1. YAZARLAR

  2. Nasır Kurşun

  3. TOPLUM ZİNDANI
Nasır Kurşun

Nasır Kurşun

Yazarın Tüm Yazıları >

TOPLUM ZİNDANI

A+A-

 

Ve artık yaşlanmış bedenime ağıtlar yakan karanfil çiçekleri, bulunduğum yerin, ölmeyi göze almam gereken yer olduğunu söylüyordu. Yasak düşüncelerin içinde boğulup gitmeden, başkaldırma felsefesini oluşturup yürümeye devam etmeliydim...

...

Kendini kendinde kaybetmek ve bulamamak, daha kötüsü bir sürü şüpheli kendini ele vermez ve alışılmadık yüz arasından kendini bulup çıkarmak akla hayale sığmayan bir ıstıraptır. İşte ben bunu yüreğimde hissediyordum. 

Yaşam belirtisi göstermiyordum. Kalbimdeki odaların kapıları kilitlenmiş, merhamet duygumu kaybetmiş olmalıydım. Yakama yapışanlar ve alnımdan öpmek isteyenlerin arasında takılıp kalmıştım.

Yalnız bir varlık olarak dünyaya geldim. Kimseyi tanımıyordum. Geldiğim yerin neresi olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu. Kendimi bilmeye, bir yol seçmeye ve bir şeyler oluşturmaya gelmiş gibi programlanmıştım. Çünkü hayat denen bu kirli oyunu kazanmak zorundaydım. Bana joker haklar tanınmıştı sanki. Fıtrat denen olgu burada karşıma çıkmıştı. Etrafımda birçok varlığın var olduğunu gördüm. Bazıları bana benziyordu, bazıları yine bana. Artık bir yaşam çizgisinde yol almak zorundaydım. Fakat bir şeyler ters gidiyordu. Bazı şeylerin, ne olduğunu belirtmek için önce o şeyin var olması gerektiğini düşündüm. Çok kolay ayırt edilebilen ve kolayca avlanılacak biriydim. Toplum ordularıyla üstüme gelmeye başlamıştı. Hedef bendim. Hedef benliğim, bilincim, fıtratım, yalnızlığımdı. Hedef hedefimdi.

İnsanlık adına bütün hak ve hürriyetlerin hedefimin bir parçası olduğu düşünüyordum. İnsan denilen varlık bir yokluk içinde yok olup gidiyordu ve herkesin baktığı yerden bakıyordu herkes, herkesin baktığı yere.

Bir şeyler yapmalıydım. Artık düşünceleri eyleme dökmeyi istiyordum. Eylemin gerçekleşebilmesi için güce ve iradeye ihtiyacım vardı. Çünkü bilgi eyleme dökülmedikçe hiçbir anlamı yoktur. Yalnız kendimken kendim olabiliyordum. Çünkü insan ancak yalnızken kendi olabilir. Ben bendim, ben yalnızdım. Hayatımın her evresini bana dayatılan dilin ve kültürün karanlık girdabından kurtulmanın yolunu aramalıydım. Çünkü dil ve kültür beni insanlık için savaşan ve çarpışan bir birey olmaktan alıkoyuyordu. İnsanın önüne koyulan her sınır insanın eleştirme ve başkaldırama özelliğini harekete geçirir ve baskının olmadığı bir yerde düşünce üretilemez. Çünkü insan kolay isyan edebilen bir varlıktır. Kendi kendisini oluşturur. Eğer başka bir sebep onu oluşturuyorsa " insan " niteliğini kaybetmiş olur.

İnsan yalnız bir varlıktır ve insana üç özellik verilmiştir. Bilme, seçme ve oluşturma. Bu özellikler insanı insan yapan özelliklerdir. İnsana verilen bu özellikler fıtrata uygun olup kendi yolunu bulması içindir. Fakat insanın insan olabilmesi için bu özelikleri kullanma şart lığı bazı engelleri karşımıza çıkarır. Bunlardan biri toplumdur. Yaşadığı topluma ayak uydurmaya çalışan insan bilincini bu toplumdan aldığı gibi seçme ve oluşturma özelliğini de bu özelliklere göre kullanmak zorunda kalır. Toplumun oluşturduğu kültür olgusu insanı sadece kendi düşüncesine hapsetmeye çalışan bir tür ideolojik kavrama dönüşmüştür artık. Bu toplumun bize dayattığı dil ise iletişim alanında sadece bir kültüre ve düşünceye bağlı kaldığından bizim bilinç, seçme ve oluşturma özelliklerimizi kendisi kullanmaya başlar.

Teklik dünyaya hâkim oluyor artık. Prangaların görevi sona erdi. Artık bedenler değil düşünceler kelepçeleniyor. İnsanlar, toplumlar, görüşler tek tek tekleştirildi. Seçmediğimiz bir dil, seçmediğimiz bir toplum ve seçmediğimiz bir devir bizi küfre sürüklemeye başlıyor ve tutmak istediğimiz her dal herkes gibi parçalanır oluyor. İnsanlık küçümsenmeye mahkûm edildi. Bir demirin bir çiçekten daha değerli olduğu insanlara dayatıldığı bu dünyada, en çok kuşlar ağlamalıydı. Asfalt kokusundan iğrenmiş ve yuvalarını apartman çatılarına yapmak zorunda olan serçeler, bülbüller ve nice kuşlar ağlamalıydı. Kendi çıkarları için, izmlerin kucağına attılar insanlığı, düşünceleri işgal ettiler.

Ve Toplum karşımıza bir zindan olarak çıktı.

Bu düşüncelerimi saklamalıydım. Çünkü insanlar buna hazır değildi. Zaten insanlar neye, ne zaman hazır oldu ki. Fakat susamazdım. Her türlü haksızlık ve zulme " Karşı Çıkıyorum…!" diye haykırmalıydım.

“Ne dersin, beni vurmazlar, değil mi, dostum?

Durup dururken niye vursunlar ki?

İnsan elinde olmayan düşünceleri yüzünden vurulur mu? George Orwell / 1984 "

İşte böyle oldum ben. Geceydi hem de çok bir gece ama artık ben susmuştum. Konuşamazdım. Geceydi ve ben artık gündüzden söz etmiyordum. Artık güneşi öven şiirler yazmıyordum. Artık aşka ve aydınlığa dair şarkılar söylemiyordum. Geceydi ve ben artık gazeller okumuyordum. Artık güne hasret hüzünlü şarkımı ağzımın içinden bile mırıldanmıyordum. Yolunu gözleyen ruhların buluşma yerlerinin ve harabelerinin yüksek yerlerini terk ettim. Başımı alıp ölümsüzlük çölüne gittim. Burçların ve surların korkunç gölgelerinin olmadığı yerlere; ruhların ve hayaletlerin olmadığı yerlere; hayaletlere geçit vermeyen sadece gecenin olduğu; gecenin öylece var olduğu ve yerinde durduğu, gecenin olacağı, gecenin gitmeyeceği ve yarının gelmeyeceği yerlere...

 

 

 

                    

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum