Tunus'ta Başlayan Bahar Suriye'de Hazan Olmasın
Arap dünyasında tezahür eden İslami uyanış dalgası Yemen, Bahreyn ve Suriye'ye ulaşınca, Ortadoğu ve İslam dünyasını da içine alan küresel çapta dikkat çekici kutuplaşmalar, yeni ittifaklar ve zıtlıklar açığa çıkmaya başladı.
Tunus, Mısır ve Libya'daki uyanış hareketlerine karşı küresel ölçekte nisbeten müşterek sayılabilecek olumlu yaklaşımlar vardı ama bu ortak duyarlılık kendi içinde kuşkulu, tedirgin ve çekimser yaklaşımları da barındırıyordu.
Halk kıyamlarının Yemen, Bahreyn ve Suriye'ye sıçraması, uluslar arası hassas dengelerin sinir uçlarına baskı yaptı. Halk hareketlerinin cereyan ettiği ülkelerin kendi iç sorunu gibi gözüken olaylar, uluslar arası dengeler dolayısıyla kısa sürede Ortadoğu'da ve dünyada birçok aktörü 'iç işler' gibi algılanan hareketlerin tarafı veya karşıtı haline getirdi.
Suud-i Arabistan Bahreyn'e doğrudan askeri güç göndererek ayaklanmaları bastırmaya çalıştı. Arabistan, benzer siyaseti Yemen için de uyguladı. Doğrudan ve askeri destekler sağlayarak bu iki ülke rejiminin yanında ve halklarının karşısında yer aldı. Çünkü Yemen ve Bahreyn'deki olası değişimler Amerika, Arabistan ve İran arasındaki dengeleri doğrudan etkileyecek potansiyele sahipti.
Sıra Suriye'ye gelince olay daha karmaşık bir hal aldı. Suriye'deki gelişmeler Arabistan, Ürdün, Lübnan, Türkiye, Avrupa, Amerika, Rusya ve hatta Çin'i ilgilendirir bir mahiyet kazandı. Zıtlaşmalar, kutuplaşmalar, yeni ittifaklar şekillenmeye başladı. Suriye konusu, çok sayıda ülkenin gizlemeye çalıştığı kuşkularını, kaygılarını ve emellerini açığa çıkardı.
Suriye konusu etrafında şekillenen yeni ittifaklar, itirazlar ve dayanışmaların hiç biri gerçekte Suriye halkı için değildir. Suriye halkının çektiği sıkıntılar ve bu halkın haklı talepleri kimsenin umurunda değildir. Suriye halkı adına geliştirilen siyasetler, Suriye halkının adalet ve özgürlük taleplerini karşılamak amacını taşımıyor. Gerçekte ilgili ülkelerden her biri kendi çıkarının temini peşindedir. Çünkü bizi bu yargıya götüren sorular ve sorunlar vardır.
Eğer Arap Birliği ve müttefiklerinin Suriye Rejimine karşı geliştirmekte olduğu siyasetler Suriye halkı içinse, aynı birlik ve ilgili ülkeler neden benzer politikaları Yemen ve Bahreyn için uygulamadı ve uygulamıyor?
Suriye'ye karşı aktif rol alan Arabistan, gerçekte Suriye halkını düşünüyorsa, neden aynı duyarlılığı Tunus, Yemen ve Bahreyn için göstermedi?
Tunus, Yemen ve Bahreyn halkları Müslüman değil mi?
Bu halklar Arap değil mi?
Bu ülkelerde de Suriye rejimi gibi diktatör rejimler hakim değil mi?
Tunus diktatörüne sığınma hakkı veren, Bahreyn'deki halkı militarist yöntemle bastıran Yemen diktatörüne askeri yardımda bulunan Arabistan, ne oldu da Suriye halkının acısını hissetmeye başladı?
Arabistan'ın Suriye halkını düşündüğü için harekete geçtiğine nasıl inanalım? Buna inanmak için insanın aklından nakısalı olması gerekmiyor mu?
Suriye'nin Arap Birliği'ne üyeliğini askıya alan ve Suriye'ye ağır ekonomik yaptırımlar kararı alan Arap Birliği, aynı şeyi neden Yemen ve Bahreyn için yapmadı ve yapmıyor? Her gün milyonlarca Yemenli sokakları doldurarak barışçıl gösteriler yapıyordu ve bu halkın üzerine Yemen rejimiyle Arabistan askerleri ateş açıyordu. Arap Birliği neredeydi? Yemen halkı, halk değil mi? Onlar da Arap ve Müslüman değil mi?
Yemen ve Bahreyn halkları söz konusu olunca, onları ezen rejimlerin yanında yer alacaksın. Tunus söz konusu olunca, diktatörü koruyacaksın. Sıra Suriye'ye gelince, halkçı kesileceksin. Böyle davrananların Suriye halkı için harekete geçtiğini iddia etmeleri, insanların aklıyla istihza etmektir, insan aklını tahkir etmektir.
