1. HABERLER

  2. ARŞİVİMİZ

  3. Van'da Devlet Yoktur!
Van'da Devlet Yoktur!

Van'da Devlet Yoktur!

2011 Sonbaharında Van’da iki ayrı deprem meydana geldi. Ve bu depremde yüzlerce insan hayatını kaybetti, binlerce aile mağdur oldu. Deprem ile ilgili çok konuşuldu ve çok tartışıldı. 7SABAH’a konuşan Mazlum Der Van Şube Başkanı Yakup Aslan, Konu ile ilgil

A+A-

2011 Sonbaharında Van’da iki ayrı deprem meydana geldi. Ve bu depremde yüzlerce insan hayatını kaybetti, binlerce aile mağdur oldu. Deprem ile ilgili çok konuşuldu ve çok tartışıldı. İnsanlar mağdur olmaya devam ettiler. Yaz bitecek sorunlar da bitecek derken sonbahar geldi sorunlar bitmedi. Sonbahar bitti, şimdi kış geldi. İnsanlar daha da mağdur…

Van'da Çocuklar üşüyor, kadınlar üşüyorlar, yaşlılar üşüyorlar ve Van için vicdanlar sızlamaz oldu, gözler görmez, kulaklar duymaz oldu. Ve Van’da insanlık üşüyor kimse duymuyor. Devletin verdiği sözler yerine getirilmedi. Türkiye bir kez daha bir insanlık ayıbıyla karşı karşıyadır. 7SABAH’a konuşan Mazlum Der Van Şube Başkanı Yakup Aslan, Konu ile ilgili konuşulan bütün sorulara cevap verdi. Ayrıca Yakup Aslan ile Yüksekova’da üç kişinin hayatını kaybettiği olayla ilgili de konuştuk.


S-Ağır kış şartlarıyla birlikte Van yine gündeme geldi. Özelikle depremzedelerle ilgili basından ziyade sosyal medyaya yansıyan bazı görüntüler var. Ancak ulusal basın pek oralı olmuyor, durumun aslı nedir, siz nasıl görüyorsunuz?

C- Konteyner kente yaşayanların elektrikleri kesildiği günden beri bugünün tehlikesine işaret ettik. Kış şartlarının kendisiyle birlikte ölümcül bir tehlikeyi de getireceğini söyledik ve bir an önce çözüm bulunması için aşındırmadığımız kapı kalmadı. Bir önceki valinin de kış şartlarındaki zorluğa çözümü havale ettiği söyleniyor. Depremzedeler, “kış başlasın, onları görürüm ve hepsi kaçmak zorunda kalacak!” dediğini aktarıyorlar. Son bir haftadır soğukların ve yoğun kar yağışının başlamasıyla birlikte uykularımız kaçtı ve her an tehlikeli bir sonucun olabileceği ihtimaliyle bekliyoruz. 3 aydan fazladır elektrikleri kesik. Daha önce market olarak kullanılan boş bir büyük konteynere kurdukları sobanın kenarına kümeleniyorlar ve geç saate kader oturduktan sonra çevresi buzdan konteynerlerine gidip uyuyorlar. Belediyenin vermiş olduğu katalitik sobaları gece yakamıyorlar, gaz tehlikesi var. Soğukların şiddetlenmesi üzerine vali beyle görüştük ve bir çözüm üretilmesi için çaba sarf ettik. Ankara’nın direktifi olmadan hiçbir şey yapamayacağını söyledi. Kalıcı ve geçici çözüm konusundaki bütün tekliflere red cevabını alınca, “o zaman hazine arazilerinden birini verin, onun üzerine imece usulü ev yapalım ve başlatacağımız kampanyanın içerisinde, belediye, STK’ları ve siz de olun ki, bazı STK’lar sizden dolayı yardım etsinler.” Mali konuda kurumsal olarak hiçbir yardımının olmayacağını, ancak manevi destek vereceğini söyledi. Bu alanda çalışmalarımız devam ederken, şiddetli soğuklar başladı ve tehlikeli bir sonuçtan dolayı acil olarak elektrik bağlanmasının gerektiğine karar verdik. Vali beyle yaptığımız görüşmede, belediyenin faturaları ödeyeceğini ve bu konuda yapılacak müracaata engel olmamaları istedik. Belediye, özelleşmiş Vandaş’a müracaatta bulundu, ancak bölge müdürü oyalama ve bahane taktikleriyle önümüzü kesti. Şu anda Ankara’ya top atılmış durumda.

