1. YAZARLAR

  2. Davut Hoca

  3. SOLUK BENİZLİ
Davut Hoca

Davut Hoca

Yazarın Tüm Yazıları >

SOLUK BENİZLİ

A+A-

 

 

Dünya kazanı her zamanki gibi kaynamaya devam ediyor. Zaten hiçbir zaman sönmedi ki ateşi. Kimisi odun taşır ateşine, kimisi cayır cayır yanar içinde, kimisi seyirci kalır bu zulmet ateşine.

 

 

Ortalık toz duman, bir tarafta vaveylalar, bir tarafta naralar, bir tarafta ihanetler, bir tarafta haykırışlar. Dualar ve beddualar birbirine karışmış. Yer ve gök tüm bu feryadu figana şahitlik etmede. İnsan ve insanlık can çekişmede. Zulüm ve sömürü bin bir çeşit ve ad altında devam etmekte. İnsanoğlu nereden geldiğini ve nereye gideceğini bilmez bir şekilde sersem sersem ortalıkta. Akıllar baştan gitmiş Âdemoğlu deli divane.

Kazan fokur fokur kaynıyor. Kimi güçler, “Tanrıyı Kıyamete Zorlamak” gibi bir misyonu kendine vazife addetmiş harıl harıl fitne ve fesat üretmekte. Kimi Münafıklar tüm bu fitne sahnelerini sinema keyfi rahatlığında seyretmekte, kimisi de buna her türlü desteği sunmakta.

Kimi Müslüman tüm bu senaryolara eli kolu bağlı seyirci kalmakta, kimi sadece buğzetmekle yetinmekte, kimisi oralı bile olmamakta. Kimisi Abdulmuttalip misali; bu dinin sahibi elbette ki bu dine sahip çıkar tavrında, kimisi güvercin misali birkaç damla su ile fitne ateşine su taşımakta, kimisi İbrahim misali putları devirip büyük puta baltayı takmakta, kimisi Ebu Zer gibi herkese küsüp çöllere sığınmakta. Herkes herşey savaşımını vermekte, herkes herşey imtihanını yaşamakta.

Tüm bunların içinde insanoğlu mutsuz, insanoğlu umutsuz. Ümmet darmadağınık ve bertaraf olmuş halde. Âdemoğlu biçare, bitab, biilaç. Yüreklerde aşk, yüzlerde renk, gözlerde fer kalmamış. Ümmet solmuş, sararmış bir gül misali. Soluklar kesik, nabızlar düşük, kalpler ritimsiz. Benizlerde hayat belirtisi tükenmiş, benizler soluk. Ve şimdi soluk benizliler orta yerde. Bir tarafta İslam’ın sancağı, bir tarafta dünya sevgisi.

Soluk benizli şimdi çaresiz, ne yardan oluyor ne serden. Soluk benizli kararsız, kalbi ayrı tarafa, aklı ayrı tarafa dönük. Soluk benizli günahkâr, gırtlağına kadar günaha bulaşmış durumda. Soluk benizli tarafgir, mezhebi ayrı dert ırkı ayrı dert dili ayrı dert. Soluk benizli enfeksiyon kapmış vaziyette. Vicdanı enfeksiyonlu, zihni enfeksiyonlu, kalbi enfeksiyonu. Soluk benizli cinnet geçiriyor, heyheyleri üstünde, panik atak, şizofrenik bir hal almış. Soluk benizli maddi ve manevi bin türlü hastalıkla pençeleşiyor.

Soluk benizli şifa arıyor, derdine derman arıyor, çare arıyor. Çare, çözüm, salah, necat, şifa yanı başında ancak o çok uzaklarda arıyor onu. Hâlbuki her bir derdinin dermanı ona şahdamarından daha yakın.

Hey soluk benizli, bak hele şafak attı atacak. Sen yeter ki biraz sabret. Geçmişine az biraz baksana hele! Bak şu yeryüzü diyarına gelen onca peygamber, evliya, asfiya, enbiya, âlim, zahid, üstadlar bizlere ne güzel müjdeler veriyorlar. Sen yeter ki şu yüreğini, zihnini kaplayan yeis ve günah kirini sil, hafızanı yokla, kalu belada verdiğin sözü hatırlamaya çalış.

