1. YAZARLAR

  2. Doğu ERGİL

  3. Zamanı Gelmedi mi?
Doğu ERGİL

Doğu ERGİL

Doğu ERGİL
Yazarın Tüm Yazıları >

Zamanı Gelmedi mi?

A+A-

     Batı Akdeniz kıyılarındayım. Buralarda ya tatilde olan ya da artık çalışma hayatını sonlandırıp sahil beldelerine yerleşmiş geçim sıkıntısı olmayan, okumuş orta sınıf kentliler var. Yaygın tanımıyla, "Beyaz Türkler." İnanılmaz bir AK Parti karşıtlığı içindeler. Başbakan'a bakışları bir başka olumsuz.

     Darbe yapamayacak bir ordumuzun olmasına üzülüyorlar. Sosyal varlık alanlarının işgal altında olduğuna, kültürel miraslarının talan edildiğine, bildik dünyalarının 'çalındığına' inanıyorlar. Mısır'da olan bitene için için imreniyorlar ama bir daha "eski günlere" dönüş olmayacağını hissettikleri için de karamsarlar. AK Parti'nin akıbeti hakkında söylediklerini duyunca insan şaşırıyor. Nerede yetişti bu kadar demokrasi özürlü insan?


     Aynı çark

     Yanıt çok basit: Hepsi, hepimiz aynı okullarda, aynı siyasal ortamda yetiştik. Okulda öğrendiklerimiz de siyasal kültürümüz de ne yazık ki bize demokrasiyi değil güce ve güçlüye tapmayı öğretti. Birey olmayı değil taraf olmayı; ideolojik bir grubun taraftarı veya mensubu olmayı; düşünmeyi ve eleştirmeyi değil inanmayı ve baş eğmeyi benimsetti.

     Birey olmak ve kendi bilgi, düşünce ve çabasıyla başarmak yerine taraftarı/üyesi olduğu grupla bir şey olmak seçeneği, insanları özgürlüklerinden ve adalet duygularından ödün vermelerine neden oldu.

     Cemaatçiliğin her türü (laik, dindar, siyasal veya kültürel) toplumun ortak değerler üzerinde mutabakatını, sorun çözmek için ortak akıl geliştirme kapasitesini güdükleştirdi. İdeolojik, kültürel ve siyasal cemaatçilik (isterseniz hizipçilik) sosyal alanı ortak kullanmak, siyaseti ortak bir geleceğin inşası için işbirliği alanı olmaktan uzaklaştırdı.

     Özellikle siyaset, işbirliği geliştiremeyen toplulukların birbirinden korku ve endişe duydukları bir çatışma alanı oldu. Grupların birbirini tehdit olarak görüp, varlık-yokluk mücadelesine girmeleri siyaseti zehirledi. Siyaset, bir dar-ül harp haline geldi.

     Bu durum adalet sağlamadığı gibi hukuk da doğurmuyor. İşte bunca zamandır, yeni bir anayasa yapamıyoruz. Temel haklar ve özgürlükler konusunda anlaşamıyoruz. Çünkü herkes için hak, adalet ve özgürlük, kısacası eşitlik istemiyoruz.

     O zaman siyasal iktidarın, daha doğrusu devleti elinde bulunduranın, dediği oluyor ve şartları o belirliyor. Çünkü hâlâ devlet başat siyasal güç ve toplum ona kendi şartlarını dikte edemiyor. Muhalefet, alternatif sunmak değil devletle çatışmak haline geliyor.


     Güç ve ahlak

     Güç yozlaşmıyor. Ancak güç, onu eline geçirenin görüşünü değiştiriyor. Doğru - yanlış ekseninde oluşan ahlaki düşünce tarzı yerine "neyin gerekli olduğu" ilkesi ön plana çıkıyor. Pragmatizm veya faydacılık, ilkenin yerine geçiyor. Ahlak, çıkara ve yarara mağlup oluyor.

     Ahlak'ın yerini inancın hazır kalıpları, yazılı ve sözlü klişeleri dolduruyor. İnancın yersel veya göksel kaynaklı olması değil, hangi grubun çıkarını haklı gösterdiği önem kazanıyor. Bu duruma, "ahlakın ahlak dışı kullanımı" diyebiliriz. Uygulanan ahlak, müşterek olmaktan çıkıyor, siyasal ihtiyaç, kaygı ve beklentilere ayarlı hale geliyor.

     Paylaşılan bir ahlak anlayışı, birlikte yaşamanın ilkelerini içeren bir hukuk, katılımda genişlik, temsilde adalet ve yerellik sağlanamazsa ne tam bir demokrasi ne de hukuk devleti mümkün. Siyaset, hangi parti ne kadar oy alacak ve devletin sunduğu nimetlerden bu kez kim yararlanacak parantezine sıkışıyor. Toplum ve dünya değişiyor ama bu durum değişmiyor. Ah bu emperyalistler, dış güçler, kötü huylu lobiler!

     BUGÜN
Önceki ve Sonraki Yazılar