1. YAZARLAR

  2. Zülfikar Furkan

  3. Zulmü Alkışlayamam
Zülfikar Furkan

Zülfikar Furkan

Yazarın Tüm Yazıları >

Zulmü Alkışlayamam

A+A-

 


    İnsanı diğer canlılardan ayıran temel fark akıldır. Akıl insanoğluna verilen en büyük sermayedir. Bu nadide sermayesinin farkına varanlar; hayat yolculuğunda diğer türdeşlerinin önüne geçerler. Her verilen nimette olduğu gibi akıl da iyilik ve adalet için kullanıldığı zaman fıtratı tekâmüle erdirir. Ama akıl nimetini kişisel hırs, kin, ve insanlığa zulüm üzerine kullanırsak işte o zaman asıl felaket ortaya çıkar. Dünyayı imar edenlerde, yıkıma uğratanlarda bu iki farklı akla sahip olan kişilerdir.

    “Kime uzun ömür verirsek, yaratılışta onu tersine çeviririz. Yine de akıllarını kullanmayacaklar mı?”(36/68) diye emreden bir dinin mensupları olarak aklın ehemmiyetini her zaman göz önünde bulundurmalıyız. İçtimai hayatta bireysel sorumluluğa sahip olduğumuzu düşünürsek eğer; karşılaştığımız olağanüstülükleri de kısa sürede çözebiliriz. Bunun dışında sorumluluğumuzu unutup vekâlet üzerine yaşam sürdürdüğümüz vakit yaratıcının şu uyarısına muhatap oluruz: “Andolsun ki siz; ilk defa yarattığımız gibi, yapayalnız ve teker teker huzurumuza geldiniz. Ve size verdiğimiz şeyleri ardınızda bıraktınız. Hani, ortaklarınız olduğunu sandığınız şefaatçılarınızı da beraberinizde görmüyoruz. Andolsun ki; aranızdaki bağlar artık kopmuştur. Ortak sandıklarınız da sizden kaybolup gitmiştir.”(6/94)

    Kişiye bireysel sorumluluk ve akletme yeteneği veren yaratıcı, kişilerden de düşünme, muhakeme etme, eleştirebilme ve sorgulama gibi yükümlülükler beklemektedir. Çevremizde cereyan eden sayısız hadiseye karşı kör ve sağır olmak, onları görmezlikten gelmek, yorumlamasını, analizini üst birimlere havale etme basiretsizliği, bizleri sorumluluktan kurtaramayacaktır. Yanlış olan şey ne, ve kimden geliyor olursa olsun karşısında durmamız gerekir. Doğru olanı da her zaman desteklemek zorunda olduğumuzu hatıramızdan çıkarmamalıyız.

    Cumhuriyet dönemi boyunca özelde Kürtler, genelde tüm Anadolu halkları ittihatçı kadrolarca her türlü zulme ve haksızlığa tabi tutuldular. İktidarı gasp eden bir avuç elit sınıf istedikleri gibi at koşturdular. Milletin malını kendi babalarının malıymış gibi özgürce tükettiler. Kendi küçücük beyinleri çalışmadığı için ithal yasalarla halkı geçmişlerinden, kültürlerinden, inançlarından kopararak yeni bir toplum inşa etmeye koyuldular. Dünyada eşi ve benzeri görülmeyen bir yönetim anlayışı ile halka ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye çalıştılar. Bir gecede cahil bırakılan milyonlarca insan bir yana; yüzyıllardır özgür bir şekilde konuşan, ticaret yapan iletişim kuran milyonlarca kişiye (hadlerini binlerce defa aşarak) dillerini yasakladılar. Yasağa karşı kıyama duranları acımadan darağaçlarında sallandırdılar. Toplu kıyımlarla binlerce mazlumu katlettiler geriye kalan diğerlerini yerlerinden yurtlarından sürdüler. Yetim bırakılan milyonlarca çocuk, dul kalan yüzbinlerce kadın sefalet içerisinde ruhlarını teslim ettiler. Daha anlatamayacağımız benzer trajedilerle bu halka kan kusturan bir anlayışın temsilcilerini tekrar kurtarıcı olarak beklemek en büyük bedbahtlıktır.

