1. YAZARLAR

  2. Cengiz ÇANDAR

  3. Yeni anayasa için AK Parti-BDP-CHP uzlaşması
Cengiz ÇANDAR

Cengiz ÇANDAR

Cengiz ÇANDAR
Yazarın Tüm Yazıları >

Yeni anayasa için AK Parti-BDP-CHP uzlaşması

A+A-

Seçmen Erdoğan'a 'Yeni anayasayı uzlaşarak yap' dedi.

Dünyanın neresinde seçimlere katılım yüzde 87 olsa (yanlış okumadınız 87!) ve seçime giren onca partiden biri toplam oyların yarısını alsa, ona ‘ezici bir seçim zaferi’ denir. AK Parti’nin oyları Suriye’nin toplam nüfusuna eşit. Seçimde oy kullananların sayısı ise Suriye, Lübnan, İsrail (Filistinlilerle birlikte) ve Ürdün nüfusu kadar.

Ve düşünün ki, yüzde 87’lik katılımlı bir seçimde oyların yarısını elde etmiş olan parti, 2002’de yüzde 34, 2007’de rejimin üzerinde asker gölgesi inmişken yüzde 47 almış olsun ve oylarını yeniden arttırmış olsun.

Ve düşünün ki bu parti, ana muhalefet partisi ile arasındaki oy farkını 6 milyondan 10 milyona çıkartmış olsun; ki ana muhalefet partisi oylarında 3.5 milyonluk bir artış elde etmiş olmasına rağmen.

Sonuçların nasıl böyle çıktığını anlamaya çalışan AK Parti’yi anlamaya ve çözmeye harcadığı vaktin daha büyüğünü Türkiye halkını, Türkiye’deki değişim dinamiklerini ve özellikle Recep Tayyip Erdoğan’ı anlamaya ve çözmeye ayırırsa, doğru cevaba o ölçüde yaklaşabilir.

Erdoğan fenomeni

Tayyip Erdoğan’ın AK Parti’den daha önde, partisini sürükleyen lokomotif olduğunu anlamak gerekiyor. Erdoğan, 9 yıl sonunda yüzde 50’lik bir yetki yenilemesi elde ettiği bir tarihi dönemde, gücünü Türkiye’nin ötesine de taşırmış, önemli bir uluslararası aktör ve tartışmasız biçimde Ortadoğu’nun en etkili ve etkileyici siyasi kişiliği haline dönüştürmüştür.

Erdoğan’ın görkemli seçim zaferi, paradoksal biçimde, İsrail ve Suriye’deki yöneticilerin tüylerini diken diken etmiş olmalıdır. Keza, Avrupa ve hatta ABD’de de bu oranlarla elde edilmiş bir Erdoğan zaferinden mutluluk duyanlar herhalde pek yoktur. Son derece mütevazı bir arka plandan, Kasımpaşa’dan yola çıkan, dar gelirli bir ailenin çocuğu olarak ‘imam hatip’ten geçip, iktisadi ticari ilimler akademisinin gösterişsiz diplomasını cebine koyan bu adam, siyaset merdiveninin basamaklarını başarıyla ve sadece halkoyuna dayanarak zirveye ulaştı.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’ndan başlayarak geldiği yere, dört duvar arasına gönderilmesine rağmen, arkasındaki halk desteğini seçimlere sürekli arttırarak geldiği yere geldi. Onun kişisel serüvenine şapka çıkartacaksınız.

Ardından, Türkiye halkı ile arasındaki ‘büyü’yü çözmek için kafa yoracaksınız. Bunu yaptığınız ölçüde, Türkiye halkını da arada geçen yıllar içinde değişimin nasıl ve neden olduğunu da Türkiye’nin değişim dinamiklerini de anlayabilirsiniz belki. Türkiye halkının ve dolayısıyla Türkiye’nin gücünü de.

Ve ileriye doğru iyimser bakmanın ipuçlarını da yakalayabilirsiniz.

‘Harita’nın kalıcı rengi

Seçimin bir kazananı daha var. Kim ne derse desin, kim ne kadar sinirlenecek ya da kabullenmekte zorlanacak olursa olsun; o ikinci kazanan, PKK-BDP siyaset hattıdır. Kafaları devekuşu gibi kuma gömüp, PKK ile BDP arasında fark aramaya, bulamadığınız takdirde yaratmaya uğraşmakla vakit tüketmeye gerek yok. PKK-BDP, Türkiye’nin bir siyasal-toplumsal olgusu olarak ‘haritada’ yerini sadece almamış, sağlamlaştırmıştır.

