1. YAZARLAR

  2. Zülfikar Furkan

  3. ZİHİNSEL DÖNÜŞÜM, EMEK- SERMAYE İLİŞKİSİ
Zülfikar Furkan

Zülfikar Furkan

Yazarın Tüm Yazıları >

ZİHİNSEL DÖNÜŞÜM, EMEK- SERMAYE İLİŞKİSİ

A+A-

 

Napolyon’un esir olarak aldığı bir generale verdiği ayar gerçek bir efsanedir. “Siz para için savaşıyorsunuz biz ise şerefimiz için savaşıyoruz!” der esir general…; “Doğru” der, Napolyon ve ekler: “herkes kendisinde olmayan şeyler için savaşır.”


CNN muhabiri ikiz kuleler olayından sonra Dünya Ticaret Merkezini ziyaret eden Muhammed Ali Clay’e sorar. “Sayın Muhammed Ali, bu dehşetin meydana gelmesine sebep olan teröristlerle aynı dine mensup olarak neler hissediyorsunuz?” Muhammed Ali cevap verir:


“Siz Hitler ile aynı dini paylaşan birisi olarak neler hissediyorsanız aynısı…” Bu sözler, hayat karşısında duruşumuzun nasıl olması gerektiği konusunda bize yol göstermektedir.


İnsanoğlu yaşamak ve hayatını sürdürebilmek için çalışmak, kazanmak ve bunu daha ileri götürmek zorundadır. Yaşamın olmazsa olmazı aç kalmamak ve ayakta kalabilmektir. Yeryüzü başta insan olmak üzere tüm canlı varlıklar için uygun bir ortam olarak düzenlenmiştir. Sahip olduğu yeraltı ve yeryüzü kaynakları ile milyarlarca insanı doyuracak kapasitededir. Kaynakları bulmak, işlemek ve mamul madde haline getirmek için hem güç kuvvet, hem de akıl ve zekâ gerektirir. Üretim kaynaklarına adaletten sapmadan yaklaşanlar esenlik ve barış içerisinde yaşamlarını sürdürürken, tamah, hırs, rekabet ve bencillikle yaklaşanlar ise, Kur’an’ın tabiriyle ekini ve nesli yok etmekte, canlı, cansız her şeyi tarumar etmekte ve sonu gelmez süfli arzularına teslim olup dünyayı ateşe vermekteler.


İnsanoğlu, tarih boyunca sürekli bir çaba ve mücadele içerisinde yaşamlarını sürdürmüştür. Her çağ ve dönemde, farklı kişiler, inançlar ve ideolojiler peşinde farklı mücadele yöntemleri seçmiştir. Bu yöntemler kimi zaman ilahi mesajlarla verilen mücadele, kimi zaman da ekonomik kaygı, güç, iktidar ve dizginlenemeyen ihtiraslar sonucu verilen mücadeleler şeklinde gerçekleşmiştir. Eldeki verilere göre 100.000 ile 500.000 yıllık insanlık tarihi boyunca nice önemli ve tarihi olay gerçekleşmiştir. Ancak; son 300 yılda gelişen hadiseler çok uzun insanlık tarihinde belki de görülmemiş veya yaşanmamıştır.


Sonuçları itibariyle coğrafyamızda da çok büyük etkilere yol açan, Avrupa toplumunda 17. ve 18. yüzyıllarda gelişen ve akılcı düşünceyi eski, geleneksel, değişmez kabul edilen varsayımlardan, önyargılardan ve ideolojilerden özgürleştirmeyi kapsayan Aydınlanma Çağı olarak anılan çağ ve sonrasında vuku bulan olağanüstü büyük hadiseler ve insanlığın içerisine düştüğü trajik durum belki de insanlığın görebileceği en anlaşılmaz bir dönem olarak dünya tarihine geçecektir.


