Şu Kürtleri En Ucuz Nasıl Yok Edebiliriz?
Soruyu şu şekil sorarsak daha net anlaşılır sanırım. Öldürerek bir türlü bitiremediğimiz şu Kürtleri çok daha az bir maliyetle ve çok daha rahat bir şekilde, nasıl etkisiz ve yetkisiz bir nesne haline getirebiliriz? Böylece onları tarih sahnesinde nasıl pasifize ederek onlardan kurtulabiliriz?
Tarihte Kürtlere yönelik sergilenmiş katliamlar ve oynanmış oyunlar şöyle dursun. Son yıllarda orta doğuda ve özellikle türkiyede yapılanlara baktığımızda, bütün hesap kitaplar bunun üzerine kuruluyor dersek, çok abartılı bir yargıda bulunmamış oluruz sanırım.
Hangi verilerden yola çıkarak bu yargıya varıyoruz? Onu izaha çalışalım.19.yyılın ilk çeyreğinde yaşanan 1.dünya savaşı bütün dünyada olduğu gibi Ortadoğu ve Kürt coğrafyasında da kalıcı sonuçlara yol açtı. Kürdistan coğrafyası, basit bir cetvelle geri dönülemez bir şekilde dört beş parçaya bölüştürüldü. Her parça, katı bir cebir ve faşizan bir diktatörlüğün egemen olduğu farklı bir ulus devletin tahakkümüne verildi. Bu durum 40–50 milyonluk Kürt nüfusu, bulundukları her yerde çok ciddi bir insanlık dışı muamele ve uygulamalarla karşı karşıya bıraktı. Bu da Kürtleri bulundukları yerin ulus tortusu diktatör devletçiklerle sonu gelmez bir savaşın içine sürükledi.
Irakta Molla Mustafa Barzani ve Talabani aile ve aşiretleri, İranda Gazi Muhammed ve sonrasında İran KDP’si. Suriyede Türkiye kürdistanindan kaçıp Bın Xetê'de (Kürdistan’ın Suriye kısmı için cari bir Kürt tanımlaması. Tren hattının aşağısı-alt sınırı) kalan Kürtler (Bu günkü Rojava), başlarına çöken faşizan ulus devlet kafalarıyla sürekli çatışma halinde oldular.
Tam da bu noktada Türkiye Kürdistan’ı üzerinde durmak gerek. Çünkü Bu çatışmaların en büyükleri, en çoğu ve en uzun sürelisi Türkiye Kürdistan’ında yaşandı ve yaşanmaya devam ediyor. Zira Kürtler, Osmanlının son dönemlerinden başlayarak cumhuriyetin ilanıyla birlikte Tek tipçi faşizan kurgulu Türk devlet aklıyla sürekli bir kavga halindeler. Bu kavga Osmanlıdan gelerek Atatürk’le tavan yaptı. Ve bu gün hala devam ediyor. Silahlı isyanlar Ağrı isyanıyla başladı, Dersim isyanı, Şeyh Said Ayaklanması ve idamı... Ve en son PKK’nın 1980li yıllarda başlattığı silahlı isyanıyla günümüze kadar farklı ton ve biçimlerle devam ede geliyor. Ki, bazı devlet yetkilileri bu son isyana Kürtlerin 27'inci isyanı diyorlar.
Bütün bunlar da gösteriyor ki Kürtlerin bu gün yeryüzünde bölük pörçük, temel insani haklardan dahi mahrum, kimliksiz, statütüsüz bir yaşama mahkûm oluşlarının asıl müsebbibi Türk faşizan Kemalist devlet aklıdır, dersek bu fanatik ve temelsiz bir Türk düşmanlığı falan olarak değil, tam tersine somut verilere dayalı bir hakikatin ortaya konuluşu olarak okunmalıdır. Çünkü Kürdistan coğrafyası bu aklın hışmına uğramayana kadar büyük ölçüde Osmanlıya bağlı bir şekilde bütünlüğünü koruyordu.. Osmanlının yıkılışı Kürtlerin dağılışını doğurdu.
Yukarıda da değinmiştik. Kürtlerin bu kadar perişan bir hale gelişlerinin pek çok nedeni elbette vardır, fakat asıl ve başat rolü Kemalizm oynamıştır.
