1. YAZARLAR

  2. Ali Bulaç

  3. Suikastın dili!
Ali Bulaç

Ali Bulaç

Yazarın Tüm Yazıları >

Suikastın dili!

A+A-

Uzun zamandır dikkat çekmeye çalışıyorum. Bu gidiş iyiye doğru değil. Bölgemiz cehenneme dönmüş durumda.

 

Tutuşan ateşin alevleri bize de sıçrıyor. Savcı M. Selim Kiraz'ın uğradığı suikast uyarıcı olmalı. Bu olayı işleyen faillerin mensup oldukları örgüt önemli ama daha önemlisi bu menfur suikastın hangi büyük depremin öncüsü olduğudur. Bu suikast, Mayıs-2006'da Danıştay'a yapılan saldırıyı hatırlatıyor.

        Bütün veriler Türkiye'nin, eski yörüngesine, yeni bir vesayet dönemine girdiğini gösteriyor. Bu ülkede siyasete müdahale hiçbir zaman sona ermedi. 1950'lerde NATO'ya girmekle Batı İttifakı'nın üyesi olduk ama sivil siyasetin müdahalesiz işlediği bir ülke olamadık. 1960, 1971, 1980 ve 1997 müdahaleleri Batı'nın gözetiminde yapıldı. 28 Şubat toplumun ana gövdesi durumunda olan dindar-muhafazakârları fazlasıyla acıttığı için, postmodern darbeye karşı çıkmayan merkez sağ ve merkez sol partiler adeta tasfiye edildi, AK Parti'nin önünü açtı. AK Parti; siyasi, sosyal, kültürel İslam'ın ittifakı yanında liberal, kısmen milliyetçi ve kısmen demokrat solun desteğini alarak iktidar oldu. Türkiye:

       a) Yeni iktidar son nefesini vermekte olan siyasete yeni bir ruh üfledi. Yüzde 34 oy alan parti ona oy vermeyen yüzde 66'yı sorunsuz iki dönem yönetti;

      b) Ekonomide bir canlanma belirdi, Türk müteşebbisi, tüccarı, işadamı Ortadoğu'ya, Asya'ya, Rusya'ya, Avrupa'ya açıldı. Muazzam bir sermaye akışı oldu; bugüne kadar devletten beslenmeyen Anadolu'nun mazbut orta sınıfı atağa kalktı;

      c) “İşkenceye sıfır tolerans” sloganıyla hukuki alanda birçok iyileştirme yapıldı, ifade özgürlüğü genişledi.

      d) Derin yapıların darbe teşebbüsleri önlendi, bazı faili meçhuller aydınlatıldı; suikastlar, siyasi cinayetler bıçak gibi kesildi.

      e) Kürt sorununun çözümü yönünde hem toplumsal talep, hem siyasi irade belirdi;

      f) Ortadoğu Türkiye'yi bayram havası içinde karşıladı, kapılar bize açıldı;

      Bütün bunlar dindar-muhafazakâr-İslamcı fikriyatın başarılarıydı. Yüz senedir dişiyle tırnağıyla mücadele veren dindar kesimler kamuda görev aldı. Bir dizi yol kazasına rağmen siyaset, toplumsal yapı ve İslam âlemiyle ilişkiler temel bir değişim geçirmeye başlamışken, 2013'ten itibaren her şey tersine döndü. Tersine gidiş 2011'de Suriye'ye yanlış müdahale ve içeride “biz ortak tanımayız” diyen bir kliğin AK Parti'ye hakim olmasıyla başlamıştı.

      Benim şahsi kanaatime göre, Türkiye, kendini ve Ortadoğu'yu ayağa kaldıracakken –ki bu hiçbir zaman Batı'nın göz yumacağı bir şey değil- 2011'de bu köşede defalarca yazdığım sebepler dolayısıyla hem kendi ayağına hem İslamcı Ortadoğu'nun ayağına kurşun sıktı, sakatladı. Rüşvet ve yolsuzluğu, havuz denen saçmalığı ilk günden bilen dış ve iç güçler, bu hatayı affetmedi, harekete geçip 10 senede elde edilen bütün kazanımları tek tek aldılar. Bir kere daha inisiyatifi ele geçirdiler, böylece 10-15 sene arayla tekrar eden darbeler dönemine geri dönmüş olduk. Bu sefer darbecilerin ulusalcı-sol elemanları fonksiyonlarını bitirmiş olarak dinlenme odalarına alınırken, bürokratik vesayetçilerin eski İslamcı, muhafazakâr-dindar aktörleri harekete geçirildi.

       Geldiğimiz noktada rejimin sıkı markaj karakter kazanması, Ortadoğu'yla ilişkilerimizin kesilmesi, ekonominin verdiği kötü sinyaller iç karartıcı. Ama hayatımızı karartıcı olan büyük bir çatışma potansiyelini taşıyan Kürt sorununun ortada kalması; tamamen algı operasyonu eseri “paralel yapı” bahanesiyle toplumun dindar yapısının çatlatılması; mezhep çatışmasını tahrik edici aşamaya gelmiş olmasıdır.

       İç çatışmaya giden toplumların tamamında önce basiret bağlanır; ayrışmış kutupların kanaat önderleri, sözcüleri gözü hiçbir şeyi göremez olur; imhacı ve intikamcı kabile (grup, parti) asabiyetiyle nefret saçar, savaş çağrısı yapar.

       Yapmayın. Başbakan Sayın Davutoğlu'nun dediği gibi hiç değilse merhum savcının katlini siyasete malzeme yapmayalım. Lütfen soğukkanlı olalım. Bu ülkenin sosyal barışı ve birliğinden daha önemli şey yoktur. Hangi siyasi görüşe, partiye, gruba, cemaate mensup olursak olalım, kim bizi çatışmaya davet ediyorsa ona iltifat etmeyelim. Nefret diline prim vermeyelim. Her şeye rağmen dostlukları, arkadaşlıkları zedelemeyelim. Sıla-i rahimi kesmeyelim. Selamı yayalım.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.