    Yukarıda özetlemeye çalıştığımız tabloyu on yılda değiştiren bir iktidara karşı isyan bayrağı açmak geçmişe özlem duyma anlamına gelmiyor mu? Allah’ın ayetinde müminleri tanımlarken “Muhammed, Allah'ın elçisidir. Ve onunla birlikte olanlar da kâfirlere karşı zorlu, kendi aralarında ise merhametlidirler. Onları, rüku edenler, secde edenler olarak görürsün; onlar, Allah'tan bir fazl (lütuf ve ihsan) ve hoşnutluk arayıp isterler. Belirtileri, secde izinden yüzlerindedir. İşte onların Tevrat'taki vasıfları budur. İncil'deki vasıfları ise: Sanki bir ekin;

    filizini çıkarmış, derken onu kuvvetlendirmiş, derken kalınlaşmış, sonra sapları üzerinde doğrulup boy atmış (ki bu,) ekicilerin hoşuna gider. (Bu örnek,) Onunla kâfirleri öfkelendirmek içindir. Allah, içlerinden iman edip salih amellerde bulunanlara bir mağfiret ve büyük bir ecir va'd etmiştir.”(48/29) örneğini her Müslümanın görmesi gerekir. Müslümanlara zulüm eden, onları yerlerinden yurtlarından süren, topraklarını işgal edenlere sevgi ve hoşgörüyü elden bırakmayıp; iş Müslümanlara gelince onları terörist ilan edip arkalarından kuyularını kazmaya çalışmak ne ile izah edilebilir.

    Hiroşima ve Nagazaki insanlık tarihinin utanç tablolarıdır. Sadece insanlığa değil tüm kâinata karşı işlenmiş tarihin en büyük terör hadiselerinden birisidir. En az onun kadar büyük bir trajedi, Güney Kürdistanın Halepçe kasabasında yaşanırken, barış ve hoşgörü sevdalılarını göremedik. Yanı başımızda Doksanlı yıllarda Kürdistan coğrafyasında insanlar terör gerekçesi ile yerlerinden yurtlarında edilirken, köyleri yakılırken, asit kuyularında binlerce insan yok edilirken hiçbir hoşgörü sahibinin sesi ve soluğu çıkmıyordu. Zalimlere lanet okuyan bir Allah’ın kulunu yanımızda göremedik.28 Şubat sürecinde üniversite kapılarından kovulan kardeşlerimizin gözyaşları sel gibi akarken, MGK kararlarını alan zihniyete alkış tutanların seslerini işitiyorduk. Dünyanın dört bir yanında mazlum, öksüz ve çaresiz Müslümanlar zulüm altında inim inim inlerken, onlara zülüm edenlerle sarmaş dolaş olanları gördük. Özgürlük ve çağın ‘Nuh’un Gemisi’ Mavi Marmara uluslararası sularda seyir halinde iken terörist İsrail örgütünün militanları tarafından kardeşlerimiz katledilirken, birileri olayı farklı açıdan ele aldılar. İsrail gibi işgalci gayri meşru olan bir oluşumu ‘meşru otorite’ olarak addetme düşüncesi kabul edilebilir bir düşünce değildir…

    Her aklıselim gibi bizde dönülen bu tarihi dönemeçte hakkın, haklının ve adaletin yanında olduğumuzu, zulüm kimden gelirse gelsin karşısında; mazlum kim olursa olsun yanında ve arkasında olacağımızı bir defa daha Allah’ı şahit tutuyoruz. İktidar, güç ve menfaat çatışmalarının herkese zarar verdiğinin altını çiziyoruz. “Onlara (müminlere) eğer yeryüzünde iktidar, mevki (ve servet) verirsek (şımarıp sapmazlar), namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler, iyiliği emrederler, kötülüğü yasaklarlar. (Çünkü bilirler ki) işlerin sonu ancak Allah'a aittir.”(22/41) emriyle tüm kesimlere hak ve adalet üzere hareket etmeleri gerektiğini hatırlatırız.

    Akif’in dizeleri ile konuyu kapatalım…

    Zulmü alkışlayamam, zâlimi asla sevemem; Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem. Biri ecdâdıma saldırdı mı, hattâ boğarım!.. - Boğamazsın ki! - Hiç olmazsa yanımdan koğarım. Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam; Hele hak nâmına haksızlığa ölsem tapamam. Doğduğumdan beridir âşıkım istiklâle, Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lâle! Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum? Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!

    Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim, Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim! Adam aldırma da geç git, diyemem aldırırım. Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım! Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu... İrticâın şu sizin lehçede ma'nâsı bu mu?


 

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.