Bunu da şunun için oynamıştır: Kemalist kafa tarafından kurgulanan Türkiye devletinin yarısından fazlası Kürdistan toprağı üzerinde kuruldu. Bunun ilerde bir tehlike olarak karşılarına çıkmaması için Kemalizm, İngilizlerle işbirliği yaparak Kürdistan coğrafyasını bir daha bir araya gelmeyecek şekilde küçük parçalara ayırdı. Kürdistan’ın Süleymaniye, Erbil, Kerkük ve Musul şehirlerini 500.000 İngiliz sterlini karşılığında ingilizlere sattı. Suriye’de kalan Kürt toprakları Fransızların işgalinde idi. Ona hiç dokunmadı. İranda kalan kısım zaten olduğu gibi bırakıldı.
Burada güdülen amaç şu: Bu parçalarda kalan Kürtler asimile olup gideceklerdi. Türkiye’de kalanlar ise çok ciddi bir imha, inkar ve asimilasyon politikası ile tıpkı diğer milletler gibi, ya Türkleşeceklerdi ya da yok olacaklardı… Böylece Kürdistan idealini kendilerince toprağa gömmüş olacaklardı.
(Bu anlattıklarımızı çok afakî iddialar olarak bulanlar Cengiz Çandarın Mezopotamya Ekspresi adlı eserinin ilgili bölümlerine bakabilirler. İletişim yay.-2012)
Nitekim cumhuriyetin ilanından günümüze değin Kemalist Türkiye devletinin Kürtlere dair gerilim dolu icraatlarının özüne baktığımızda bu gerçek çok somut bir şekilde kendini ele veriyor. Bu gün ilkokul düzeyindeki çocuklar bile Kürtlere yapılanları kavramış haldeler. Ama ne yazık ki Kürtlerden iki sınıf insan hala bu tabloyu kavramaktan uzak bir ruh hali içindeler.
Birincisi kendilerini dindar olarak gören ama hangi dinin dindarı, hangi milletin diliyle bu dini yaşayacaklarını bilemeyecek kadar zamanın ruhunu okumaktan aciz, kendi toplumsal gerçekliklerinden kopuk bir Kürt dindar kesimi. Her şeyleriyle kendilerini Türk devlet aklına teslim etmiş sözüm ona “dindar Kürtler”. Bunlar Kürdistanda doğup büyümüşler. Din, yani İslam adına Kürdistan şehirlerinde çeşitli faaliyetler düzenlerler. Etkinliklerinde Kürtçe bir cümle Kürtçe geçtiğinde, Kürdistan hakikatinden söz ettiklerinde, dahası kürdistanda yaşanan zulüm ve sıkıntılara dair bir söz sarf ettiklerinde dinden aforoz olacakları korkusu ve psikolojisiyle yaşıyorlar. Oysa bu sıkıntıların çoğunu kendileri de bizzat yaşıyorlar. Ve kendileri ister bilerek ister bilmeyerek kendi dil ve kültürlerine sahip çıkmayarak, bunu talep eden soydaşlarıyla bir kavganın içine şu veya bu nedenle girerek devletin bu asimilasyoncu politikalarını, belki böyle bir niyetleri de olmaya bilir ama zımnen destekçileri konumuna düşüyorlar. Oysa bu din hiçbir milletin meşru değerlerine karşı olmadığı gibi, hiçbir zulümden yana değildir. Müslüman olan veya olmayan bir kavmin diğer bir kavmin her türlü tahakkümünün altına girmesini de asla onaylamıyor. Asimilasyonu onaylamıyor. Kültürel, sosyal, ekonomik, siyası hiçbir faşizmi onaylamıyor. Allah akıl fikir versin.
