1. YAZARLAR

  2. Cafer SOLGUN

  3. Vicdanımızın sesini dinleyelim
Cafer SOLGUN

Cafer SOLGUN

Yazarın Tüm Yazıları >

Vicdanımızın sesini dinleyelim

A+A-

Cumhurbaşkanı adaylarının kampanyalarını, katıldıkları toplantı veya etkinliklerde yaptıkları konuşmaları, verdikleri mesajları herkes ilgiyle izledi. Sonuçta pazar günü sandık başına giderek beğendiği adaya oyunu verecek. Sandığa gitmek, oyunu kullanmak önemli. Kamuoyunda sistematik bir çabayla yaratılan “seçim sonuçları belli, acaba Erdoğan’dan sonra başbakan kim olacak” algısı çok sayıda insanı sandığa gitmekten alıkoyabilecek manipülatif bir etkiye sahip. Bu algıyı işleyip duranların amacı da bu zaten.

Seçimler eşitsiz, adil olmayan şartlarda yapılıyor. Bunu bugün de daha sonra da her yeri geldiğinde söyleyeceğiz. Erdoğan’ın seçimi ilk turda kazanacağından gayet emin bir görüntü vermesine rağmen herhalde “ne olur ne olmaz” diye düşündüğünden “başbakan” sıfatıyla aday olması ve kampanyasında devlet imkânlarını kullanmaktan geri durmaması, bu eşitsizliği daha da belirgin kılan bir husus.

Tam da bu nedenle birinci turda Çankaya’ya çıkacak çoğunluğu elde edememesi, seçmenin Erdoğan’a vereceği ciddi bir “ders” olabilir. Aksi durumda, birçok yorumcunun da dikkat çektiği üzere, Erdoğan, “yok, şımarmayacağım” dese de ülkeyi otoriter bir “reis” edasıyla yönetmeye başlayacak. Keyfî tasarruflarını eleştirenlere, itiraz edenlere seçim sonuçlarını işaret ederek “ben milli iradeyim, sen kimsin?” demekten çekinmeyecek. Bunu uzun zamandır zaten yapıyor. 30 Mart seçimlerinden sonraki tutumunu hatırlamak yeter. Seçim sonuçlarını yeri geldiğinde hukukun üzerine yürümenin, yeri geldiğinde vatandaşın üzerine yürümenin, yeri geldiğinde “kalk Abdullah gidiyoruz” diye cumhurbaşkanını kolundan tutup peşinden sürüklemenin meşru gerekçesi gören bir anlayışa sahip çünkü. Bu anlayışla ne tür bir cumhurbaşkanı performansı sergileyeceğini de gizlemiyor zaten; “bütün yetkilerimi kullanacağım” diyor, “başkan” olmak istiyor.

Ekmeleddin İhsanoğluhakkında kamuoyunun kayda değer bir fikri yoktu. Hangi memleket meselesi hakkında ne düşünüyordu acaba? Aradan geçen zaman içerisinde birtakım yuvarlak laflar dışında akılda kalan, iz bırakan mesajlar verebildiği söylenemez. Kamuoyunda yarattığı etki, Erdoğan’ın bağıran, öfkeli hâllerine tezat teşkil eden “efendi” bir adam olması. Erdoğan’ın en hafifi “monşer” olan sataşmalarına bile efendiliğini bozmadan yanıt verdi. Cumhurbaşkanı seçilmesi hâlinde en azından Erdoğan ve AKP’nin keyfî uygulamalarının önüne geçmeye çalışacaktır. Fakat demokratik reformlarla ilgili beklentileri karşılayacak bir pratiği olacağı güvenini vermiyor.

Önceki yazımda da belirttim. Bu seçimlerin en ayırt edici özelliği, Selahattin Demirtaş’ın adaylığıdır. Demirtaş kısıtlı imkânlarla etkileyici bir kampanya yürüttü. Demokrasi ve barış vaat eden kucaklayıcı, kapsayıcı mesajlar verdi. En büyük handikabı, hem AKP hem de CHP çevrelerinden seçmenlerin kulağına fısıldanan “anlaşmışlar, seçim ikinci tura kalırsa Erdoğan’ı destekleyecekler” türü şayialar. Bu şayialar net bir dille yalanlandı. Ancak farklı çevrelerden birçok kişinin dilinde olmaya devam ediyor; bunu bizzat da gözlemledim.

Bunun yanında klasik “kazanamaz ki” önyargıları var. Aslında diğer partilerin tabanlarındaki seçmenlerin de ilgisini çeken, sempatisini kazanan bir aday olmasına karşın, bu önyargıya çarpıyor Demirtaş. Oysa bu seçimde tercihin doğru yapılmasını sağlayacak olan, “hangi aday kazanırsa ne olur” sorusuna vereceğimiz cevaptır.

Erdoğan kazanırsa “ikbal” mücadelesini daha fazla devletleşerek sürdürmeyi vaat ediyor. İhsanoğlu “uyum” ve “sükûnet”. Demirtaş ise, daha fazla demokrasi, özgürlük ve barış için Türkiye’yi ayağa kaldırmak...

Vicdanımızın sesini dinleyelim.

[email protected]

Twitter: @CaferSolgun

Önceki ve Sonraki Yazılar