1. HABERLER

  2. EYLEMLER VE STK

  3. Yasak Meclis’te kalksa da sistemle meselemiz bitmiş değil!
Yasak Meclis’te kalksa da sistemle meselemiz bitmiş değil!

Yasak Meclis’te kalksa da sistemle meselemiz bitmiş değil!

Sakarya Başörtüsü Platformu, 425. hafta eyleminde Meclis’te kadın vekillere başörtüsü hakkının iadesini olumlu bulurken, çözüme giden yolda başörtüsünün sisteme karşı İslami itirazların sembolünden çıkarılarak, kılık-kıyafet meselesine indirgenmiş olması

A+A-

 Sakarya Başörtüsü Platformu, adalet ve özgürlükler eylemlerinde 425. haftayı geride bırakırken; platform adına basın açıklamasını Sakarya Dayanışma Derneği'nden Kadrican Mendi okudu. “Türkiye’nin gündemi son bir haftadır yeniden başörtüsü meselesine kilitlendi. İktidar partisinin 4 vekili, Meclis Genel Kurulu çalışmalarına başörtülü olarak katıldı. Meclis çatısı altındaki muhalefet partileri ise bu gelişmeye karşı herhangi bir gerilim çıkarmadı.” diyen Mendi, açıklamasına “Platformumuz, kurulduğu günden bugüne başörtülü kadınlara dönük ayrımcılığın her alanda son bulmasını savunmuştur. Bu bağlamda, 90 yılın ardından vekillerin başörtülü Meclis’e girme haklarının iade edilmiş olmasını doğru buluyoruz. Diğer taraftan vekillere serbestlik tanınırken, asıllara yasağın sürdürülmesinin çelişki olacağını da vurgulamak istiyoruz! Meclis gündeminin gölgesinde kalsa da, halen birçok okulda başörtülü öğrencilerin mağduriyeti bitmiş değil. Bu sebeple kamu çalışanları ve Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullarda uygulanan yönetmeliklerde, başörtüsüne yönelik bazı yasakçı kısıtlamaların da mutlaka kaldırılması gerekiyor.” şeklinde devam etti.

Meclis’teki başörtüsü meselesi ise açıklamada şöyle değerlendirildi: “Bizim açımızdan tüm olup biten; ‘Başörtüsü’nün İslami kimliği simgelemekten, alelade bir kılık-kıyafet meselesine indirgenmiş olmasıdır. Bir zamanlar, Kemalist devlet iktidarının sekülarist, tektipçi ve kapitalist dünya düzeniyle uyumlu temel paradigmasına karşı İslami bir itirazı, başka bir alternatifi işaret ettiği düşünülen ‘Başörtüsü’, bugün için bu simgeselliğini maalesef yitirmiştir! Bir dönem, sistemle hesaplaşmanın derdini taşıyanların varlığından korkulurken; son 15 yılda, İslami çevrelerin sistemde kendine hesap açmanın derdine düştüğü görülmüştür. Bugün için başörtüsü, kılık-kıyafet yönetmeliklerinin nesnesi konumuna düşmüştür. ‘Başörtüsü’nün işaret ettiği İslam ise bireysel tercihlerle sınırlandırılmış bir inanç özgürlüğü olarak kabul görmektedir. Bu kabulde, Mekke’nin ileri gelenlerini temellerinden sarsan vahyin inanç esasları dışarıda tutulmuştur. Haliyle ‘Başörtüsü’, olması gerektiği şekliyle değil, kendisine çizilen sınırlarla kamusal alanda kendisine yer bulmuştur. O sınır çizgisi ise, tabi ki sisteme, onun siyasal ve ekonomik düzenine ilişkin referansını İslam’dan alan her türlü itiraza karşı çekilmiştir… Bizim bugün burada hâlâ bulunuyor oluşumuz, sisteme karşı itirazımızın devam ettiğinin nişanesi sayılabilir. Çünkü bizim için ‘Başörtüsü’nü anlamlandıran şey, tevhid ve adalet dini İslam’ı sembolize etmesidir; buna karşı kurulmuş istikbar düzenlerine uyumun değil!”