Şu zengin umman gibi geçmişindeki sana kalan mirasa baksana. Şu bağlılığınla şerefyap olduğun ümmetinin Peygamberine hele bir baksana. Şu yeryüzü diyarında onun kadar çilekeş biri gelmiş midir, söyle hele. Çocuk yaşta toprağa verdiği oğlu İbrahim’i defnederken gözünden süzülen yaşları, çok sevdiği amcası Hamza’nın ciğerinin çıkarılıp çiğnendiğini gördüğünde kendi ciğerinin sızlamasını, hayattaki en tatlı varlığı olan, saçlarını okşadığı Hüseyin’in hain ve hileli bir saldırı ile başının gövdesinden ayrıldığını hele bir tahayyül et

bakalım, sen mi şu hayatta çok çile çektin, şu dinin elçisi mi? Böyle bir Peygamberin Ümmeti olmak bile bizim için en şerefli rütbe değil midir?

Hey soluk benizli, bak şu Ümmet coğrafyasına ki tarumar, maddi ve manevi kir ve hastalıklar, yıkımlar, talanlar bitmez bir tufan gibi. İslam ümmetinin coğrafyası küfrün eliyle cetvelle çizilmiş, sınır diye ümmetin birliği, bütünlüğü hançerlenmiş halde. Kâbe’ye, Hz. Peygamberin yaşadığı toprakların mirasyedilerine bir baksana! İslam’ın en nadide beldelerinden ve simgelerinden olan Kudüs’te cirit atan Siyonistlere bir baksana hele! Şimdi Ey soluk benizli, düşün ve kendine gel! Rabbimizin Tevbe Suresi 32. Ayetindeki buyruğuna bak; “Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar; Allah ise, kâfirler hoşlanmasalar da, yalnızca kendi nurunu tamamlamaktan başkasına razı olmuyor.” Hz. Peygamberin(sav) amcası Ebu Talib’e hitaben; “Ey amca! Allah’a yemin ederim ki güneşi sağ elime, ayı da sol elime verseler yine de bu davadan vazgeçmem, Ya Allah bu dini hâkim kılar ya da ben bu yolda yok olur giderim.” haykırışını gör. Zamanında Kudüs’ü Siyonistlerden alarak kurtaran Sultan Selahaddin'in adeta bir mecnun gibi dolaştığı; yemeği ve uyumayı unuttuğu; gülmeyi kendine haram ettiği ve Kudüs'ün fethine dek hep çadırda kaldığı vaziyeti hayal et. Beddiüzzaman Sair Nursi’nin haykırdığı; “Şu istikbal inkılâbâtı içinde en gür sedâ İslam’ın sedâsı olacaktır” sözleri kulaklarında çınlasın. Tüm bunlar senin hidayet ve kurtuluş yolunun fenerleri. Sen, bu yolunu aydınlatan nurlarla aydınlık bir cadde yol aldığın müddetçe, karanlık senden beri kalacaktır.

Ey Soluk benizli, sahte kahkahalarınla örtbas etmek istediğin ızdırabını asla dindiremeyeceksin. O mutsuz ve ruhsuz yüzündeki sahte tebessüm seni ele veriyor. Bırak şimdi bu ayakları da kendine gel, özüne dön, aslına rücu et. Artık yüzüne renk gelsin, can gelsin. Bak Ezanı Muhammedilere, selalara, Bilal-i Habeşin sesi çınlıyor kulaklarımızda. Sana günde beş vakit gelen o müjdeli sese kulak ver, herşeyin Rabbi olan O Rahman, sana sorumluluklarını yerine getirmen kaydıyla sonsuzluğu vaad ediyor. O mutlu sona kavuşmak istemez misin? İçini kemirip duran o fanilik gömleğini sıyırıp atmak istemez misin? Atan Hz.Adem, İbrahim, Nuh Peygambereler(as) kavuşmak istemez misin? Ve en önemlisi ümmeti olma şerefine nail olduğun O en sevgiliyle, O, sahabe efendilerimizin kendisine “anam babam sana feda olsun Ya Resulullah” diyerek hitapta bulundukları, Rabbimizin Habibim diyerek iltifat ettiği biricik Peygamberinle buluşmak istemez misin? O halde haydi bin Nuh’un Gemisine, o kurtuluş gemisiyle sahili selamete kavuşacak olan mutlu insanlarla o kutlu diyarlara yelken açmanın zamanı geldi de geçmek üzere. Haydi, atla gemiye, Kenan gibi olma, güvenme yücelik atfettiğin yüksek dağlara, inan o dağlara da bir gün kar yağar.

 

                     

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.