1. YAZARLAR

  2. Mehmet Taş

  3. Usve-i Hasene Olmak
Mehmet Taş

Mehmet Taş

Yazarın Tüm Yazıları >

Usve-i Hasene Olmak

A+A-

     Âlemlerin Rabbi, insanlara dini mübini beyan buyururken; bu dinin müntesiplerinin de önemli özelliklerine işaret buyurmaktadır. Zira İlahi dinin mükemmel olması, o din üzere olanların da bir bakıma belli bir ölçüde mükemmel olmalarını -ilahi ölçüler çerçevesinde mükemmel bir hayat sürmelerini- gerektirmektedir. İşte bu özellik ve güzelliklerden dolayıdır ki; mümin kişi sıradan insanlara benzemez/benzememelidir. Muhakkak kişiliğini ilahi güzelliklerle destekler/bezer ve hak nezdinde olduğu gibi; halk nezdinde de belli bir itibarı olur/olacaktır.

     İslam (ki Hazreti Âdem’den beri Rabbimiz tarafından gönderilen ve insanoğlunu daima hakka/hidayete davet eden dinin adıdır); zaman, zaman bu mükemmeliyeti yitiren, cehalete saplayan, bağnazlıklara yeltenen insanları/toplulukları ilahi şefkate, huzura ve kurtuluşa çağırmaktadır. Nasıl yaşaması, nelerden sakınması ve nelere rağbet etmesi gerektiğini açıklamaktadır. İnsanoğlunun, iradi olarak seçeceği hayat tarzının da sonucu hakkında gerekli açıklamaları vererek (seçeceği hayat tarzı sonucu ya mükâfata/cennete, ya da mücazata/cehenneme varacağı gerçeği bildirilerek), bundan sonra da bir bakıma insanı serbest/muhayyer bırakmaktadır.

     “De ki: ‘Biz Allah'a, bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve torunlarına indirilene, Musa'ya, İsa'ya ve (bütün) peygamberlere Rablerinden verilenlere iman ettik. Onlardan hiçbiri arasında ayrılık gözetmeyiz. Ve biz O'na teslim olmuşlarız.’ Kim İslam'dan başka bir din ararsa, asla ondan kabul edilmez. O, ahirette de kayba uğrayanlardandır.” (Al-i İmran Suresi, 84-85)

     Rabbi Rahman, kendisi tarafından örnek ve önderler olarak gönderilen aziz peygamberleri, onların davalarını, gayretlerini gözlerimizin önüne serdederken; inananların da o aziz önderlere ilişkin ne tür davranış sergilemeleri gerektiği hakkında nice örnekler vermektedir. Bu anlamda tarih boyunca hidayet yolunda ve bu örneklere ittiba konusunda kazananlara ve kaybedenlere rastlamaktayız. Haliyle kazananlar ebedi olarak kazanmış, iflah olmuş; kaybedenler de ebedi olarak kaybetmiş, helak olmuşlardır. Bu konudaki usve-i hasenemiz ise şüphesiz ki; (bütün peygamberlerle birlikte) kıyametin korkunç manzarasına karşın ’Ümmeti, ümmeti’ diyecek olan efendimiz(sav)dir. Muhakkak ki ashabı kiram efendilerimiz de ’anam, babam sana feda olsun, buyurun ya Rasulullah’ demeleri, vahyin ışığında ve Rasululllahın pak terbiyesinden geçerek nasıl yetiştiklerini, samimiyetliklerini, sadakatliklerini, içtenliklerini göstermeye yeter ve artar bile.

     Evet, yukarıdaki ayete tekrar dönecek olursak; İslam’dan başka din seçmeyin denmemektedir. Zira rabbimiz tarafından insana, özgürce kullansın diye irade verilmiştir ve bu iradenin; yolunda, yordamında kullanılması müminlere emir değil, tavsiye edilmektedir. Unutulmamalıdır ki bu tavsiye rabbanidir. Sıradan bir tavsiye değildir. Belki de nezaket kıvamında verilen bu tavsiye, aklıselim insanlar tarafından bir emir olarak telakki edilmelidir. Zira Rabbani olan bu tavsiye, her ne kadar insanları, iradelerini serbest olarak kullanmaya muvafık kılıyor ise de, sonucunun nasıl olacağını da salık vermektedir. Haliyle aklıselim sahibi olan kimseler, bu sonucu muhakkak idrak etmeli ve ona göre hayat anlayışını yapılandırmalıdır. Aynı şekilde insanlar arasında Allah(CC)’ın dininden başka dinler arama çabasının da olabileceği vurgulanarak; şayet böyle bir durum olursa, unutulmamalıdır ki; Allah tarafından bunların dinleri kendilerinden kabul edilmeyecektir. Hatta bu tür seçimde bulunan insanların ahirette kayba uğrayacakları dahi vurgulanırken; yine de böyle bir tercihte bulunmamaları hakkında emir-vari hitap yoktur. Tercih özgürce insanın iradesine bırakılmıştır!

      “…Artık onlardan korkmayın, Ben'den korkun. Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslâm'ı seçip beğendim. Kim 'şiddetli bir açlıkta, kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalırsa' -günaha eğilim göstermeksizin- bu haram saydıklarımızdan yetecek kadar yiyebilir. Çünkü Allah bağışlayandır, esirgeyendir.”(Maide, 3)

     Müslümanlar bilirler ki/bilmeliler ki din-i mübin-i İslam, eksiksizdir/kâmildir. Bu kemal hali, tam olmanın da ötesinde hiçbir eksikliği, noksanlığı olmayandır. Zira her bütün; ’her türlü eksikliklerden, noksanlıklardan beridir’ anlamına gelmez. Nice bütün/tam olan eşya, durum, hal, fiil… vardır ki; tutulacak bir tarafı yoktur. İslam, her yönü ile mükemmel olduğu gibi; insan hayatına hükmetme konusunda da mükemmeldir. Dolayısıyla bir düzene ve sisteme oturttuğu insan ve hatta tabiat hayatına dair kendi dışında hiçbir müdahaleyi kabul etmez. Haliyle ayeti kerimede buyrulduğu gibi Rabbinden, insanoğlu için gönderilmiş olan din kâmildir, insan için verilmiş olan nimet tamdır/tamamdır. İnsanın da bu ölçülere göre hayatını tanzim, kaim ve daim etme gibi sorumluluğu vardır. Sadece ve sadece; korku da, iltica da yalnız ve yalnız bu dinin sahibine olmalıdır. Zira kâinatı, insanı ve hayatı var eden, şekillendiren, idame ettiren ve yine yok edecek/sonlandıracak olan yalnızca O’dur. Takdir O’nundur, hüküm O’nundur, karar O’nundur… Takdir O’ndan alındığı zaman insanlar, kapkaranlık cehalete sürüklenmekten kurtulamazlar. Bu zulüm hali, her ne zaman insanlar rabbani ölçülerden ayrılmışlar ise muhakkak insan hayatına hükmetmiştir. Keza hazreti Cafer Necaşi’ye hitap ederken söylediği şu sözler bir bakıma cahiliye durumuna tam da açıklık getirmektedir: “Ey hükümdar, biz cahil bir millettik, putlara tapardık. Leşleri yerdik, her türlü kötülüğü işlerdik. Hısım-akraba ile ilişkileri keserdik. Komşularımıza kötülük ederdik. Kuvvetlilerimiz zayıflarımızı ezerdi…” (İbni Hişam, Siyer)

     Hazreti Cafer efendimizin sarf etmiş olduğu o günkü cahiliye hayatına dair olan çirkinliklerin, bu gün toplumumuz içinde ne kadar hayat bulduğunu esefle gözlemlemekteyiz. Evet, sanki o dönem cahiliyesi aramızda yeniden nevşu nema etmektedir. Yeniden değer kazanmakta ve yeniden toplumsal hayatta yer edinmektedir. Rabbimizin hidayet kaynağı olarak göndermiş olduğu aziz ve pak dini, aramızda yine garip kalmaktadır. Toplumsal hayatımızda, aile hayatımızda, ahlak yapımızda, akrabalık ilişkilerimizde, arkadaşlık ölçülerimizde, ticari münasebetlerimizde, eğitim, ahlak ve erdemlerimizde(!) ne yazık ki yer bulamamakta, dışlanmış olmaktadır. Özellikle son asırlarda insanlığı kasıp kavuran beşeri ideolojilerin insanlığa hükümran kılınması sonucu, insanlık âlemi baştanbaşa bir intihar girdabına saplanmış gibidir. Kapitalizmin, sosyalizmin, liberalizmin, faşizmin… ve benzeri cahili/beşeri sistemler, ya bir taraftan ferdi putlaştırarak toplumu ihmal/inkar etmekte veya toplumu putlaştırarak ferdi ihmal/inkar etme noktasına gelmektedir. Yahut da toplum içinde birbirine düşman sınıflar/tefrika üreterek, bu sınıflara ait insanları birbirine düşürmekte ve kırdırmaktadır. Bu ideolojiler, insanları bir meta gibi veya sadece bir tüketim aracı şeklinde telakki ederek; bütün insani ilişkileri üretim-tüketim temeline oturtmaktadır. Üretim için tüketim ve tüketim için üretim yarışına girişilmektedir. İnsanın fıtratını, erdemliklerini, merhamet, şefkat, yardımlaşma, acıma gibi insani duygularını yok saymaktadır. Cahili hayat tarzının kaçınılmaz sonucu olarak insanlar arasında çekişme, çatışma, kamplaşma, zulmetme ve zumla maruz kalma durumları yaşanmaktadır.

     Evet, daha pek çok olumsuzluklarını sıralayabileceğimiz modern cahiliyenin özellikle ekonomik olarak ileri toplumlar arasında gelişmiş olması; aslında sınıf kavgalarının, haksızlıkların da bu toplumlarda daha çok geliştiği anlamını taşımaktadır. Bu toplumlarda sınıflar arasında meydana gelen ekonomik uçurumlar had safhada bulunmaktadır. Çünkü bu toplumlarda mal biriktirmenin hiçbir ahlaki/erdemli sınırı bulunmamaktadır. Mal/kapital sahibi olmanın her türlü yolu mubahtır. Sadece malı toplama değil; harcamanın, israfın da her türlü yolu açıktır. Her ne yoldan mal toplayıp biriktirmişse biriktirmiş olsun; istediği şekilde harcar, savurur, israf eder. Zira malın yegâne maliki mal sahibidir ve hiç kimsenin hiçbir şekilde onun Karunvari (!) malından hiçbir hakkı yoktur.

     İslam ise yukarıda sıralanan bütün gayri insani özellikleri, davranış ve tutumları temelden yok eder. Hem de insana hiçbir zorlama yapmadan, insanı kırmadan, eğmeden ve bükmeden yapar. Toplumsal barışı; din kardeşliği temelinde ve hakkaniyet çerçevesinde en güzel şekliyle sağlar. Toplumda ekonomik sınıfların oluşma yollarını tıkar; sosyal adaletin sağlanmasının altyapısını en güzel şekliyle oluşturur. İşin en başına Allah(cc)’ın rızasını, samimiyeti, şefkati, merhameti, içten bir kardeşliği yerleştirir. Kibri, bencilliği, zoru ve zorbalığı hayatın dışına atar. İnsana, en başta insan olmanın onurunu verir ve yaşatır. Eşitliği değil, hakkaniyeti önemser, adaleti kâmilen tesis eder. İnsanı bütün hal, tavır ve davranışlarından sorumlu kılar. Toplumu ferde ve ferdi de topluma kurban etmez. Hem olumlu ve hem de olumsuzlukların karşılığını eksiksiz olarak verir. İnsana tam bir güven ve huzur verir, insanın gerçek manada ruh/mana dünyasına seslenir.

     “Onlar harcadıklarında ne israf, ne de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol tutarlar. Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar ve zina etmezler.” (Furkan 67-68)

     “Onlar yalan yere şahitlik etmezler, boş sözlerle karşılaştıklarında vakar ile oradan geçip giderler. Kendilerine Rablerinin ayetleri hatırlatıldığında ise, onlara karşı sağır ve dilsiz davranmazlar.” (Furkan 72-73)

     “Mü’minler, gerçekten kurutuluşa ermişlerdir. Onlar, namazlarında derin saygı içindedirler. Faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler. Zekâtı verirler. İffetlerini korurlar. Emanetlerine ve verdikleri sözlere riayet ederler.”(Müminun 1-8) 

     Bütün dünyanın ve en başta da Müslümanların İslam’ı yeniden anlama, gereği gibi inanma ve yaşamaya ihtiyacı vardır. Ki Müslümanların arasında öncelikle yeniden bir diriliş olsun. Müslümanların insanlık âlemi için de yeniden usve-i hasene olmaları halinde ancak gerek Müslümanlar ve gerekse insanlık yeni bir çıkış/kurtuluş yoluna girebilir. Böyle bir çıkış yoluna girebilmemiz ümit ve duasıyla…


 

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.