Markar ESAYAN

Markar ESAYAN

Serbestiyet
Yazarın Tüm Yazıları >

Ucube...

A+A-

Dünkü yazıda, Mehmet Barlas'ın ilgili yazısından da ilhamla, ülkedeki aldatılmışlık sendromuna, kökenlerine ve yol açtığı tahribata değinmiştim.

Sevr'e giden sürecin, Balkan hezimeti, İttihatçı hayalperestlik ve öfkenin sonucu girilen 1. Dünya Savaşı'nın sonrasında geldiğini anlatmıştım.

Sevr'in de, şu aralar sıkça telaffuz ettiğimiz 1916 tarihli Sykes-Picot gibi dört gizli anlaşmanın toplamından ibaret olduğunu hatırlatmıştım.

Sykes-Picot, malum, dağılan Osmanlı Devleti'nin Ortadoğu'daki topraklarının paylaşıldığı, Britanya, Fransa ve Rusya arasındaki gizli anlaşmadır. Bolşevik Devrimi gerçekleştiğinde Rusya anlaşmadan çekilmekle kalmaz, onu deşifre de eder.
Sevr, Sykes-Picot vs. deyince, bizdeki aldatılmışlık sendromu hortlar. Anadolu'ya sıkıştığımız, hatta orada bile bize hayat hakkı tanınmayan o günleri hatırlarız.

Ama doğru ittifaklar kurarak, içeride de birliği sağlayarak nihai yokoluştan kurtulmuşuzdur.
Bu tarihi başarının bize özgüven vermiş olması, sendromdan da kurtulmamız gerekirdi.
Ama öyle olmadı.

Çünkü savaş sırasında içeride oluşan birlik, sonrasında kemalist toplum mühendisliğine kurban edildi. Azınlıkların kalanları tasfiyeye uğradı, dindarlar ve Kürtler bastırıldı, sözler tutulmadı, beklentiler gerçekleşmedi.
Mustafa Kemal'in de meşruiyetten ayrıldığı yer orası oldu. Ne de olsa o da İttihatçıydı. Yaşasa tarih nasıl gelişirdi bilmiyoruz; bildiğimiz iki binlere kadar bu hikaye böyle geldi.

Kurtuluş Savaşı'ndan sonra özgüvenimizin yerine gememesi, aldatılmışlık sendromundan kurtulamayışımızın bir nedeni de budur.
İşte, hem AK Parti dönemleri, hem bu dönemlerde elde edilen başarılar, çevrenin (aldatılmış olanların) merkeze yürüyüşleri, yani hakkın teslimi, nihayetinde Çözüm Süreci bu meselenin panzehiri olarak işlev görüyordu.
Sykes-Picot'nun panzehiri olacak Çözüm Süreci'ni PKK ve HDP, geniş bir ittifakın desteğini alarak zehirledi.
Şu anda, bu sürece emek veren, bedel ödeyen çoğu aldatılmışlık sendromu içinde... İnsanlarımız ölüyor. Hiçbir nedeni yokken çatışmaları başlatmak, insanlarda öfke yaratıyor.

Şimdi PKK ile devleti eşitleyerek, “Doksanlı yıllara döndük” yalanını yayarak, operasyonları seçimlere veya başkanlık isteğine bağlayarak darbe sürecini yeniden başlatmanın gerekçesini üretmeye çalışıyorlar.
PKK, paralel ve ulusolcuların karışımından bir ucube yarattılar ve bu ucubenin kendilerine iktidarı getireceğine inandılar. Plan çökünce yalanlara sarıldılar.

Aklı başında, vicdanı yerinde kalanların şu anda yapmaları gereken şey, PKK üzerinde silahı bırak ve çekil baskısı yaratmaktır. Bu kadar basit ve net.

Aldatılmışlık sendromunun çaresini ise söyleyeyim.
Bizim tarihimizde müzakere ile çözülmüş tek bir sorunumuz hala yok. Çözüm Süreci bir ilk olacaktı, zehirlediler.
Ama bu olmayacağı anlamına gelmiyor.

Türkü, Kürdü, Alevisi, Çerkesi, Lazı, Ermenisi, velhasılı topyekün birlik olduğumuzda, ülkeden şiddeti hep birlikte kovup, ilk halk anayasası ile süreci taçlandırdığımızda, aldatılmışlık sendromundan da kurtulmuş, 1. Dünya Savaşı'nı bitirmiş olacağız.
Bunun anahtarı PKK, paralel veya DHKP-C'nin elinde değil. Bizlerde...

Akıl, vicdan, sağduyu ve sabır ile bunu başardığımızda, bir cemaatler topluluğu değil, özgüveni sağlam bir millet olacağız.
O nedenle, kimse enseyi karartmasın, şahit olunan arsızlıklar, ahlaksızlıklar ile ümitsizliğe kapılmasın.
Bakan İdris Güllüce'nin dediği gibi, ayağında çarık yokken ülkesine sahip çıkmış bir millete, hele bugün kimse diz çöktüremez.
Ne örgütlerinin, ne ittifaklarının, ne aydın aşiretinin, ne de medyalarının gücü buna yeter.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.