1. YAZARLAR

  2. Muhammed YILDIRIM

  3. 15 TEMMUZ VE ADALET
Muhammed YILDIRIM

Muhammed YILDIRIM

Yazarın Tüm Yazıları >

15 TEMMUZ VE ADALET

A+A-


Adamın biri gece yarısı hükümdarın sarayının önünde avazı çıktığı kadar: “Adalet isterim, kısas isterim” diye bağırıyormuş.

Hükümdar adamın içeri alınmasını istemiş ve derdini sormuş. Yüzü gözü kan revan içindeki adam: “efendim ben âcizane hırsızlıkla geçinen biriyim, bu gece soymak amacıyla sarrafın dükkanına girdiğimi zannedip dokumacının dükkanına girmişim. Dokuma tezgâhının kollarından biri gözüme girdi, kör oldum. Benim gözüme karşı dokumacının gözünün çıkarılmasını istiyorum. Kısas İstiyorum. Adalet istiyorum” demiş.

Hükümdar: “Derhal dokumacıyı bulup getirin ve kısası uygulayın.” demiş.

Dokumacıyı bulup getirmişler ve olayı anlatıp hükümdarın kararını bildirmişler.

Dokumacı: “Efendim adaletinizden kuşkum yok fakat siz de takdir edersiniz ki dokumacılık için kumaşın iki tarafını da görmek şart. Şimdi benim bir gözümü çıkarırsanız ben neyle geçinirim” demiş ve eklemiş.

“Efendim benim yan tarafta bir saraç var. Saraçlık için bir göz kâfidir isterseniz bu adamın gözüne karşılık olmak üzere onu gözünü çıkarabilirsiniz.” demiş.

Hükümdar bu fikri çok beğenmiş, Saraçı çağırıp kısası uygulamışlar.

Böylece adalet yerini bulmuş...(Halil Cibran)

15 Temmuzla ilgili bu yazıyı özellikle yıl dönümüne denk getirmedim. Bir çok insanın fark ettiği, karnından konuştuğu, içten içe rahatsız olduğu anmalardaki hamaset ve maksadına hizmet etmeyen tuhaf, konserli, eğlenceli bir ortamda çok kıymetli olan eleştiriye kimsenin tahammül etmediğini üzülerek şahit olmaktayız.

Bu söyleyeceklerimizi kim duyar veya duyanların ne kadar hoşuna gider o da ayrı bir konu ama biz yine de adil şehitliğin gereği olarak buraya not düşelim.

15 Temmuz darbe gecesi yabancı bir şehirde, ailemle beraber, bir dostun misafiriydim. İlk şokun ve evin balkonunda tencere kaşıkla kendi çapımızda yaptığımız eylem sırasında daha sokak çağrısı yapılmamıştı. Üst kattan, “çocuk uyuyor, olan oldu artık yapmayın.” söylemlerine rağmen ilk tepkimiz böyle olmuştu. Misafiri olduğum Evin delikanlısıyla beraber bilmediğim bir şehirde tanımadığım bir kalabalıkla beraber sokağa çıkmıştım milyonlarca insan gibi. İki gün sonra memlekete dönünce şehir meydanlarında devam eden gösterilerde bir şeylerin yanlış gittiği belli olmaya başlamıştı. Valiliğin tertiplediği bu gösterilerde sivil toplum kuruluşları, sendikalar ve camiaların temsilcileri konuşmacı olarak davet ediliyordu. Öze Dönüş adına konuşmacı olarak davet edildiğimde konuşma yapıp yapmama konusunda tereddüt yaşamıştım. Kısa bir süre öncesine kadar Gülen ve ekibi lehine bizimle tartışan insanların kalabalığa aldırmadan Gülen ve ekibine sövme yarışına girmiş olması, Kürt meselesinde bizi pasif bulanların alanda Türk bayrağıyla geziyor olması, hakarete ve tehditle akademik personelin alanda olması konuşma yapma konusunda tereddüt yaşama sebeplerinden bazılarıydı.

Kürsüye çıktığımda içimden geldiği gibi; ama, fakat, lakin gibi ifadelerden uzak bir şekilde ve inanarak darbeyi lânetledim.

Ardından şu cümleleri söyledim: “Biz bu alanlara hiç bir parti, sistem veya şahıs için gelmedik. Toplumsal onurumuz ve şerefimiz için buradayız. Çünkü darbeler, bir parti ve şahıstan ziyade toplumlara karşı yapılan ve insanlık suçuna dâhil olan olaylarıdır. Bunu geçmişteki darbelerden biliyoruz.” demiştim. Son cümle olarak da darbecilere inat daha çok özgürlük demiştim. İkinci defa davet edildiğimde de aynı tutumla 5 dakikalık bir konuşma yapmıştım.