Benzer sorular Türkiye, Amerika ve Avrupa için de sorulmalı.. Uzun süre ayrım yapmadan tüm halkların yanında durmaya çalışan Türkiye, bir süre sonra Yemen ve Bahreyn halklarını unutmaya ve Suriye üzerinde yoğunlaşmaya başladı. Neden? Türkiye'nin Suriye ile ne kadar tarihi bağları varsa, bir o kadar da Yemen ile var. Yemen neden unutuldu? Birilerinin Suriye halkının taleplerini görmezlikten gelmesi mi buna neden oldu? Başkalarının yanlışı, yanlış yapmayı gerektirir mi? Birileri Yemen ve Bahreyn halklarına destek verip Suriye halkını unutuyorsa, aynı yanlışla mı karşılık vermek gerekiyor? Türkiye de Yemen ve Bahreyn halklarını unutup Suriye üzerine odaklanmasıyla Arap dünyasındaki halk hareketlerine karşı samimiyetini yitirmiştir. Türkiye'nin de politikaları insani ve İslami olmaktan çıkıp çıkar eksenli pragmatist yaklaşımlara dönüşmüştür. Eğer Tunus'tan Suriye'ye kadar hiçbir yeri atlamadan bütün halklara karşı aynı yaklaşımı göstermeye devam etseydi, Suriye konusundaki politikaları bütün halklar nezdinde ve Hakk nezdinde makbuliyetini korurdu. Ne yazık ki, Türkiye de pragmatist ve çelişkili bir siyaset izlemeye başladı.
Amerika ve Avrupa'dan insani bir yaklaşım zaten beklenmiyor. Onların bütün değerleri, çıkarlarından ibarettir.
Arap dünyasındaki İslami uyanışa ve halk hareketlerine karşı samimi, dürüst, adil ve eşit davranan hiçbir ülke yok. Arabistan'dan Rusya'ya, Çin'den Amerika'ya kadar hiçbir ülke adalet, özgürlük ve hak temelinde söz konusu hareketlere karşı eşit ve adil bir yaklaşım gösteremedi. Ne İslam dünyasından ne de gayri İslami dünyadan çelişkisiz bir şekilde halkların yanında yer alan bir ülke çıkmadı. Her biri, çıkarının zedeleneceği yerde yan çizdi, bir yeri atladı, bir halkı görmezlikten geldi.
İnsan hakları, demokrasi, İslam, adalet ve özgürlük konularında iddiası olan ülkelerin böylesine bariz bir şekilde kendilerinin savundukları değerlere aykırı politikalar izlediğini görünce, siyasetin kerih cilvelerinden oluşan siyah bulutların dünyamızı kapladığı hissine kapılıyor ve Üstad Bediüzzaman'ın "Şeytan'ın ve siyasetin şerrinden Allah'a sığınıyorum" sözünü hatırlıyorum.
Siyasetin kerih yüzü, büyük musibetlere de kapı aralar. Suriye konusunun büyük bir musibete dönüşmesi an meselesidir. İsrail'e karşı utanç verici geçmişi olan, Amerika ile ilişkilerinde emir-komuta zihniyetini taşıyan ve Yemen ile Bahreyn konusunda dikta rejimlerini destekleyen devletlerin Suriye'ye doğrudan müdahale etmeleri veya dünya istikbarinin müdahalesine zemin hazırlamaları, onarılması güç yaralara yol açabilir. Türkiye bu oyunun içinde yer almamalıdır. Türkiye, Suriye'ye müdahale etmemeli ve NATO'nun müdahalesine de zemin hazırlamamalıdır. Türkiye'nin Arap Birliği ile birlikte hareket etmesi, Arap Birliği'nin tüm çelişkilerine ortak olması anlamına gelir. Eğer Türkiye Yemen ve Bahreyn'e müdahale etseydi, Suriye'ye müdahalesi sonuna kadar haklı olurdu. Böyle bir durum olmadığına göre, Türkiye'nin Suriye'ye doğrudan veya dolaylı müdahalesi, onu çelişkiler yumağı içine çeker.
Mazlum Suriye halkının yanında ve zalim Baas rejiminin karşısında yer almanın adil ve akılcı yolları varken kötü bir geçmişi olan Arap Birliği ile ve de Amerika ve Avrupa'nın desteğinde bir müdahaleye hazırlanmak Türkiye'yi adil, akıllı ve bağımsız bir çizgiden uzaklaştırır ve Müslüman komşularıyla sıfır politika yerine düşmanlık esasına dayalı bir ilişki izleyen ülke konumuna sürükler.
Türkiye'ye itibar kazandıran, İslam dünyası ile kurduğu sorunsuz ve iyi ilişkiler idi. Türkiye'yi çökertecek olan da İslam dünyası ile düşmanlık ve savaşa dayalı ilişkiler olacaktır. Türkiye bu oyuna gelmemelidir. Bu gidişata itiraz etmek de bu ülkeye ait olan bizlerin hakkı ve görevidir.
Tunus'ta başlayan uyanışın Suriye'de bir felakete dönüşmemesi, Tunus'ta başlayan baharın Suriye'de hazana tebdil olmaması için bilinçli ve duyarlı olmak zorundayız.
__________________________
EDİTÖR : Sayın yazarın yazısı teknik bir sorun nedeniyle eksik verilmiştir. Teknik sorun düzeltilmiştir. Sayın yazarımızdan ve siz değerli okuyucularımızdan özür diliyoruz...
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.