Zaman Bilinci
Bugünün dünyası ve toplumları; çok yönlü, çok boyutlu değişimlerin, çok yönlü, çok boyutlu altüst oluşların, çok yönlü, çok boyutlu saldırıların gerçekleştiği, gerçekleştirilebildiği bir dünya ve toplum haline geldi. Edilgenliği, tekdüzeliği ve taşralılığı bir kader haline getirerek, dokunulmaz bir geleneğe dönüştüren İslam toplumları ve kültürleri, bu büyük değişim, altüst oluş ve saldırılar karşısında bugün, bütünüyle savunmasız bir konumda bulunuyor, hiçbir şekilde, hiçbir alanda bağımsız ve özgün bir içerik üretemiyor. İçerisinde bulunduğumuz dönemde İslam toplumları, şimdiki zaman algısı olmayan bir geçmiş ile, geçmişi olmayan bir şimdiki zaman yaklaşımı arasında sıkışıp kalmış bulunuyor. Edilgenlik, tekdüzelik ve taşralılıkla malûl bulunan toplumlar ve kültürler olayların ve tarihin peşinde sürüklendikleri için, bağımsız/eleştirel ve özgün olay-tarih-kültür üretemiyor. Bu tür toplumlarda, uzun vadeli düşünme/tasavvur yetisine sahip olmayan pragmatik muhafazakarlıklar, uzun vadeli tasavvur/tahayyül ve umutlar yerine, anlık/günlük/bayağı çıkarları, çıkar mücadelelerini seçiyor.
Günümüzde insanlık, teknoloji kültürünün nesneleri haline geliyor. Teknoloji kültürü bir karşı kültür oluşturuyor. Bugünün tarihi teknolojileşiyor ve teknolojik tahakküm insani-ahlaki amaçlarla kontrol edilemiyor. Biyoteknolojik saldırılar insani varoluşu, insani hayatı tehdit ediyor. Özgün-bağımsız kültürler, medeniyetler ve bilgelikler, tercihler ve tarzlar neoliberal karşı kültür tarafından yerlerinden ediliyor. Neoliberal hayat tarzı, ruhu ve ahlâkı olmayan, hazcı bedenler dünyası/toplumları oluşturuyor. Neoliberal otorite ve meşruiyet biçiminin evrenselliği, bütün fuhşiyat ve münkerat biçimlerine evrensel bir meşruiyet kazandırıyor. Neoliberal meşruiyet; ahlak ve kültürden, bilgi ve bilgelikten yoksun, çıkarları ve ihtirasları için yaşayan yaratıklar yetiştiriyor. Neoliberal aynılaşma, türdenleşme; farklılık ve özgünlüklere, özgün değerlere değer vermeyen standartlar oluşturuyor.
Bir toplum, ahlaki sınırlamalara, ortak değerlere, ortak anlam ve ortak hafızaya tabi olduğunda gerçek bir toplum olur. Günümüzde neoliberal hayat tarzı hiçbir ahlaki kısıtlama ve sınırlamayı kabul etmiyor. Neoliberal bugüncülük, geçmişi ve geleceği olmayan toplumlar oluşturuyor. Bütün bu nedenledir ki, bugün halkın ve toplumun yerini kitle/kitleler alıyor. Kitleler politik sloganlarla, klişe ve kalıplarla, fanatizmlerle yönlendirilebiliyor. Kültürsüzleştirilen ve politik popülizmle sınırlandırılan toplumlarda insani yetenekler, entelektüel yetenekler/nitelikler gelişme imkanı bulamıyor. Komplocu düşünceler, yorumlar daha çok kültürel-entelektüel yoksullukla malûl bulunan toplumlarda etkili olabiliyor. Aynı şekilde paranoyak politik fanteziler de, bu toplumlarda tayin edici bir noktaya gelebiliyor. Bu tür toplumlarda, taşralı politik kadrolar ve iktidarlar İslam’ı kolaylıkla sömürgeleştirebiliyor. Sözünü ettiğimiz toplumlarda siyaset gerçeklerle ilgilenmiyor, gerçeklere kayıtsz kalan algılarla siyaset yapılabiliyor. Bu nedenledir ki, bugün, bütün tolumlarda faşizm önlenemez bir biçimde yükseliyor, yeni otoriter biçimler, popülist ve dogmatik biçimler ortaya çıkıyor.
İslam dünyası toplumlarında, Türkiye’de de yaşandığı üzere politik-popülist propaganda dili ve söyleminin hakimiyeti sebebiyle, varoluşsal meseleler, derinlikli ve nitelikli meseleler kamusal alandan sürgün edilebiliyor. Politik-popülist propaganda dili ve söylemi hiçbir güzelliğe, bilgeliğe, hiçbir incelik ve estetiğe, hiçbir tefekküre geçit vermiyor. Bu dilin ve söylemin entelektüel hayata, tefekkür hayatına hiçbir şekilde, hiçbir katkıda bulunmadığını bilmek gerekiyor. Bugün Türkiye’de maddi/ekonomik sorunlar-yoksunluklar, çok büyük bir hassasiyetle takip edilirken; zihinsel/entelektüel/kültürel ahlaki yoksulluklar-yoksunluklar, yenilgiler, çürüme ve yabancılaşmalar, hiçbir biçimde bir sorun teşkil etmiyor, kamusal alanda tartışma/sorgulama konusu yapılmıyor. Kitleleri nesneleştiren/şeyleştiren konformizm ve geleneğin derin ve ağır baskısı, yeni bir bilincin doğuşuna/inşasına izin vermiyor. Çok aziz ve mükerrem İslam, konformist ve partizan bir yorumun sınırları içerisine hapsedildiği için, Müslüman halklar, toplumlar ve kültürler, İslamın bağımsız/bütüncül/kapsayıcı varoluşsal/özgün dünyası ile değil, politik iktidarlar/tiranlıklar tarafından araçsallaştırılan, sömürgeleştirilen, biçimsel-yüzeysel-folklorik tezahürleriyle ilgileniyor. Politik ihtiraslar, ihtirasların tiranlığı, etnik bağnazlıklar, mezhepçi-kabileci-hizipçi bağnazlıklar bütün enginliklerin, bütün bilgeliklerin, bütün inceliklerin ufkunu kapatıyor. Bugün, bütün Müslümanların, bütün farklı/özgün varoluşları hakkaniyet ölçüleri içerisinde değerlendirerek, yerli-milli yorumların ötesine geçmeleri gerekiyor. İslami açıdan, insanlığın birliği açısından yerli-milli yorumun çok derin bir patalojinin tezahürü olduğunu bilmek/hatırlamak gerekiyor. Bugün, bütün dünyada Müslüman halklar, kimliklerini, kişiliklerini ve onurlarını kaybetme pahasına, sömürgecilerin kendilerine dayatmış bulunduğu çok yönlü uzlaşmalarla hayatlarını sürdürüyor. Günümüzde, kendilerini muhafazakar/dindar olarak tanımlayan kesimler, maruz kaldıkları tekdüzelik ve taşralılık sebebiyle, ahlaki kayıplar pahasına, entelektüel kayıplar pahasına; içerisinde yaşadıkları toplumlarda yalnızca politik propaganda başarılarını akılsızca-düşüncesizce ve çılgınca alkışlıyor, marazi bağlılıklara din’i bir meşruiyet kazandırmaya çalışıyor.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.