Toplum elden kaçınca
Her kesimden insanı biraraya getiren özür bildirisi devlet cenahında bariz bir rahatsızlığa yol açtı. Oysa neredeyse bütün dünyanın genel terimlerle üzerinde hemfikir olduğu bir tarihsel süreçle ilgili olarak, Türkiyeli insanların da küçümsenmeyecek bir bölümünün benzer kanaatleri taşıması doğal. Dolayısıyla herhalde bu tür bir yaklaşımın varlığı değildi devlet cenahını sinirlendiren. Bırakın ki, şimdiye kadar zaten birçok insan bu özür metninin içeriğini fazlasıyla aşan, açıkça sert beyanlarda bulunmuşlardı. Ayrıca bugün Anadoluya giden biri sıradan, sade insanlarımızın da geçmişe oranla çok rahatlamış olduklarını, 1915e resmî söylemin ideolojik baskısından kurtulmuş olarak yaklaştıklarını gözlemleyebilir.
Türkiye değişiyor ve bu değişim bir zihniyet açılımını ima ediyor. Böylece bugüne kadar sorgulanmamış ancak yanlış olduğu idrak edilmiş olan bir tarih söyleminin de dışına çıkılıyor. Hükümetin bu yeni zihinsel ortamı fark etmemesi mümkün değil, çünkü bizzat kendi seçmenlerinin nasıl değişmiş olduklarını herhalde en iyi onlar biliyorlar. O halde üniversite senatoları gibi entelektüel bağnazlıkla malul demeçler vermeye yatkın organlardan ve Genelkurmaydan duymaya alışık olduğumuz bazı tepkilerin, bizzat Başbakandan ve Dışişlerinden gelmesi nasıl açıklanabilir? Üstelik de Cumhurbaşkanı Gülün herkesten önce aynı soruya muhatap olup doğru yolu göstermesinden sonra...
Bütün bu iktidar kadrosunun geçmişle ilgili gerçek bir cehalet içinde olduklarını mı varsaymamız gerekiyor? Galiba sorun bilgisizlikten ziyade, siyaseten kısıtlanmakla ilgili. Bu sert tepkilerin ardında birbirine bağlı iki neden var: İlki Ermenistanla ilişkilerde moral üstünlüğün hükümetin elinden gitmesidir. Çünkü özür bildirisi doğal olarak ahlaki çıtayı yükseltmekte, meseleyi bir ulus-devletler pazarlığı olmaktan çıkarıp toplumsal vicdan alanına taşımakta. Öyle ki artık bu ikili ilişkide salt güce dayanarak doğru politika yapmanın ihtimaliyeti kalmamıştır. Bu tür yaklaşımlar meşruiyet açısından zaaf içereceği ölçüde işlevsel bir politikanın oluşumunda da etkisiz kalacaktır... Diğer bir deyişle özür bildirisi hükümetin Ermenistan karşısındaki ahlaki bagajını artırmış gözüküyor. Tüm dünyanın Türkiyeden beklediği adımın bundan böyle vicdanı içeren bir sıcaklık taşıması doğal.
Ne var ki devlet bunu istemiyor ve hükümet de devleti artık gayet iyi tanıyor. Seçimler öncesinde, devletle tam da sulh ilan edilmiş gözükürken gelen bu bildiri, hükümet açısından bir tür engelleme gibi algılandı, çünkü onları dünya kamuoyu ile devlet arasına daha da sıkıştırdı, hareket alanlarını daralttı... Ardından gelen emekli diplomatlar ve askerlerin müdahaleleri ise hükümetin dengeli ve nesnel bir tavıra dönme ihtimalini engelledi. Böylece bir devlet dayanışması doğdu.
Başbakanın siyaseten epeyce zaaf içeren tepkisinin ikinci nedeni ise, dış politikadaki alan daralmasının seçimler öncesinde iç siyaset açısından taşıdığı anlamdır. Reformlar açısından hareketsiz kalan AKPnin bugün tek başarılı olduğu alan dış politika ve herkesin gözü Ermenistan ile ilişkilerin nasıl gideceğinde. Hükümet içerde reform adımı atamıyor, çünkü devamını getiremeyeceğini biliyor... Ama dış politika öyle değil: Özellikle Ermenistanla atılacak olumlu bir adım, örneğin AB nezdinde hükümeti yeniden prestijli hale getirebilir. Oysa özür bildirisi ile gelen son gelişmeler, önümüzdeki üç ayın bu açıdan değerlendirilmesi şansını çok aza indiriyor. Ülkenin en açılımcı aktörü olarak gözüken hükümet, şimdi bir anda bir avuç vatandaşın fersah fersah gerisine düşüyor. Bu durum AKP hükümetinin Batı dünyasını da kaybetmesini ima etmekte...
Diğer taraftan hükümet yetkililerinin söylediği doğru bir şey de var: Türkiyedeki muhalefet açılımcı bir Ermenistan siyasetini daha da köstekleme fırsatı yakalamış durumda, çünkü özür bildirisine olan milliyetçi muhalefet rahatlıkla manipüle ve mobilize edilebilir. AKP ise seçimlere giderken böylesi bir tepkiyi göze alamaz.
Açık olan bir şey var: Özür bildirisi AKPnin seçimlere giderken iç siyasetteki ve reformları becerememiş bir hükümet olarak Batı karşısındaki hareket yeteneğine bir darbe indirmiştir. Ama açık toplum olmak böyle bir şey... Hiçbir toplum değişmenin dozunu ve yönünü devlete bakarak belirlemez. Siyasetin işlevi söz konusu değişimi hissetmek ve kuşatmaktır. Gözünüzü devlete fazla dikerseniz, toplumu da bazen böyle elden kaçırırsınız.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.