Bir de Stalin artığı, fanatik Ortodoks bir solculukla kafayı bozmuş, Kürdistani bütün değerlere uzak, toplumsal bir kabulü olmayan bir şiddet dili ile, Kürdistan’ın özel şartlarından kopuk, ilkesiz, temelsiz bir Türkiyelileşme serencamıyla sadece kürt toplumunun ana gövdesinin kafasını karıştırmaya dönük politik atakrasyonları çok mahirane politikalar olarak Kürtlere yutturmaya çalışan kimi marjinal ütpik sol kafalar…
Oysa bu topraklarda gerçekten de sahici bir birliktelik kurulmak isteniyorsa gerçek bir din kardeşliği de, yoldaşlık da Kürtler için kendilerini şöyle bir sınavdan geçirmeliler. Ve demeliler ki: Kürt dili ve kültürü bunca yıldır, bizim adımıza hareket eden bir devletimiz tarafından bu kadar zorbalık ve asimilasyona tabi tutuldu. Biz de bir empati, bir jest olsun diye onlar için büyük bir organizasyon ve etkinliği Kürtçe yapalım. Türkler de Kürtçeyi anlamak ve öğrenmek için biraz kendilerini zorlasınlar. Kürt kardeşlerimizin de gönlü hoş olmuş olur. Eminim böyle bir şey bunların akıllarının ucundan bile geçmemiştir.
İşte Kemalist devlet aklı yaptığı bunca katliam ve insanlık dışı uygulamalara rağmen Kürtleri öldürerek bitiremeyeceğini anlayıp,maliyeti kendisine çok pahallıya çıkınca bu sefer ayak oyunları ve politik kandırmacıları devreye sokarak bir yandan Kürtleri asli dava ve taleplerinden uzaklaştırmaya, öbür yandan ise Türk kültürünü tek hâkim kültür yapabilmek için devasa bir para ve efor sarf ederek eğitim ve okullaşma yolu ile Kürt çocuklarını asimile etmeye, Kürt kültürünü bu topraklardan silmeye çalışıyor.
Daha düne kadar Kürt illerinde düzgün bir Türkçe konuşabilen Kürt bir insan doğru dürüst bulunmaz iken bu gün en ücra Kürt köylerinde bile düzgün bir Kürtçe konuşabilecek insan kalmadı. Devletin ceberut asimilasyon politikaları sonucu Kürt toplumu yaşamın her alanında çok ciddi bir hafıza kaybına uğradı.insanlar ne Kürtçe ne de Türkçe olan karma- kozmopolit kırık yeni bir dil geliştirdiler. Anne ve babaları tek kelime Türkçe bilmeyen Kürt anne ve babalar, özellikle Kürt anneler acınası bir şehirlilik özentisiyle çocuklarıyla Kürtçe değil Türkçe konuşuyorlar. Bu yüzden köylerde bile Kürtçe konuşabilecek çocuklar hiç kalmadı.10–15 yıl sonra bir Kürt köyü ile bir Türk köyü dil yönünden bütünüyle benzer hale gelecek. Herkes Türkçe konuşacak. Allahın kevni bir ayeti olan Kürtçe bu topraklardan silinmiş olacak.
İslam kardeşliği adına, sözüm ona ümmet bütünlüğü için kendini yok etmeye adamış ve Türkiyelileşme adı altında Kürt gençlerinin kanlarını heba eden çok bilen kürt siyasetmedarlarına, gözleriniz aydın diyelim. Başlarınız sağ olsun Kürdistani değerler ve Kürt kültürününün cenazesini elbirlik kaldırıyorsunuz. Kürdistan’ın başı sağ olsun. Kürdistan kültürel açıdan ölüyor, haberiniz olsun. Bundan böyle lütfen ya şurda burada kürt olduğunuzu söylemeyin, ya da kendi ellerinizle bu değerlerin ölümüne zemin hazırlamayın, diyelim.
Evet, öldürmekle Kürtleri bitiremeyeceğini anlayan devlet, bu sefer nabza göre şerbetle politik argümanları devreye koydu. Kürtlerin yapılarına göre nabze şerbet politikalar geliştirdi. Ta baştan beri iki kitleyi hedef olarak seçti. Dindar Kürtleri ve solcu Kürt gençliğini.
Dindar Kürtleri daha çok muhafazakâr sağ partilerle manipüle etti.Bu gün bu ülkede muhafazakar türk partileri varsa bu dindar Kürtlerin oylarıyla bu aşamaya gelmiştir.Daha düne kadar muhafazakar Kürtler bu partilerin oy deposu görevini görüyordu.Ama karşılık olarak ne yazık ki bu ana kadar hep hayal kırıklığı, hep manipülasyon, hep kandırmacaları aldı.
Necmeddin Erbakan Hoca’da da Tayyib Erdoğan’da da telafisi çok zor hayal kırıklıkları yaşadılar. Bu yüzden ciddi bir savrulma yaşadılar. Ve yaşamaya daha da devam edecekler. Çünkü sözü geçen lider profillerinden Kürtlere yönelik bir dürüstlük ve samimiyet yok. Kürtler habire hayal kırıklığı yaşıyorlar. Erbakan MHP ile ittifak yaparak kürt dindarları sırtından vurdu. Erdoğan Diyarbakır’da sarf ettiği sözlerin içini doldurmadığı gibi Robosskide 34 masum Kürt köylüsünün katillerinin suçlarını örtbas ederek bütün kürtleriin yüreğini vurduğu gibi dindar Kürtleri de yüreklerinden vurmuş oldu..
Oysa gerçek anlamda Muhafazakâr yani dindarlıklarının farkında olan Kürtler birileri Allah’ı-Vicdanı-merhameti elinin tersiyle itip vicdansız-merhametsiz holding patronu olsun, faşizm ve kapitalizmin ağır bir cehennemini kurarak kendilerine cehennemi yaşatsın diye muhafazakâr(dindar MSP versiyonları ve AKP) Türk sağına oy vermedi…
Öbür yandan Kürt sol gençliğine yönelik manipülasyonda ise hep sol söylemleri ve Kürtlerin uğradıkları mağduriyet kullanıldı. Oysa gelinen aşamada solcu bir partinin tüzük ve programına Kürtçe anadil eğitimi ve Kürt kültürününün özgürce yaşanmasına dair bir güvenceye rastlayamadık. Oysa Kürt sol partilerin hepsi Kürtlerin uğradıkları zulüm ve haksızlıklar son bulacak Kürt kültürü hak ettiği saygınlık ve özgürlüğüne kavuşacak diye zulme uğramış Kürtlere bu partilere oy verdiler. Ve birileri bu oyları, alın terlerini ve kanlarını kullanarak değerlerini iç etsin diye. Cibilliyetsiz, sol bir seviyesizliğe kurban edilsin diye. Kendilerini Kemalizm’in yeni dilsiz köleleri haline getirsin diye, En çok oyu Kürtlerden ben aldım, benim her dediğim kanun, astığım, astık, kestiğim kestik… Olacak diye de Kürt partisi iddiası olan BDP’ yi desteklemedi.
Bu bağlamda son 10 yıllık AKP iktidarlarında devlet pek çok argümanı bir arada devreye soktu. Bir barış süreci ayağına gencecik insanların öldürülmemeleri elbette çok önemli. Ama bu süreç ne getirecek ne götürecek. Kürtlerin meşru, yaşamsal talepleri ne kadar karşılanacak o belli değil… Devlet paradigmal bir değişikliğe girmiş gibi görünüyor ama bu ne kadar güvenilir hiç belli değil. Asker ve polis, yeri gelince Roboskide, şurada burada olduğu gibi öldürmelere hemen hiç ara vermeden, kürdistanda kilit noktalarda tahkimat yapmaya, karakolları kale kollara çevirmeye devam ediyor... Bir yandan Kürdistan’ın hemen her yerinde bütün Kürt siyasi yapı ve örgütleri öldüresiye bir kavganın, bir fitnenin içine çekiliyor. Bir barıştan söz ediliyor. Ama bu barışın daha kokusu gelmeden Kürtler bir boğazlaşmanın içine çekiliyor. Göz boyamaya yönelik anayasal zemini olmayan kırıntı cinsinden ufak bazı adımlar atılıyor ama öte yandan en önemli talep olan beşikten mezara kadar anadil eğitimi ve Kürt kültürünün görünebilir yaşanırlığı için nuh diyor peygamber demiyor. Kürtlerin statü talebi zinhar konuşulmuyor.