Din ya da Tanrı merkezli toplumsal yapının ve düzenlemelerin yerini akıl merkezli toplumsal düzenlemeler arayışı alır. Geniş ve genel anlamıyla aydınlanma, ortaçağ'da hüküm süren dünya görüşüne karşı yeni bir dünya görüşünün ortaya çıkması ve temelendirilmesi olarak belirtilir. Avrupada, Rene Descartes ve Gottfried Wilhelm Leibniz, Johann Gottfried Herder, Immanuel Kant, Christian Wolff, Denis Diderot, Claude Adrien Helvétius, Montesquieu, Jean-Jacques Rousseau, Voltaire. David Hume, John Locke ve Thomas Paine gibi düşünürler bu dönemde başrollerde yer almışlardır.


Fransada ise özellikle Voltaire, Montesquieu ve Rousseau, her biri kendi tarzı içinde, birçok Fransız’ı eski rejimin çürümüş olduğuna, daha iyi bir sistem inşa etmenin mümkün olduğuna ikna etmiş düşünürlerdir. Daha çok kazanma, adil ve eşit paylaşma, eşit söz hakkı, demokrasi, insan hakları, akıl ve mantığın kullanılmasında bireysel tercih hakkı, eski ve geleneksel normların terk edilmesi gerektiğine olan inanç vb. anlayışları kitlelere uygun metodlarla anlatılması/sunulması sonucu arz talep dengesinde bir değişimin gerektiği inancını doğurmuştur. Bu inanç, iktisadi ve sosyal hayatta meydana gelen zorluklarla birleşince değişimin ayak sesleri gün geçtikçe daha çok hissedilmeye başlandı.


1788 Fransa’sında sanayide ve ticarette büyük bir durgunluk hâkimdir. Bu yılın yaz aylarında elde edilen hasat oldukça kötü, kış şartları da alışılmamış bir şekilde serttir. Birçok ırmağın donması, ısının sıfırın altında eksi on sekizlere düşmesi ve bağların mahvolması, kentlerde ve köylerde yaşayan halk kitlelerini büyük bir kıtlık ve sefaletin içerisine düşürür. O dönem için çokça tekrar edilen Fransa kralı XVI. Louis’in karısı, Kraliçe Marie Antoinette’in söylediği “Ekmek bulamıyorlarsa, pasta yesinler” sözü ona ait olmadığı halde, propaganda amacıyla uydurulduğu söylenmiştir. Buna benzer propaganda amaçlı nice farklı yöntem ve uygulamanın yapıldığında şüphe yoktur. Eşitlik, adalet ve kardeşlik sloganıyla monarşiye karşı ayaklanan Fransa halkı insanlık tarihini değiştiren bir ihtilale dönüşeceğini ve sonuçlarının çok pahalıya mal olacağını hiç bir zaman düşünememiş ve anlamamışlardır.
Çok kanlı ve yıkıcı bir şekilde gerçekleşen Fransız İhtilali sonucu bugün bütün dünyada geçerli olan düşünsel ve siyasal ilkeler ortaya çıktı. Başlangıçta, aristokrasi ve monarşiye olan düşmanlık süreç içinde birlikte hareket eden grupların ters düşerek birbirlerini öldürmesine dönüşmüştür. İhtilalin başındaki kişilerin ölümüne kadar varmıştır iş. Kimi isimlere göre, o kadar çok aydın ölmüştür ki Fransız İhtilali, Aydınlanma Çağının da sonu olmuştur denilmektedir. İhtilalinin nedenlerinin en önemlisi değişime direnen siyasal yapı ile değişen toplumsal ve ekonomik dinamiğin arasındaki çatışmadır. İhtilal sonucunda yüzyıllardır süren siyasi ve toplumsal düzen yıkılmış, tüm dünyayı etkileyecek yeni bir düzen kurulmuştur. Yıkılmaz diye düşünülen, hatta egemenlik hakkını Tanrı'dan aldığı iddia edilen mutlak krallıkların yıkılması, ilkel şekli, Yunan şehir devletlerinde, gelişmiş şekli İngiltere ve ABD'de görülen demokrasi fikrinin Avrupa’da yaygınlaşması, egemenliğin halka ait olabileceği, eşitlik, özgürlük ve adalet ilkelerinin yaygınlaşmaya başlaması, şahsi güçlere, zekâya ve girişim yeteneğine ortam hazırlaması, İnsan Hakları Bildirisinin dünya çapında bir bildiriye dönüştürülmesi, yayılan bireysel özgürlükler, eşit vatandaşlık gibi demokratik ilkeler dünyada anayasal rejimlerin ve demokrasinin gelişmesi gibi olumlu yönden katkı sağlasa da, ulus-devlet fikri ve milliyetçilik ideolojisinin yayılması, ihtilal süresince yaşanan olaylar, baskı, zulüm ve binlerce insan kayıpları, savaşın ve terörün yarattığı acılar, kral ve kraliçenin idam edilmesi, devrim mahkemelerinde binlerce insanın idama mahkum edilmesi vb. facialara yol açması da göz önünde bulundurulması gerekir. Hatta idam cezalarının infaz edildiği giyotinin bu dönemin sembollerinden birisi olduğu unutulmamalıdır. İhtilalin sonrasında yaşanan trajik olayları anlatmaya ciltler dolusu kitap yetersiz kalır.