Van’da yaşanan iki büyük depreme rağmen, “afat bölgesi” ilan edilmedi. Konteynerlerin yerine kalıcı prefabrik evler yapılırdı, yapılmadı. Kış aylarında başlatılan 17 bin civarındaki Toki konutları, Van’da inşaat sektörünü çökertti. Hazine arazilerine kurulan konutlar kar amaçlı fiyatlarla satıldı. Konutlardaki yolsuzluklardan bazılarının ortaya çıkması üzerine yaklaşık 800 konutun kurası iptal edildi. Onlar şu anda boş. Bu insanlar bir şekilde çözüm üretip bir yerlere gidenlerin dışında hiçbir çare ve çözüm üretemeyen küçük bir yoksul kesim. Ramazandan beri elektrikleri kesik ve çaresiz bir şekilde konteynerlerde kalıyorlar.  Konteyner kentte yaşayan depremzedeler çok zor bir sürece girdiler. Gece soğuklar sıfırın altında 10 derecenin altında. Belediyenin vermiş olduğu katalitik sobaların dışında onların ısınacakları hiçbir imkânları yok. Çaresiz bir şekilde her kapıyı aşındırmaya devam ediyoruz.

Medya konusuna gelince.. Bilindiği gibi bütün iktidarlar döneminde medya ya baskıyla veya başka yöntemlerle susturulmuştur. En demokratik dönemde bile itiraz eden, muhalif duruş sergileyenlerin işlerine son verilerek terbiye edilmeye çalışılmışlardır. Bu sadece ulusal basında böyle değil, yereldeki medya da aynı mülahazalarla biçimlendiriliyor. Toplumsal bir baskı oluşmasın diye, medya değişik yöntemlerle susturuluyor. Yandaş olarak tabir edilen kesimde ise, tamamen bir kara propaganda, yozlaştırma ve sulandırma sözkonusu. Sosyal medya olmasa bu konunun Van’ın sınırları içerisinde hapsedilmesi ihtimali büyüktür.         

S- Başbakan’ın ve yetkililerin açıklamasına göre ihtiyaçtan daha fazla konut yapıldı. Ancak gelen bilgiler bu iddiaları yalanlıyor. Durumun aslı nedir?

C-17 binin üzerinde konut yapıldı ve Van inşaat sahasında belki de ilk kez kış şartlarında yoğun bir yapım aşaması başlatıldı. Ancak, deprem yardımlarının dağıtımında gösterilen ihmale benzer bir ihmalin kura çekimlerinde de yaşandığını düşünüyorum. Bunu Vali beyin açıklamasından anlıyorum. Yaklaşık 800 konutun sözleşmelerinin usulsüzlüklerden dolayı iptal edilmiş olmasından böyle bir sonuç çıkarılabilinir. Yeterlilik konusunda aynı görüşü paylaşmıyorum. Çünkü söylendiği kadarıyla 20 bin konut ağır hasarlı ve yıkım kararı verilmiş olmasına rağmen şimdi insanlar bu konutlarda kalıyorlar. Bunlardan çok azı yıkıldı. Şu anda tanıdıklarımızın yıkım bekleyen evleri, binaları var. Çok azı vicdani sorumluluktan dolayı binasını boş tutuyor. Çoğu küçük restorasyonlarla dairelerini kiraya vermiş durumda ve ciddi bir denetim yok. Konutlar hazine arazileri üzerine yapıldı ve ticari amaçla satıldı. Taksitler henüz başlamadığı için sorun yok gibi görünüyor. Ancak her biri skandal boyutunda olan sorunlar var. İkinci kalite malzeme kullanmış oldu, çevre düzenlemesinin yapılmadığı, bir hafta öncesine kadar bir yıldan fazladır su sorunu yaşadığı, yapılan okullarında ciddi ısınma sorununun devam ettiği gibi sorunlar var.

\"\"

S- Yaz ortasından itibaren konteynerlerle ilgili farklı açıklamalar geliyor. İşin aslı nedir?

C- Ramazan öncesi konteyner kentin elektriklerinin kesileceğine dair bilgi verilmiş ve depremzedeler hiç olmazsa Ramazan ayının geçmesine kadar kendilerini müsaade edilmesini istemiş ve bunun üzerine bayrama kadar elektrikleri kesilmemişti. Ancak mescid olarak kullandıkları büyük çadır ve diğer sosyal etkinliklerin merkezleri tahliye edilmişti. O zamanda, depremzedeler gidecek bir yerlerinin almadığını ve kira yardımı yapılmasını talep etmişti. Resmi makamlardan yapılan açıklamalarda, “bir ay, altı ay, bir yıl, beş yıl, sınırsız kira” türünden birbirini tutmayan beyanatlar ve buna ilave olarak diyaloglarla söylenen sözler tamamen güvensiz bir ortamın, algının oluşmasına sebep oldu. Güven duvarı yıkılınca, depremzedelerin bu şekilde geçici bir çözüm önerilerine güvenmeyip orada kalmayı tercih ettiklerini görüyoruz. Uzun bir zaman Mazlumder’in dışında kimse onların mağduriyetini görmedi. Mazlumder olarak oraya gittiğimizde, konteynerlerin tamamında 200’e yakın ailenin durduğunu gördük ve bunlarla yaptığımız görüşmelerde hastaların, özürlülerin, çaresizlerin umutsuz bir bekleyiş içerisinde olduklarını gördük. O direncin kırılması için ciddi bir propaganda yapılıyordu. Toplumun bütün kesimlerini etkileyecek tarzda “onlar marjinal, hepsinin altında 4*4 var, hepsi BDP’li, onlara ev verildi ama onlar gitmedi, Van’ın hepsi mağdur ve başlarının çaresine baktılar, onlar da baksın…” türünden yayınlar, açıklamalar ve daha önemlisi dedikodu saldırıları yapıldı. Bu propaganda o derece etkili oldu ki, kendilerini toplumun öncüleri, sahipleri olarak görenler bile bu söylentileri dillendirdiler. Küçük bir kısmı ortaya çıkan dev gibi deprem, depremzedelerin sorunlarının bu kısmı aslında örtülmeye çalışılan skandal boyutundaki gerçekleri ifşa edici olması açısından önemliydi. Mesele sadece üç-beş ailenin mağdur edilmesiyle sınırlı değildi. Zaman geçirmeden, ne yapılabilineceği konusunda toplantılar yapıp kararlar aldık. İnsanları bilgilendirdik, dikkatleri bu sorunun üzerine çekmeye çalışıp, gündem oluşturduk.

Şimdi son bir iki gün içerisinde yapmış olduğumuz çalışmadan bazı örnekler vereyim.. Anadolu konteyner kentte 50 aile soğuklara, elektrik kesintisine rağmen orada yaşamaya devam ediyor. Tahir Paşa’da 26 aile yaşıyor. Kaya Çelebi’de kanalizasyon ve su borularının sökülmesinden sonra sadece 3 aile yaşamaya devam ediyor. Erciş’te Alkanat Konteyner kentte 23 aile yaşıyor ve belediyenin ağır hasarlı raporu verilmiş tesislerinde 9 aile yaşıyor. 8 engelli var ve yaklaşık 30 aile acil müdahale edilecek boyutta açlık sınırının çok altında bir yaşam sürdürüyor. 250’e yakın çocuk yaşıyor bu dört konteyner kentte. Bunların arasında 11 dul kadın var. 28 kişi mevsimlik işçi olarak çalışıyor, bundan dolayı sosyal güvencesi var görünüyor. 65 ailenin geliri 500 tl’nin altında. 29 aile’nin gelir 500 ila 1000 tl arasında. Sadece iki ailenin geliri 1000-1500 tl. 60’a yakın kronik hasta var. Psikolojik destek alması gereken 52 ve korunmaya muhtaç 10 çocuk var. Böylesine bir manzarayla karşı karşıyayız.

Yaptığımız çalışmada hiçbir ailenin kira desteğine güvenmediği gerçeği ortaya çıktı. Onların ifadesine göre daha önce bu sözlere güvenip gidenlerin kira desteği bir veya en fazla iki ay sürmüş.

S- Mağdur olan ailelere belediyenin bakma imkânı yok mu? Ve bu mağdur aileler bir istismar aracı mı acaba?

C- Van belediyesinin böyle bir gücü yok ama isterse rahatlıkla organize edebilir. Açıkça söylemek gerekirse çekinceleri var. Bilindiği gibi daha önceleri “fazla hizmet yapıyorsun, bu parayı nereden buldun?” ithamıyla aylarca cezaevine atıldı. Mevzuata uygun olmayan tek bir adım atamaz. Bütçesi 200 milyon ve bu paranın yüzde birine Çevre Temizlik Komsiyonu el koyuyor. Kara Yollarının bütçesi tek başına bunun neredeyse on katı. Belediyenin elinde şu anda Barzani’nin yaptırdığı Dehok prefabrik evleri var. Orada yaklaşık 150 aile yaşamlarını devam ettiriyorlar. Mevzuatın uygun olmadığı en küçük bir adım atamıyor. Misal olarak, depremzedelere yaptığı katalitik soba, çamaşırhane, gıda yardımı ve ham yardımı için meclis kararı çıkarmak zorunda kaldı. “Bir kavme olan düşmanlığınız, sizi adaletsizliğe sürüklemesin” diyor inandığımız değerler. Olayın ilk gününden beri, hangi talebimiz olmuşsa belediye tarafından onaylanmış, ancak buna karşılık iktidarın bütün kesimleri tarafından reddedilmiş ve kimi zaman da biz onları organize ediyormuşuz gibi eleştirilere de maruz kalmışız. Vali beyle yaptığımız görüşmeden sonra, ortak bir kampanya ile depremzedelere ev yapabileceğimiz söylememize çok olumlu yaklaşmış ve hemen imar müdürünü çağırarak mevzuatı sormuş… Hazine arazisi için resmi başvuruda bulunmuştur. En son da oraya elektrik verilmesi durumunda faturalarını ödeyeceğini kamuoyuyla paylaşmıştır. Zaten son olarak oluşturduğumuz koordinasyonun içinde de yer almıştır.

Tamamen bütün yolları tükettikten ve iktidarda bulunan kesimle hiçbir çözüm üretemeyeceğimiz gerçeği ortaya çıkmasından sonra, onların müdahil olmaları sözkonusu oldu. Daha önceleri bizzat depremzedelerin talebi üzerine onlar uzak durdular. Hassas ve tehlikeli bir sürece girdikten sonra, onların destek ve yardımlarını görmezlikten gelmek doğru olmazdı. Biz, daha önceleri iktidar milletvekilleri, parti kadroları ve valilik yoluyla olaya geçici ve kalıcı çözüm üretmeye çalışıyorduk. Geçici çözümü, yaza kadar yeniden elektrik verilmesi ve bu arada kiraya çıkmak isteyenlere kira garantisi verilmesi şeklinde düşünüyorduk. Kalıcı çözüm olarak da, dar gelirli vatandaşlara yapılan konut veya Sosyal Konutlar şeklinde yapılan konutları öngörüyorduk. Süreç içerisinde bir sürü, asılsız haber, politik hile, oyalama ve dirençlerinin kırılması için oynanan oyunlarla karşı karşıya kaldık. AKP’nin daha önce depremzedelerin kullanılmak istendikleri, istismar edilip seçim malzemesi haline getirilmek istendikleri iddia ettiler. Her defasında “eğer böyle bir endişeniz varsa, o zaman sorunu siz çözün. Bütün gücümüzle size destek vereceğiz ve bu sizin icraatınız olsun” dedik. Ama doğru söylemek gerekirse bu arkadaşlarımız, aylarca bizi oyalamaktan ve gerçek olmayan bilgilerle bizi yanlış taraflara yönlendirmekten başka hiçbir şey yapmadılar. Hatta elektriğin bağlanması konusunda, olumlu bir noktadayken onlar yine bu endişelerle elektriğin bağlanmasına engel oldular. İnanılır gibi değil.    

S- Madem mağdur aileler var ve Türk hükümeti görmezden geliyor ki belediye de sahip çıkmıyor o zaman yardım için Kürdistan hükümetine başvurulsa yardım alınamaz mı? Veya bu mağdur aileler için Kürdistan hükümetinden herhangi bir talepte bulunuldu mu? 

C-Devlet onlara sahip çıkmıyor. Tamamen onları dışlamış, terk etmiş durumda. Ancak bunu belediye için söylemek haksızlık olur. Ancak deprem yardımlarına AFAD’ın el koyması gibi, her icraatı politik seçim malzemesi veya emsal oluşturacak bahanesiyle engelleniyor. En bariz örnek, elektrik faturalarını ödemeyi kabul etmesine rağmen izin verilmemesidir. İç çabayı tamamen bitirmeden böyle bir talep yapmayı doğru bulmuyoruz. Esasen ne yapacağımız tamamen belirgin bir hal almadı. Çünkü engellemeler, bize hedef şaşırtıyor. Şu anda hazine arazisi talebimiz var, ancak bir sürü bürokratik etaplarla karşı karşıyayız. Şimdiye kadar Kürdistan yönetiminden herhangi bir talebimiz olmadı. Depremzedeler mülteci olmayı dillendirdiler, biz bunun bir çözüm olmadığını söyledik.  

\"\"

S- Bir de bölgede son günlerde Yüksekova’ya tansiyon yükselmiş durumda. Hayatını kaybedenler var. Siz bölgeye gittiniz mi, konuyla ilgili tespitlerinizi bizimle paylaşır mısınız?

C- 06.12.2013 tarihinde Hakkari İli Yüksekova İlçesi Merkezinde 150-200 kişilik bir gösterici grubun PKK Gerillalarına ait ilçe merkezinde bulunan bir mezarlığın tahrip edildiğine dair iddialar nedeniyle yaptığı basın açıklaması ve protesto gösterisine, polisin müdahale etmesi ve sivillere ateş açması sonucu iki sivil vatandaş hayatını kaybetmiş.  Ve ardından da çatışmalarda ağır yaralanan Bemal Tokçu, Van’da tedavi gördüğü hastanede 3 gün süren tedaviye rağmen kurtarılamadı ve hayatını kaybetti.

Ulusal medya, Mehmet Reşit ve Veysel'i "Çatışmaya giren PKK'liler" olarak göstermeye çalışsa da bu ikisinin Yüksekova'da tanınan iki esnaf oldukları ortaya çıktı. “PKK'liler polise ateş açtı, çatışma çıktı” açıklamasının aksine Reşit ve Veysel'in vücudunda çatışma izi yok. Cenazelerindeki kurşun izleri özel harekât polisleri tarafından hedef gösterilerek vurulduğunu gösteriyor. Öte yandan morgda çekilen fotoğraflar, Reşit ve Veysel İşbilir'in infaz edildiği konusunda kuşkuya yer bırakmıyor.

Olayın hemen ardından arkadaşlarımız Yüksekova’ya gittiler ve olayları yerinde incelemeye başladılar. Mazlumder Hakkari şubesi gerginliğin en yoğun olduğu zamanda olay mahallindeydi, ancak polisin sokaklarda eylemcilere karşı gaz bombası ve plastik mermi kullandıkları zamanda mezarlığa gidebilmelerinin imkanı olmadı. Direklerdeki bayrakların indirilip, mezarları tahrip etmeye teşebbüs edildiği bir zamanda bu bilgi hızlı bir şekilde yayılmaya başlandı ve ihtimalen toplumsal mühendislikle planlanan oyun, geçmişte bir çok kez sergilendiği gibi yeniden sahnelendi. Daha öncesinde mezarların yıkılmasına yönelik Van gibi yerlerde valilik kararı olduğundan, gerilla mezarları konusunda bir hassasiyet zaten daha öncelerinden beri oluşmuştu. Bilindiği gibi Van’a yeni atanan vali ilk icraatı olarak Özel İdare bünyesinde atanmış üyelerle Çatak Ronahi gerilla mezarlığının yıkılması üzerine karar almıştı. Bunun üzerine günlerce o mezarlıkta nöbet tutulmuştu.

Organize provokatörce bir projeyi devreye soktuklarını düşünüyorum. Çatışan tarafların ısrarla, gerginlikten kaçındığı bir zamanda mezarlar üzerinden gerginlik çıkartmak ve bunun neticesinde sıradan vatandaşları infaz etmek, karşılığı olmayan sıradan olaylar değildir. Dershane kapatılması haberleri ve cemaat AKP çatışmasının yanında, uluslararası dengelerin belli hesapları olabilir. Hükümet her defasında “açıklarsak yer yerinden oynar” diyor ama bu tür oyunların ne anlama geldiğini izah edemiyor maalesef. 

S- Gerek Ak parti, gerekse BDP'den bu olayların barış sürecine yönelik provokatif eylemler olduğu yönünde açıklamalar var. Siz konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?

C- Devlet içerisindeki dengeler arası çatışmanın dışa yansıması olabileceği gibi, uluslar arası hesaplar da bu provokatif projenin içerisinde olabilir. Barış sürecinde çatışan güçlerin ısrarla gerginlikten kaçındığını ve birbirlerinin hareketini görmezlikten geldiğini operasyon bölgelerinde yaptığımız incelemelerde bizzat gördük. Gerillanın geri çekilmesinde veya güvenlik güçlerinin Bingöl cezaevinden firar eden siyasi mahkumlara operasyon düzenlemesine müdahil olmamak bunun en bariz örneğidir. Polis kamerasından yayınlanan bir videoda bilinçli bir ateş açma ve onların tabiriyle “indir”me olduğu rahatlıkla müşahede ediliyordu. Maalesef bazı dengeler birbirlerine mesaj verirken, vatandaşı öldürerek mesaj verme yolunu tercih ediyorlar.    

\"\"   
 

S- Gever olayı, polis içerisinde cemaat kanadının yaptığı bir provakasyon ihtimali var mıdır?

C- Böyle bir ihtimal göz ardı edilemez. Gezi Parkı olaylarında tahrik edici şekilde çadırların yakılması veya orantısız güç kullanma alanında sergiledikleri duruşları Yüksekova’da da böyle bir çaba içerisinde olabilecekleri kuşkusunu doğuruyor. Özellikle her dershane kapatılma haberinin ardından veya başbakanın başkanlık sisteminde ısrar etmesinin ardından buna benzer olayların yaşanıyor olması hemen akla, devletin büyütüp şimdi de etkisiz kılmakta zorlandığı cemaati getiriyor. 

S- Siz Mazlumder olarak, Gever de gerilla mezarlığı tahrip edildiğine dair bir bulguya rastladınız mı? Zira raporda bu konuya değinilmemiş.

C- Raporda da görüldüğü gibi, arkadaşlarımız olay yerinde oldukları zamanda çatışmalar devam ediyordu ve özellikle mezarlığın olduğu bölgede yoğun halde devam ediyordu. Mezarların tahrip edilmesinden çok, bu haberin hızlı bir şekilde Yüksekova’da yayılması ve insanların tahrik edilmesi önemlidir. Daha sonra edindiğimiz bilgiye göre, mezarlığa yönelik bir saldırı teşebbüsü olmuş, direkteki bayraklar indirilmiş ve tahrip etme eylemi gerçekleşmeden halk haberdar olmuş. Halkın kendi çocuklarını defnettikleri mezarlara da tahammül edilmediğini daha önceki kararlarda gördük. İşaret edildiği gibi, Özel İdare komisyonunda atanmış üyelerle alınmış bir yıkım kararı var ve biz Mazlumder olarak bunun uluslararası ve Türkiye’nin yasalarına göre suç olduğunu açıklayıcı bir basın açıklaması yapmıştık. Tahammülsüzlük, öteki görme veya kendisini yabancı olma psikolojisinden kurtaramama da böyle bir ajitasyona, barışı sabote etmeye müsait bir ruh halidir. Ancak olayın bu kadar basit olmadığını düşünüyorum. Fırsat buldukları her anda, mezarları tahrip edebileceklerine ihtimal vermek istemezsek de, bu yöndeki temayülleri her fırsatta deşifre oluyor. Seçilmiş üyeleri dışarıda bırakarak, atanmışlarla Ronahi mezarlığının yıkımı için almış oldukları karar bunun en bariz göstergesidir. Umulur ki, böylesine tetikte bekleyen devletin tetikçi uzantılarına izin vermemek için, olay bütün boyutlarıyla deşifre edilmelidir. 


 

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.