Bu hat, bir önceki seçimdeki oy oranını arttırmışsa ve TBMM’deki sandalye sayısını 22’den 36’ya, üstelik tek kuruş Hazine yardımı a lmadan, binlerce kadrosu KCK’dan ötürü hapisteyken çıkartmışsa, temsil gücünü ve Türkiye’nin göz ardı edilemeyecek bir siyasal olgusu olduğunu kanıtlamıştır.

Şunu da unutmamalı: 36 rakamı, niceliksel değil niteliksel bakımdan daha da anlamlı. Bu rakamı üreten dinamik, ‘sorun’un doğrudan tarafı olduğu için öyle. Kandil kökenli yayınlar, kampanya boyunca, 12 Haziran seçimlerinin ‘demokratik özerklik referandumu’ olduğunu ilan ettiler. Ortaya çıkan seçim sonuçlarını, ‘referandumu kazandık’ diye yorumlamaları mümkündür ve bu yorumlara başladılar bile.

Daha önce hesaplamadıkları ama seçimin ortaya çıkarttığı bir başka gerçeklik daha var: AK Parti, yüzde 50’lik bir gücün sahibidir ve bunun içinde Kürt oyları da vardır.

Türkiye’nin önündeki ilk gündem maddesi, AK Parti’nin ve lideri Erdoğan’ın kendisini bağladığı ve bu seçimleri anlamlı kılan ‘yeni anayasa’dır. Türkiye seçmeni, Erdoğan’a ve AK Parti’ye “Yeni anayasayı mutlaka yap” yetkisini vermiştir ama TBMM’deki temsil sayısını 330’dan aşağı çekerek “Diğerleriyle görüşerek ve uzlaşarak yap” demiştir. Öyle yapmak zorundadır. Öncelikle kapısını çalması gereken BDP ve CHP’dir. CHP, her ne kadar beklediğinin ya da kendisinden beklenenin altında bir konumda TBMM’de temsil edilecekse de Deniz Baykal’ın CHP’si değildir. Yani, ‘yeni ve demokratik bir anayasa’ya takoz olmayacak özellikleri taşıyor. Ergenekon sanıklarını TBMM’ye taşımış olması, bu gerçeği değiştirmiyor.

MHP?

MHP, ‘misyonu’nu Türkiye’nin ileriye doğru demokratik gelişmesi ve Kürt sorununun kansız çözümü yönünde bir ‘fren’ olarak tanımlıyor. Oy oranı da TBMM’de sandalyesi de düştü. MHP’nin bu haliyle Türkiye’nin gelecek ufkunda anlamlı bir yeri gözükmüyor. Yüzde 10’un biraz altı ile yüzde 15 çevresinde bir zemine oturuyor.

Bu seçimlerden sonra, Tayyip Erdoğan’ın ve partisinin MHP faktörü nedeniyle atacakları her adımda ‘milliyetçiliğe rehin kalma’ özürleri de kalmamıştır.

Yeni anayasa yapımında, ‘siyasi nezaket’ gereği, AK Parti, MHP’nin kapısını da elbette çalacaktır ama hayal kurmayalım; ‘yeni ve demokratik bir anayasa’, AK Parti, CHP ve BDP arasında varılacak uzlaşmayla mümkün olacaktır.

İpuçları

BDP’lilere bir uyarı: 36 kişilik bir temsil gücü önemli ve ciddidir. Bu gücü nasıl kullanacakları daha da önemli. Arkasına, hatırı sayılır bir bölümü Güneydoğu ve Doğu’dan gelen destekle yüzde 50’yi almış, büyüyen ve yarına güvenle bakmak isteyen bir ülkenin çok sevilen bir lideri ve iktidarı olgusuyla birlikte hareket etmeye mecburlar. Şayet, Türkiye bütünlüğü içinde yol almak istiyorlarsa. ‘Maksimalist’ taleplerle yol alabilmeleri kolay değildir ve “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak” riski de mevcuttur. AK Parti ve liderinin ise özellikle seçim kampanyasının son günlerinde BDP için kullandığı sözcükler ve sıfatları geçmişe gömüp, sorumlulukla BDP’ye ve de CHP’ye yeni anayasa yapımı için yaklaşması gerekiyor.

Bunun pekâlâ yapılabileceğinin ipuçları Erdoğan’ın ‘balkon konuşması’nda mevcuttur. Sıra, ‘balkon konuşması’nı siyasete tercüme etmeye geldi. Erdoğan’ın ‘yeni anayasa’nın nasıl olacağı ve nasıl yapılacağına ilişkin ‘balkon’da söylediklerinin uygulanmasına..

Önceki ve Sonraki Yazılar