İhtilalle beraber ve sonrasında üretim araçlarım da meydana gelen değişimler, üretimin en önemli unsuru olan insan gücü yerine makine gücünün yer almaya başlaması, düşünsel anlamda daha farklı fikir ve ideolojilerin yeşermesi sonucunu doğurmuştur. Bu fikirlerden en etkili ve kalıcı olanı, 19, ve 20. yüzyılı derinden etkileyen, 21. yüzyılda da etkisi hala devam eden, uğruna imparatorlukların yıkıldığı çok uluslu devletlerin kurulduğu, milyonlarca insanın hayatını kaybettiği düşünce ekolü ortaya atılmıştır. Bu ekole göre, doğada ve tarihte belirleyici olan süreçlerin, kendi içlerindeki karşıtlık yoluyla oluştuğunu ve bütün olayların bu maddi temelli ilişkilerle açıklanması gerektiğini savunan doktrin kısa zamanda milyonlarca insanın gönlünde taht kurmuştur. Diyalektik Materyalizm denilen bu yeni ve bakir düşüncede, toplumlar çıkarları birbirine zıt sınıflara bölünmüştür, toplumsal değişimi ve dönüşümü yaratan şey ise bu zıt sınıflar arasında yaşanan çatışmalardır şeklinde ortaya çıktığı şeklindedir.


Diyalektik Materyalizm, Marx’ın (1818 1883) tarihsel gelişme sürecini anlamak ve açıklamak için geliştirdiği bir modeldir. Marx’ın bu modeli, Hegel (1770-1831) tarafından geliştirilen diyalektik düşünceye dayanmaktadır.
Diyalektik kavramının felsefede kullanımı ise Marx ve Hegel’den çok daha öncesine dayanır. Diyalektik kavramını ilk kullanan isim eski Yunan filozofu Heraklit’tir. Heraklit’e göre diyalektik kavramı şu anlama gelir: “Evrendeki her şey, her nesne sürekli bir hareket, oluşum ve değişim içindedir. Evrenin temel yasası çatışma ve çelişmedir.”
Hegel’e göre ise diyalektik, “karşılıklı ilişkiler olgusunu ya da etki-tepki sürecini içerir.” Bir başka ifadeyle evrende her nesne ve varlık negatifini, kendi karşıtını ve çelişkisini kendi içinde barındırır. Nesne ve varlıklar kendisiyle çatışma ve çelişme durumundadır ve hareket, işte bu karşıtlıklar arasındaki etki tepki ilişkilerinden oluşur. Her varlık, kendini aşma ve yeni bir aşamaya ulaşma olanağını kendi içinde barındırdığı karşıtlık ve çelişkiler sayesinde bulur.
Marx( 1818- 1883) ve Engels (1820-1895), işçi sınıfı ve onun taleplerinin, burjuvazi ile birlikte kaçınılmaz olarak proletaryayı yaratan ve örgütleyen mevcut iktisadi sistemin zorunlu bir sonucu olduğunu söylemişlerdir. İnsanlığı, onu halen ezmekte olan kötülüklerden kurtaracak olanın, yüce duygulu bireylerin iyi niyetli girişimleri değil de, örgütlenmiş proletaryanın sınıf savaşımı olduğunu ifade ettiler. Günümüze kadar olan yazılı tarih, sınıf savaşımlarının belirli toplumsal sınıfların ötekiler üzerindeki birbirini izleyen egemenlik ve zaferlerinin tarihi olduğunu ve sınıf savaşımı ve sınıf egemenliğinin temelleri özel mülkiyet ve anarşik toplumsal üretim kayboluncaya dek bunun süreceğini kitlelere ilettiler. 1848'de yayınladıkları Komünist Manifesto ile insanlık tarihinin sınıf mücadeleleri tarihi olduğunu ve bu mücadelenin işçi sınıfının zaferiyle sonuçlanacağını söylediler. Aynı yıl Avrupa'yı sarsan toplumsal hareketler, iktidarları tehdit eden bir boyuta ulaştı. Avrupa'da daha iyi hayat şartları ve siyasi reform talebiyle başlayan toplumsal hareketler çoğu ülkede başarısızlıkla sonuçlandı ve bastırıldı. Kapitalizmin varlığını sürdürmek için işçileri sömürmek zorunda olduğunu savunan Marx, bu sistemde üretim araçlarını ellerinde tutan sermaye sahiplerinin her zaman zenginleşirken işçilerinse yoksullaşacağını yazdı.


