi aksülameli olacaktır.
Ak Parti’nin bir iddiası da Müslümanların üzerindeki baskıyı kaldırdık, inançlarını rahatça yaşayabilirler övgüsü olmuştur. Filhakika görünürde bu öyle biliniyo, görülüyordu. Ama 15 Temmuz sonrası kozmik odalarda oluşturulan siyasi angajmanlarla gurup, cemaat, tarikat ve tüm İslami kesime bir tearuz ve itibarsızlaştırma vakai adiye haline geldi. Müslümanlara ve cemaatler olan güven en alt sıralara geriledi.Müslümanlar ümmete Türklük penceresinden bakmaya başladı. Ümmetin başı değilsek, ümmet bir teferruattır zihniyeti hakim odu.
Bir diğer önemli sorun, Aile eş dost saadeti alenileşti. Tıpkı Özal gibi Ak Parti’yi de bu başlık bitirecektir. Bu başlık dip dalga oluşturacağı bir gerçek.
Eski milli Gençlik kadroları ve islamcı kişi ve oluşumlar tecriden partiden uzaklaştırıp , yerlerine Kemalist, milliyetçi ve laikler getirildi. Baş örtüsünün serbestileştirdi ama çeşitli arka plan faaliyetlerle içindekin kaybettik. İmam hatip sayısını artırdık ama dindar nesil yetiştiremedik. TV filmleri ile aile yapımız bozulup farklı yüklemelere açık hale geldik.
TRT’nin yayınladığı tüm filimlerde milliyetçilik ve Turancılık toplumun dimağına zerk edildi. Bu saatten sonra bundan dönüş olur mu? Sanmam. Çünkü cumhuriyet rejiminin temel felsefesi bunun üzerinden kurgulandı, erozyona uğratılmasına müsade edilmez. Mamafih halk zaten milliyetçileşti, bundan geriye dönülmez. “bitti borun pazarı, sür eşşeğini Niğde’ye”
Adalet kavramına gelince yerlerde sürünüyor. Bu kavramı, Dün iyi idi bugün kötü manasında kullanmıyorum elbet! Dün adalet neyse bugün de odur. Dün ismi vardı, cismi yoktu, bugün ismi de yok! Vatandaşları rahlatmak, hak hukuklarını koruması gereken adalet, devleti vatandaşa karşı koruma refleksine geri döndü. İktisadi yapımız tüm bu pradigma değişikliği ile bozulmaya başladı.
Yani sözün özü, ülke Ak Parti’nin eli ile yeniden Yeşil Kemalizm üzerinden kendini formatlamayı başardı. Tüm bunlar İstanbul’un cami logosunun kaldırılması kadar bizim mahallede ilgi görmedi.
Vesselam
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.