Bir yandan asimilasyon tam gaz devam ediyor. Hapishaneler tıklım tıklım. Dağdaki insanlar gelmeden, yeni çocuklar ve gençler dağın yolunu tutuyor. En kötüsü basında haber konusu olan, Genelkurmayın bu barış sürecinin kesintiye uğraması halinde 10-15.000 kürdün öldürüleceği, bilmem ne kadarının tutuklanacağı, kaç bin köyün yeniden boşaltılacağı, kaç milyon köylünün tekrar göç mağduru olacağı… şeklinde bir savaş oyunu(similasyon)ndan söz ediliyor. Hükümetten bu konuda tık yok.
Tam da bu bağlamda son günlerde dağa çıkan Kürt çocuklarından sıkça söz ediliyor. Devlet ve hükümet bu konuya balıklama atladı. Oysa son otuz yıldır kürt çocukları hep dağa çıkıyor. Bu da gösteriyor ki Kürt çocukları üzerinden çok kirli ve pis bir oyun oynanıyor. Bir yandan Devlet cenahında her türlü uyuşturucu ve ahlaksızlığın yanında çocuklar öldürülüyor, çocuklar cinsel istismara maruz kalıyor. Bir an önce yok olmaları gereken o Pis suçluların suçları devlet tarafından Sümen altı edilerek korunuyor... Diğer yandan temiz dini duygular istismar edilerek islam adına temiz fıtratlı Kürt çocukları kandırılarak Rojavada-suriyede, Kuran-Allah ve peygamberin asla onaylamayacağı vahşi,vandal bir savaş canavarlığına itilerek kendi soydaşları olan kürtlere karşı kullandırılıyor.İşid,elkaide,elnusra saflarında Vahşi bir ölüme gönderiliyorlar.Öbür yandan okul okumları gereken ,yarınlar için iyi bir insan ve adam olmaları gereken kürt çocuklarına özgürlük adına dağ yolu çok masumane ve şirin bir yol olarak gösteriliyor.Üç tane ,on tane yanlıştan bile bir doğru çıkmaz.
Bir çocuğun eline ne silah, ne sator, ne bıçak, ne uyuşturucu maddeleri, ne de falçatalar yakışmaz. Bir çocuğun ellerine en çok kalem kitap ve sanat materyalleri yakışır. Hepinizde az buçuk bir insanlık varsa Kürt çocuklarının yakalarından çekin ellerinizi. Bırakın Kürt çocukları, çocukluklarını yaşasınlar. Bu çocukların hayata, yaşama tutunmaları gerek.
Çocuktan ne asker, ne savaşçı ne gerilla, ne mücahit ne de peygamber olur. Çocuktan ancak çocuk olur. Bu konuda mantıklı düşünüldüğü vakit,bu çocuklar zorla dağa kaçırılsa bile temel sorumluluk devlettedir.çünkü bu çocuklar bu devletin verdiği kimlikle yaşıyorlar.Devlet her yerde bu çocukların can güvenliğini sağlamak durumundadır.Diğer bir husus devlet barış görüşmelerine samimiyetle yaklaşıp sorunu çözmüş olsaydı,dağlarda kimse kalmayınca bu çocuklar dağa ne diye gitmiş olurlardı?..
Son sözler niyetine bütün güç sahiplerine şu çağrıyı yapalım. Siz siz olun. Kendinize gelin, mazlum bir halkın sabrını ölçmeye kalkışmayın. Bir halkın öfkesi kabarıp bir noktada topyekûn odaklandığında önünde hiçbir güç duramaz.
Bu nedenle h iç kimse ne Kürtleri ne de kendilerini kandırmaya kalkışmasın Kürtlerin siyasal refleksleri bütünüyle kendilerine yöneltilmiş zulmün telafisine yöneliktir.. Yeni zulümlere kurban edilmek için değildir. Kürtler seçicidirler. Verdikleri desteklerini geri almayı çok iyi bilirler. Bunu herkes böyle bilsin. Kim Kürtlerin gerçek gücünü yanında görmek istiyorsa onlara dürüst bir yaklaşımla, sevgi ve merhametle yaklaşmalı.
Ve şunu hiçbir zaman unutmamalı. Bir halk öyle kolay ne tarihten ne yeryüzünden silinemez. Bunun için çok ama çok uzun yıllar gerekli… Onun için gerçeklerle yüzleşin ki sağlıklı çözümler üretebilesiniz. Bir topulun kaderinde insanca bir yaşama bir katkınız olmuş olsun.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.