Marx, kapitalist üretim biçimlerinin işçileri birer makine çarkı gibi gördüğünü, işçilerin hem sömürüldüğünü hem de üretimlerinin karşılığını alamadığını, bu nedenle işçilerin ürettikleri ürünlere ve üretim sürecine yabancılaştığını öne sürdü. Kapitalizmin kendi içinde taşıdığı çelişkiler nedeniyle krizlerin kaçınılmaz olduğunu savunmuştur. Komünizmin, insanların "sabahları avlanıp, öğleden sonraları balık tutup, akşamları hayvan besleyip, akşam yemeğinden sonra felsefe yapabileceği" bir düzen olması gerektiğini söylüyordu. Komünist toplum üretimi düzenleyeceği için insanlar avcı, balıkçı, çoban ya da felsefeci olmasa da bunları yapma imkânına sahip olacaktı. İlerleyen teknoloji sayesinde insanlar daha az çalışarak daha çok şey üretebilecekti.


Hak, emek ve adalet sloganları ile sokakları dolduran emekçi kalabalıkları etkileyen Marx, dünya çapında tanınan ve sevilen bir önder haline geldi/getirildi. Ortaya attığı Diyalektik Materyalizm ekolüyle bireylerin ve devletlerin düşünce dünyasını yeniden şekillendiriyordu. Dünyanın içerisinde bulunduğu buhrana alternatif olabileceği vehmiyle özelikle proleter (işçi, emekçi) sınıf içerisinde ün salacaktır. Yıkıcı dünya savaşlarının baş müsebbibi olan zihniyet ve
küresel emperyalizmin en çok başvurduğu karşıtlık ilkesi, nesne ve varlıkların kendisiyle çatışma ve çelişme durumu ve hareket, etki tepki ilişkileri hep bu zihniyetin devamı niteliğindedir. Soğuk savaş döneminin en büyük argümanı kapitalist ve sosyalist düşünce üzerindeyken, daha sonraki yıllarda din ve kapitalizm şekline evrilecektir. Önümüzdeki dönemde nasıl bir zihniyet değişimi ile karşılaşacağımızı şimdiden tahmin etmek zor olmasa gerek. Kendimizde olmayanı öncelik sırasını gözeterek talep etmeyi hayatın merkezine koymalıyız. Hak ve adaletten yana olmak en büyük kazanç olsa gerek. 1 Mayıs gününü farklı talep ve şikâyetlerle geride bırakırken alın teri ve emeği ile kazanç peşinde kazanan milyonlarca emekçinin, adaletten sapmayan sermayedarlardan hak ettikleri kazançlarını eksiksiz alarak mutlu, müreffeh ve insanca bir yaşam sürmelerini yüce yaratıcıdan niyaz ederim.

      

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.