Basın açıklaması TOKİ’nin Sakarya’daki şehir stadı arazini imara açılmasına gösterilen tepkiyle son buldu. Açıklamada konuyla ilgili olarak şu ifadelere yer verildi: “Bildiğiniz gibi son bir aydır, şehrimizde gündemde olan bir konu var. Yerel basına yansıyan bilgilere göre TOKİ’nin yıkılması planlanan şehir stadının yerine AVM ve konut yapması söz konusu. Proje için gerekli imar değişikliği de gerçekleştirilmiş vaziyette. Buna göre, zamanında yeşil alan olarak bırakılmış 45 dönümlük arazinin tümü ticaret ve konut alanı olarak değiştirilmiş. Biliyoruz ki tepki toplayacak böylesi kötü bir projenin seçim öncesinde ortaya çıkarılması mümkün değil. Buna karşı, şu an için o alanın yeşile değil de inşaata açıldığı unutulmamalı ve bir an önce buna dönük tepki gösterilmeli. Biz oraya, değil 14 katlı, tek katlı dahi olsa herhangi bir AVM ya da konut projesinin uygulanmasını kabul etmiyoruz. Şehir stadının arazisi ve çevresi, mutlaka yeşillendirilerek, Sakarya halkının ailecek güzel vakit geçireceği bir şekilde düzenlenmelidir. Yerel yöneticilerimiz ve adaylar da, o alanın imara açılmayacağı konusunda açıkça söz vermelidir. Platformumuz, bu konuyu gündemde tutmaya devam edecektir.”

425. Hafta - Adalet ve Özgürlükler Eylemi Basın Açıklaması

Değerli dostlar, duyarlı Sakarya halkı,

Türkiye’nin gündemi son bir haftadır yeniden başörtüsü meselesine kilitlendi. İktidar partisinin 4 vekili, Meclis Genel Kurulu çalışmalarına başörtülü olarak katıldı. Meclis çatısı altındaki muhalefet partileri ise bu gelişmeye karşı herhangi bir gerilim çıkarmadı. 28 Şubat sürecinde Merve Kavakçı’ya yönelen politik linç, bu kez yaşanmadı. Silahlı bürokrasi 27 Nisan 2007’de olduğu gibi bir bildiri yayınlamadı. İki yıl önce “Başörtülü aday yoksa oy da yok” diyen kadınları provokatörlük ile suçlayanlar ise 4 kadın vekilin meclise girmelerini ‘tarihi bir atmosfer’ olarak nitelendirdiler! Oysa geride kalan 2 yıl süresince siyasal atmosferde hiçbir şey değişmemişti.

Platformumuz, kurulduğu günden bugüne başörtülü kadınlara dönük ayrımcılığın her alanda son bulmasını savunmuştur. Bu bağlamda, 90 yılın ardından vekillerin başörtülü Meclis’e girme haklarının iade edilmiş olmasını doğru buluyoruz. Diğer taraftan vekillere serbestlik tanınırken, asıllara yasağın sürdürülmesinin çelişki olacağını da vurgulamak istiyoruz! Meclis gündeminin gölgesinde kalsa da, halen birçok okulda başörtülü öğrencilerin mağduriyeti bitmiş değil. Bu sebeple kamu çalışanları ve Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullarda uygulanan yönetmeliklerde, başörtüsüne yönelik bazı yasakçı kısıtlamaların da mutlaka kaldırılması gerekiyor.

Fakat tüm bunlarla birlikte, son birkaç gün içinde ortaya çıkan tabloya bakınca sormadan edemiyoruz: Ne oldu da, yıllarca bir gerilim unsuru sayılan başörtüsü, bu kez karşıtları tarafından dahi ‘hoşgörü’ ile karşılanır oldu? Aslında bu soruya vereceğimiz cevap, bizim 9 yıldır niçin burada olduğumuzu da izah etmeli, bundan sonra da burada olmaya neden devam edeceğimizi de netleştirmeli!

Bizim açımızdan tüm olup biten; ‘Başörtüsü’nün İslami kimliği simgelemekten, alelade bir kılık-kıyafet meselesine indirgenmiş olmasıdır. Bir zamanlar, Kemalist devlet iktidarının sekülarist, tektipçi ve kapitalist dünya düzeniyle uyumlu temel paradigmasına karşı İslami bir itirazı, başka bir alternatifi işaret ettiği düşünülen ‘Başörtüsü’, bugün için bu simgeselliğini maalesef yitirmiştir!

Bir dönem, sistemle hesaplaşmanın derdini taşıyanların varlığından korkulurken; son 15 yılda, İslami çevrelerin sistemde kendine hesap açmanın derdine düştüğü görülmüştür.

90 yıldır, ‘Başörtüsü’nü, tepeden inme egemenliklerine karşıtlığın temsili gördükleri için “iç tehdit” sayanlar, bugün artık başörtüsünün devlete ve topluma dair tüm siyasal iddia ve itirazlardan arındığına ikna olmuşlardır. Mevcut sisteme karşıtlık potansiyeli bertaraf oldukça da, kamusal alanda kendisine açılan alan genişlemiştir.