Daha sonraki gelişmeler hepimizin malumu. Özgürlüklerin kısıtlanması, ayrışma için bir süre tanınmadan KHK’lar marifetiyle sürek avının yaşanması bir çok insanda rahatsızlığa ve içten içe “acaba darbeciler başarsaydı ne kadar kısıtlama olurdu?” sorusuna yol açtı.

Yüksek sesle duymadığımız ama ikili konuşmalar ve imalar yoluyla bu soru belki de en çok sorulan sorudur.

Cumhurbaşkanı, Gülencileri tarif ettiği bir konuşmasında: "Bu yapının üstü ihanet, ortası ticaret ve aşağısı ibadettir." demesi herkese çok makul ve mantıklı gelmişti. Kendisi Allah’tan ve halktan af dilemişti, bir dönem bunlara "her istediğini verdiği " için.

Ve beklenen bu af yolunun bu şebekenin gerçek yüzünü bilmeyen ama bir şekilde yolu kesişmiş olan bireyler için de uygulanması iken ihanet tayfasının bir kısmı yani başı çekenler kaçtı. Ticaret her zaman ki gibi kurtuldu ve olan çoğunlukla ibadet tabakasına oldu. Cezaevleri bu insanlarla dolup taştı. Hafız-ul Kur’an bir kızın ilaçları verilmediği için ölmesi, doğumdan birkaç saat sonra bir kadının kelepçelenerek cezaevine atılması, yurt dışına kaçmaya çalışırken 2 çocuk ve annelerinin suda boğularak ölmesi vicdanlı insanları derinden üzdü. Vicdanlı diyorum çünkü bu konuda da maalesef çok kötü örnekler var. Bence çoğunluğu bir dönem Gülencilerle iş tutmuş, sıranın kendisine gelmesinden korkan bir takım insanlar bu vahim olaylara karşı durmak bir yana, oh oldu diyecek kadar insanlıktan çıktı.

15 Temmuz sonrası “herkes Gülencilere ne kadar karşı olduğunu anlatma yarışına” girdiğinden bunu söylemek bile rahatsız edici geliyor bana ama meramımı anlatmak için bir örnek vereyim;

Mavi Marmara hadisesi sonrası Gülen'in tavrı sebebiyle kendisine “Belam” demiştim. Ankara'da hastane odasında ben gazetecilere bu sözleri söylerken alt katta Başbakan yardımcısıyla beraber tanınan bazı şahıslar, muhterem Hoca Efendi diye söze başlayıp olayı yumuşatma, geçiştirme yarışındaydı. Gülencilerin gönderdiği şahıslar bize: "Hocamız asla size kötü bir şey demedi, o sizi götürenlerden şüpheleniyor." dediğinde ben argo kelimelerle cevap vermiştim. Kast ettikleri arkadaşımız aşağıda hocamın ellerinden öperim diyordu. Sağlık Bakanlığı yetkilileri beni Gülen aleyhine konuşmaktan vazgeçiremeyince babama rica ettiklerine şahit olan arkadaşlar hayattadır.

Memlekete döndükten sonra ziyarete gelen Ak Partili bir yetkili benzeri sohbetin ardından kulağıma eğilerek: övgü cümlelerinin ardından "mecburuz" demişti... İnanın bugün en çok bu insanlar saldırıyor. Saldırı bir yana adalet noktasındaki itirazlara karşı da saldıran yine bunlar çünkü sıranın kendilerine gelmesinden korkuyorlar.

Bu tablodan daha kötüsü olabilir mi? Evet, maalesef var. Hukuktaki çifte standart, keyfi kararlar ve kişiye özel uygulamalar daha vahim. Bir toplumda işler rayından çıktığında düzenleyici güç olarak herkes adalet kurumuna çevirir yüzünü ve oradan medet umar.

Et koktuğunda tuzlarsın peki tuz kokarsa ne yapacağız!

Gülencilerin bu ülkede polis gücü ve hukuku ellerinde tuttukları sürede nasıl suç ve delil uydurarak insanları mağdur ettiklerini iyi biliyoruz. Buna niye izin verildi sorusu baki ama onlarla aynı düzleme düşerek, anayasal güvence altına olan kurumlara üyeliğin suç unsuru olarak kabul edilip bunun üzerinden vatandaşlarını tutuklamak Gülenci aklın ürünü değil de nedir.

Ankara-Çukurambar ismi son dönemde muhafazakarların oluşturduğu lüks ve şatafatlı yaşam alanın dışında başka bir şekilde de gündeme gelmekte. Fısıltı gazetesinde yazdığına göre: “FETÖ Borsası” buradadır. İnsanlar yakının kurtarmak için avukatlar yerine burada birilerini arar olmuş. Bu belki de her devirde ve dönemde olmuştur ama bu denli asla

olmamıştır. Çünkü hukukçuların hiçbir dönem bu denli baskı ve korku altında kaldıklarını sanmıyorum.

Yine bir örnekle olayı izah etmeye çalışayım;

Duruşma salonu...

3 yıldır devam eden ve konuşanın tutuklu olduğu bir duruşma.

"Sayın hâkim: Ben Valilik personeliydim, hizmetli personeldim. Vali Bey ne emretmişse ben onu yaptım. Dediğinden çıkma şansım olabilir mi? Ve dediğinden başka hiçbir şey yapmadım... "

Diyelim ki suç. Peki, bana emir veren Vali niye tutuksuz yargılanıyor? Ben neden tutuklu yargılanıyorum?"

3 yıldır devam eden bu dava ve 6 ay erteleme...

İnsanlar neden adalete güvenlerini yitirmiş anlıyor muyuz.

Darbeyi Amerika’nın yaptırdığı konusunda kimsenin en ufak bir şüphesi olmadığı halde, Amerika’ya karşı bir duruş geliştirmek bir tarafa dursun, hiçbir şey yokmuş gibi ilişkilerin daha da geliştirme arayışına girilmesi size de tuhaf gelmiyor mu. Rahip için esnetilen hukuk, sıradan öğretmen memur işçi için neden düşünülmesin. Bu yapıya muhafazakâr hatta maalesef milliyetçi bildiği için katılan yüzlerce sıradan insan; asker, polis, yargı mensubu veya yüksek bürokrattan söz etmiyorum, tersine bunların muhakkak yargılanması gerektiğini söylüyorum. Amerika ile kendi devletine karşı iş tutanlar için de değil söylediklerim ama bir kısmı dini anlayış(biz beğenmesek de), bir kısmı da hükümete yakın olabilmek için Gülencilerle yolu kesişmiş bu insanlar için 3 yılın sonunda artık bir çıkış yolu açılması gerektiği kanaatindeyim.

Diğer önemli bir mevzu da şu; sanki Türkiye Tarihî, bir darbeler tarihi değilmiş gibi herkesin şaşırmış gibi yapmasıdır. Oysaki hepimiz çok iyi biliyoruz ki bu bir Amerika-NATO darbe girişimiydi. Daha önceki darbeler gibi. Seksen darbesi, 27 Mayıs gibi. Asıl şaşırmamız gereken şey; Cumhurbaşkanın bir darbeci olan Alparslan Türkeş'in mezarını ziyaret etmesidir. 28 Şubat darbesini yapan ekibin bu süreçte sözüm ona aklanmasıdır. FETÖ’cüler marifetiyle sulandırılmak suretiyle çıkmaza sokulan Ergenekon davalarının kapatılmasıdır.

NATO-Amerika etkisinde olan bir ordunun genlerinde, genetiğinde darbecilik olduğunu bilmek için âlim olmaya gerek yoktur. Hakeza Amerika'nın kendini özgürce idare etme isteği olan toplumlara düşman olduğu da tartışmasız bir gerçektir. S-400’ler konusu yeterli bir örnek değil midir.

Bugün Gülen, dün Kenan Evren yarın başka biri... Amerika kendi namına darbe yapacak birilerini buldu/bulacak.

Amerika ile ilişkiler devam ettikçe Adana'daki incirlik Amerika üssü durdukça bir dahaki darbe denemesinde yine bize bomba yağdırmak için uçaklar tekrar incirlikten kalkacaktır. Asıl mücadele alanı burası olması gerekmez miydi.

Müslümana yakışan kafire ve zalime karsı sert, mazluma ve zayıfa(hatalıda olsa) merhametli olmaktır.

İslami camiaların Gülencilere kızgın ve karşı olmaları her acıdan doğru ve makuldür.

Ama "bir topluma olan öfkemiz bizi adaletsizliğe sevk etmemeli." Yoksa onlar bizim öğretmenimiz olmuş olmaz mı?

Gülenciler sadece devlete ihanet etmedi. Asıl ihanete uğrayan İslami camialardır. Bunların açtığı bu kötü çığır sebebiyle insanlar İslami camialara mesafeli hale geldi. Bu daha vahim bir durumdur.

Müslüman camialar üç beş yurt binası kapma telaşı yerine acilen bu konuya kafa yormalı. Yeterince geç kalındı zaten.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum