1. YAZARLAR

  2. Cengiz ÇANDAR

  3. Umut var mı?
Cengiz ÇANDAR

Cengiz ÇANDAR

Cengiz ÇANDAR
Yazarın Tüm Yazıları >

Umut var mı?

A+A-

 

Anlaşılan Suriye'de de, açlık grevlerinde de iyimserliğe yer yok. Karşılıklı güvensizlik uçurum yapınca böyle olur.

Kurban Bayramı’nın birinci günü geride kaldı. “İçerde” aklımız “açlık grevleri”ndeydi. Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in bir cezaevine gidip “açlık grevcileri”yle görüşmesi ve bu arada “anadilde savunma” konusunda yakın gelecekte önemli adımlar atılacağı “müjdesi”ni vermesi, olumlu karşılandı. Açlık grevlerinin sona erdirilebileceği konusunda umutlar yeşertilmek istendi.

“Dışarıda” ise dikkatler Suriye üzerinde yoğunlaşmıştı. Zira, Suriye’de bu bayram vesilesiyle bir “ateşkes”in yürürlüğe girmesi için ilk kez ciddi bir şansın doğduğu görüntüsü yayılmıştı. Suriye’ye ilişkin bu ani “umut kabarışı”na yol açan, BM ve Arap Birliği’nin ortak özel temsilcisi, Cezayirli kıdemli diplomat Lakhdar Brahimi’nin açıklaması oldu. Lakhdar Brahimi, BM Güvenlik Konseyi’ni haberdar etmeden önce, Kahire’de düzenlediği basın toplantısında “Suriye rejiminin bir ateşkes ilanına hazır olduğunu ve kendisiyle görüşen çeşitli isyancı fraksiyonların da ateşkese saygı göstereceklerine söz verdiklerini” bildirmişti. Brahimi, buradan hareketle, “Bu girişimin üzerine gerçek bir ateşkes müzakeresini konuşmayı oturtabiliriz; daha uzun ve daha güçlü ateşkesi” diye de eklemişti. Açıklamasını yaptığı sırada, “uluslararası arabuluculuk” çabalarıyla tanınan şahsiyetler arkasında sıralanmıştı: Eski ABD Başkanı Jimmy Carter ile eski İrlanda Cumhurbaşkanı Bayan Mary Robinson…

Lakhdar Brahimi, bugünkü sıfatını ve rolünü Kofi Annan’ın “başarısızlığa uğraması” üzerine üstlendi. Brahimi’nin Kofi Annan’ın olumsuz tecrübesinden yola çıktığını görerek, “Arap sahası”nı çok daha iyi bilip değerlendirebileceğine bakarak, “umutlu” olmak gerekir mi? Cevap, ne yazık ki, pek “umutlu” olmayacak. Zaten, Suriye’de barış girişiminin gelip dayandığı nokta, içine girdiği fazlaca “mütevazı” aşama, her şeyi yeterince açıklıkla ortaya koyuyor.

Kofi Annan, o sırada Suriye’de bulunan BM gözlemcilerinin denetiminde, Suriye ordusunun ağır silahlarının şehir merkezlerinden çıkartılmasını ve şehirlerin çevresindeki askeri kuşatmanın kaldırılmasını öngören ama , “rejim ile muhalefet arasında görüşmelerin başlatılması”nı “esas alan” bir “barış planı”nı gündeme getirmişti. Kofi Annan’ın planının “en sakat” noktası, rejime “meşruiyet kazandıran” veçhesi idi. Bir yanıyla, Rusya’nın hatta İran’ın aldığı pozisyonunu güçlendiriyordu. Lakhdar Brahimi’nin girişimi, Annan’a oranla daha gerçekçi ama bir yandan da Annan’ınkinden çok daha geride. “Rejim” ve “muhalifler”in görüşmeye oturmasını özendirdiği yok. “Önce ateşkes” derdinde. Üstelik, bu “Bayram ile sınırlı” yani bir “geçici ateşkes.”

Eğer, bu ateşkes tutarsa, ondan sonra nefes almadan bunun üzerine oturtulacak “gerçek bir ateşkes”in “müzakere edilmesi”ni düşünecek Brahimi. Kendi deyimiyle “daha uzun” ve “daha güçlü” ateşkesi…BM Güvenlik Konseyi’nin dönem başkanlığını yapan Guatemala, “Brahimi önerisi”ni açıklarken, Konsey’in şu çağrısını duyurdu: “Konsey, tüm tarafları, özellikle daha güçlü taraf olan Suriye Arap Cumhuriyeti’ni Ortak Özel Temsilci’nin (Lakhdar Brahimi) girişimine olumlu karşılık vermeye çağırır.”

Sonuç?

Dün bayramın birinci günüydü ve Suriye rejimi, dünden başlayarak pazartesine kadar sürecek bir ‘bayram ateşkesi’ ilan etti. Muhalifler de, ateşkese ‘uyacaklarını’ bildirdiler ve ‘mahkûmların serbest bırakılmasını’ istediler. Ama isyancı bazı komutanlar (Hür Suriye Ordusu), Başşar Esad, görünürde Şam’da ateşkes görüşmesi yaparken, ona bağlı güçlerin Hums yanındaki Kuseyr ve kuzeyde İdlib yakınındaki Maaret el-Numan’a top mermisi yağdırdıklarını açıkladılar. Onların arasındaki temel kanaate göre, Şam rejimi bir ateşkese, zaman kazanıp tekrar güçlerini düzenlemek ve isyancıların kazançlarını geri çevirmek amacıyla rıza gösterecektir.

Bir “ateşkes” zaten Mart ayındaki Annan Planı’nın ilk maddesiydi ve Şam rejimi buna uyacağını söyledi ve hiçbir zaman sözünü yerine getirmedi. Şu andaki manzara da mart ayından pek farklı değil. Taraflar arasında inanılmaz bir “güven uçurumu” varken, verilen sözlerin, yapılan açıklamaların da fazla bir değeri olmuyor. Nitekim, Hums’taki isyancı “Askeri Konsey”in komutanı olan Kasım Saadeddin, “Rejimin hiçbir inandırıcılığı yok. İsyancılar, daha önceki ateşkesleri kabul ederek aldatıldılar. Planımız, inşallah, rejim yıkılana kadar savaşa devam etmektir” diye konuştu. Ona göre, ilan edilmiş olan ateşkes, bir “gerçek plan”dan ziyade bir “medya olayı”…

Arkasından da şu meşru soruyu ortaya atıyor: “Brahimi sadece bir diplomat. Planını sahada uygulatabileceği bir mekanizmaya sahip değil. Rejimin uyup uymadığına ilişkin durumu kim denetleyecek?” Bununla birlikte, isyancı komutanlar, ateşkese, rejimin bazı şartlara uyması halinde uyabileceklerini de ifade ediyorlar. Örneğin,

1) İsyancıları destekledikleri iddiasıyla tutuklanmış olan herkesin serbest bırakılması;

2) Halep ve Hums gibi belli başlı şehirlerin çevresindeki askeri kuşatmanın kaldırılması;

3) Rejimin ateşkesin askeri durumu güçlendirecek bir manevra olarak kullanılmaması. Yani, “iyimserliğe” fazla yer yok.

Tıpkı, “açlık grevleri”nin bir-iki gün içinde sona ermesini ummanın gerçekçi olmaması gibi.Karşılıklı güvensizlik uçurum yapınca böyle olur. Öncelikli olan, o “güvensizliği” kaldıracak çok somut adımlardır.

Kim atacak? Atar mı?

Şüpheli. Bu da, zaten, ayrı bir konu…

Önceki ve Sonraki Yazılar