1. YAZARLAR

  2. Berat Özipek

  3. Yeni anayasa ve 'ilk dört madde' meselesi - I
Berat Özipek

Berat Özipek

serbestiyet
Yazarın Tüm Yazıları >

Yeni anayasa ve 'ilk dört madde' meselesi - I

A+A-

Başbakan Davutoğlu ile ana muhalefet lideri Kılıçdaroğlu’nun yeni anayasa konusunda görüşüyor olmaları çok güzel.

 

Genellikle bu tür temasların, görüşme konusu meseleden fazla bir anlamı vardır ve gerilimi azaltıp, anlama ve saygıya dayalı medeni bir siyasi iletişime katkıda bulunması bakımından ayrıca değerlidir.

 

Türkiye siyasetinin iki ana akımı arasındaki bu temas, başka bir dizi siyasi meselede uzlaşmayı beraberinde getirecek bir ilişkiyi geliştirmenin zeminini oluşturur ve demokratik siyasi kültürü besler.

 

Keşke bu takdire şayan iletişim biçimi bizi bir mutabakat anayasasına da ulaştırsaydı ama bunun için fazla umutlu olmamakta fayda var.

 

Çünkü CHP yeni anayasa istediğini söylüyor ama eski anayasayı ana çizgileriyle muhafaza etmek istiyor.

 

“Eğer siz 12 Eylül darbe hukukunu değiştirmezseniz hangi demokrasiden söz edeceksiniz?” diyor Kılıçdaroğlu.

 

Çok haklı.

 

Ama CHP’nin çelişkisi şu ki, 12 Eylül darbe hukukunun en temel metnini, 1982 Anayasasını, en temel hükümleri bakımından savunuyor. Onları “kırmızıçizgi” ilan ediyor ve “ilk dört madde tartışma konusu olmaz” diyor.

 

Kırmızıçizgiler mi yeni anayasa mı?

 

Şunu açık biçimde ortaya koymak zorundayız: Hem ilk dört maddenin değişmesine karşı çıkıp, hem de yeni anayasa istemek aynı anda mümkün değildir.

 

Yeni anayasadan kasıt, felsefesi ve temel ilkeleri itibarıyla eskisinden farklı olan, ondan anlamlı bir kopuşu ifade eden anayasadır; tarihi yeni olan veya az-çok tadilattan geçmiş hükümler içeren anayasa değil.

 

Peki ilk dört madde neden yeni anayasaya engeldir? Hepsi mi engeldir?

 

Buna karar vermek için bu maddelere yakından bakalım.

 

1- Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.

2- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir.

3- Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Millî marşı “İstiklal Marşı”dır. Başkenti Ankara’dır.

4- Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.

 

Birinci Madde: Öncelikle şunu belirtelim: Bu madde üzerinde dört parti arasında bir ihtilaf yok. Anayasal monarşi veya oligarşi isteyen anlamlı bir çoğunluktan söz edildiğini de duymuyoruz.

 

İkinci Madde: Sorun, 12 Eylül Anayasasını tekrarlayan ikinci madde. Onun da tamamı değil. Ak Parti de o günkü BDP de Cumhuriyeti niteleyen “demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti” kısmına itiraz etmiyordu. Sorun, onun korporatist ve faşist sistemleri çağrıştıran “milli dayanışma”cılığa ve çok daha önemlisi Atatürk milliyetçiliğine ve “Başlangıç” bölümüne atıf yapan kısmı.

 

Yeni anayasa olacaksa, devletin vatandaşına ideoloji dayatmaktan çıkarılması şart. İdeolojinin ne olduğu önemli değil, “tarafsız devlet” ilkesine aykırı ve ayrımcı bir hüküm bu.

 

Öte yandan atıfta bulunulan “Başlangıç” bölümü de tam da 12 Eylül’ün ruhunu ve kurallarını yansıtıyor. Biraz daha yüzüne bakılır hale getirmek için 1995 ve 2001 yıllarında değiştirilmiş haliyle bile. (Dikkat edin, değiştirilmiş diyorum, yani demek ki tabu değilmiş, daha önce de olmuş). Dünyanın en ideal anayasasını getirin ve başına bizim “Başlangıç”ı koyun, ortaya çıkan metin bugünkü 12 Eylül anayasasıdır.

 

Neden öyle olduğunu anlamak “Başlangıç”a da yakından bakalım. Burada da sorun aynı: Resmi ideolojinin somutlaştığı diğer bir bölüm de burası.

 

“Atatürk’ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve O’nun inkılâp ve ilkeleri”ne atıfla başlayan bu bölüm, mevcut alaturka laikliğin yasakçılığını tekrarlamayı da ihmal etmiyor. Dahası, hiçbir faaliyetin “Türklüğün tarihî ve manevî değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılâpları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği”ni de hükme bağlayarak, ifade özgürlüğü başta olmak üzere, tarafsız devlet ilkesinin tabutuna son çiviyi de çakıyor.

 

(Eski hali biraz daha kötüydü, “hiçbir düşünce ve mülahaza”nın Atatürk ilkeleri karşısında koruma göremeyeceğinden bahsediyordu. Avrupa Birliği sürecinde “düşünce”  yerine “faaliyet” koyularak yasak yumuşatılmaya çalışıldı ama bugünkü haliyle de ayrımcı bir hüküm ve devletin tarafsızlığına aykırı. Her halde yazanlar “faaliyet” derken sadece silahlı faaliyet anlamış olmalılar; eğer yanlış anlamadılarsa o daha kötü.  Çünkü barışçı, sivil ve demokratik faaliyetlerin Atatürk ilke ve inkılapları karşısında koruma görmeyeceği bir demokrasi olmaz. Bunu bu haliyle Kılıçdaroğlu da savunamaz.)

 

İkinci maddeyle ilgili son bir not: CHP ve MHP, insan hakları ile devlet ilişkisini de farklı kuruyor. Bu iki parti 12 Eylül anayasasının sorunlu formülasyonunu savunarak “insan haklarına saygılı” derken, diğer ikisi “insan haklarına dayalı” devletten söz ediyor. İlginç olan, aslında resmi ideolojisi vevesayetçi niteliği ile 82 Anayasasından farklı olmayan 61 Anayasasına hak etmediği erdemler atfeden CHP’nin, “dayanan” diyen 61 Anayasasının değil de “saygılı” diyen 82 Anayasasının tercihini tekrarlaması.

 

Not: Yarın 3. ve 4. maddeler…


 

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.