Bugün için başörtüsü, kılık-kıyafet yönetmeliklerinin nesnesi konumuna düşmüştür. ‘Başörtüsü’nün işaret ettiği İslam ise bireysel tercihlerle sınırlandırılmış bir inanç özgürlüğü olarak kabul görmektedir. Bu kabulde, Mekke’nin ileri gelenlerini temellerinden sarsan vahyin inanç esasları dışarıda tutulmuştur. Haliyle ‘Başörtüsü’, olması gerektiği şekliyle değil, kendisine çizilen sınırlarla kamusal alanda kendisine yer bulmuştur. O sınır çizgisi ise, tabi ki sisteme, onun siyasal ve ekonomik düzenine ilişkin referansını İslam’dan alan her türlü itiraza karşı çekilmiştir. 28 Şubatçıların isteği de, tam da böyle bir şey değil miydi?

Bizim bugün burada hâlâ bulunuyor oluşumuz, sisteme karşı itirazımızın devam ettiğinin nişanesi sayılabilir. Çünkü bizim için ‘Başörtüsü’nü anlamlandıran şey, tevhid ve adalet dini İslam’ı sembolize etmesidir; buna karşı kurulmuş istikbar düzenlerine uyumun değil!

Başörtüsü, her türlü haksızlığa, zulme, zorbalığa, baskı ve dayatmalara karşı Müslümanca bir itirazın sembolüdür. Bu sembolün, yerel ve küresel sistemin çelişkilerini, çirkinliklerini ve zulümlerini örtbas etmek için kullanılmasına, bugüne kadar olduğu gibi, bugünden sonra da asla kayıtsız kalmayacağız.

Değerli dostlar,

Geçtiğimiz hafta yine üzücü haberlerle geçti: Şemdinli’de sekiz yaşındaki Behzat Özer, arkadaşıyla birlikte mezrada hayvan otlatırken yerde bulduğu el bombasının patlaması sonucu hayatını kaybetti. Daha Ceylan Önkol’un failleri aydınlatılmamışken, Roboskili ailelerin 675 gündür süren yası dinmemişken, şimdi buna yeni bir can daha eklendi. Bugüne kadar yüzden fazla çocuk, bu şekilde ölmüşken hiç kimse bunun hesabını vermedi. Umarız, bu kez sorumlular ortaya çıkarılır. Başka Ceylan’lar, Behzat’lar ölmeden çatışma alanları bu tür mühimmatlardan derhal arındırılır!

Suriye’de Baas rejimiyle silahlı muhalifler arasındaki kriz, kanlı bir biçimde sürüyor. Tüm belirsizliklerin ve çatışmaların gölgesinden kaçarak komşu ülkelere sığınan mazlum Suriyeli ise çok zor şartlar altında hayata tutunma mücadelesi veriyor. Irak camilerinde bombalar patlamaya devam ediyor. Her iki ülkede de, mezhepçilik fitnesi tehlikeli boyutlara tırmanmış halde.

Suriye ve Mısır’daki krizlerini fırsata çeviren İsrail işgal ordusu ise Gazze’yi yeniden vurmaya başladı. Son bir ayda 10’a yakın Filistinli, İsrail işgal rejimi tarafından katledilirken; 325 Filistinli de tutuklandı. Bölgedeki elektrik santralinin yakıtının tamamıyla tükenmesi ise Gazze halkını yine karanlığa gömmüş durumda.

Doğu Türkistan’da Uygur halkına, Hindistan ve Kenya’da Müslümanlara dönük baskılar artıyor.

Velhasıl yurtta ve dünyada acı ve zulüm maalesef bu hafta da hız kesmedi!

Duyarlı Sakarya halkı,

Bu haftaki açıklamamıza yerel bir meseleyle son vermek istiyoruz: Bildiğiniz gibi son bir aydır, şehrimizde gündemde olan bir konu var. Yerel basına yansıyan bilgilere göre TOKİ’nin yıkılması planlanan şehir stadının yerine AVM ve konut yapması söz konusu. Proje için gerekli imar değişikliği de gerçekleştirilmiş vaziyette. Buna göre, zamanında yeşil alan olarak bırakılmış 45 dönümlük arazinin tümü ticaret ve konut alanı olarak değiştirilmiş.

Biliyoruz ki tepki toplayacak böylesi kötü bir projenin seçim öncesinde ortaya çıkarılması mümkün değil. Buna karşı, şu an için o alanın yeşile değil de inşaata açıldığı unutulmamalı ve bir an önce buna dönük tepki gösterilmeli. Biz oraya, değil 14 katlı, tek katlı dahi olsa herhangi bir AVM ya da konut projesinin uygulanmasını kabul etmiyoruz. Şehir stadının arazisi ve çevresi, mutlaka yeşillendirilerek, Sakarya halkının ailecek güzel vakit geçireceği bir şekilde düzenlenmelidir.

Yerel yöneticilerimiz ve adaylar da, o alanın imara açılmayacağı konusunda açıkça söz vermelidir. Platformumuz, bu konuyu gündemde tutmaya devam edecektir.

Haftaya 426. hafta adalet ve özgürlükler eyleminde buluşmak üzere…

Sakarya Dayanışma Derneği


HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.