1. YAZARLAR

  2. Etyen Mahçupyan

  3. Solculuğun düzeyi
Etyen Mahçupyan

Etyen Mahçupyan

Akşam Gazetesi
Yazarın Tüm Yazıları >

Solculuğun düzeyi

A+A-

Entelektüel dünya belden aşağı sataşması bol bir yerdir. Bunun dışında kalmak ise psikolojik açıdan göründüğü kadar kolay olmadığı gibi, akıllıca da olmayabilir. Çünkü sizin de aynı dili konuşabileceğinizi gösterememeniz halinde, saldırıların daha da artması muhtemeldir. Nitekim çamur atma geleneğinin Türkiye aydınlarının genetik özellikleri arasında kendisine sağlam bir yer bulmuş olduğu söylenebilir.

Öte yandan her türlü sataşma böyle bir düzeyi ifade etmez. Doğrusu ben polemikleri severim... Çünkü polemik sizi o zamana kadar fark etmediğiniz sorularla karşı karşıya getirir, düşündürtür ve yaratıcı kılar. Polemiğin adabı soruları görmek ve göğüslemektir. Kaçak güreşmeye başladığınızda bu zaten dilinize yansır. Okuyucuya karşınızdaki insanları sindirdiğiniz intibaını vermeye çalışırsınız, ama önünüzdeki soruyla yüzleşemediğiniz belli olur ve okuyucu da bunu hemen fark eder.

Sol etrafındaki tartışmaların bir boyutu, bir süre önce benim de katıldığım Deniz Gezmiş ve babası arasındaki mektuplaşmanın sembolik anlamı üzerinde yoğunlaşmıştı. Hatırlanacağı üzere bu mektuplaşmada her iki taraf da en yakın hissettiği insana herhalde kendi gerçek duygularını ve anlayışlarını yansıtmaktaydı. Mesele Gezmiş ile babası arasındaki mektuplaşmanın solun kendisi hakkındaki tahayyülüne uymayan bir nitelik arz etmesiydi.

Orhan Gazi Ertekin bu konudaki yazılarında Gezmiş ve babasının ırkçı olmadığını önce 68 hareketinin evrenselliğine dayanarak savundu. Ardından, bu hareketin Türkiye’deki izdüşümünün buradaki algılama ile sınırlı olduğu ve söz konusu algılamanın da Türkiye’deki sol geleneğin içinden okunması gerektiği eleştirisi karşısında, asıl tartışmak istediği konunun zaten bu olmadığını, konunun muhataplarının başkaları olduğunu söyledi. Tartışmanın gündeme getirdiği ve daha önceki yazılarımda vurguladığım dört nokta ile ilgili olarak ise hiçbir fikir serdetmedi... Olabilir... Kimse benimle tartışmak veya dediklerimi anlamlı bulmak zorunda değil.

Ne var ki konuyla ilgili son yazısında hem benimle tartışmadığını söylemekte, hem de yazının ana konusu olarak benden alıntı yapıp kendince fikrimi çürütmekte. Yazısı bazı tespitlerin ‘kolaycı, yapay ve yüzeysel’ olduğu konusunda anlaşmaya vardığımızı söyleyerek başlıyor. Polemik adabında bunu söylemek karşıya bırakılır... Eğer ben fikir değiştirerek anlaşmaya varmışsam, bunu benim söylemem gerekir. Söylenmeyen ve gerçeği de yansıtmayan bir kabulle işe başlamak adap eksikliğidir.

Hemen ardından Ertekin benim yazımda ‘sayısız’ çelişki olduğunu söylemekte ama nedense hiçbirini ele almamakta. Çelişkiler ‘sayısız’ olduğuna göre herhalde altı yedi tane değil, yirmi otuz civarında olmalı... Sırf böyle bir cümle kurarak okuyucunun beni çelişkili bulacağını sanıyor olabilir. Ama benim bildiğim okuyucu sadece minderden kaçan bir güreşçi, polemik adabını bilmeyen bir klasik aydın görecektir.

Yapılan alıntıya gelince, Ertekin benim iç dinamiği vurgulamamı ‘milli tarihçiliğin’ özcü tutumuna benzetmiş... Dinamik kelimesini galiba ‘statik’ sanmış... Ama toplumsal değişimi anlamakta zorlanan, sürekli topluma ‘öğretecek’ bir şeyleri olduğunu düşünen malum ‘solculuk’ açısından hiç de şaşırtıcı değil. Fikrimi yinelemek gerekirse, Türkiye’nin solunu anlamak için iç dinamik esastır. Yani bu insanların zihniyetleri, kendiliğinden taşıdıkları ideolojik kabulleri, algılama biçimleri ve içsel ötekileri, soldan ne anladıklarını ve onu nasıl şekillendirdiklerini belirlemiştir. Bu bağlamda sol bu topraklardaki kimliksel hiyerarşilerin ve doğallaşmış ırkçılığın içinden geliyor ve ondan hâlâ kurtulmuş değil.

Ertekin aslında neyin peşinde olduğunu söylüyor... Irkçılığı doğallaştırarak ırkçılık karşıtlığını muhatapsız kılmamak gerektiğini vurguluyor. Onun derdi ‘siyaset’, benimki ise anlamak... Ama siyaset hevesiniz varsa da, doğal ırkçılığın kabulü önünüzü kesmemeli. Eğer muhatap arıyorsanız önce kendi içinizden, cemaatinizden başlamanız doğru olmaz mı? Başkalarında ırkçılık bulmak kolay ve rahatlatıcıdır. Oysa belki bizler de aynı sularda yüzmekte ve farkına bile varmamaktayız. Aynen Gezmişler gibi...

Nitekim Ertekin’in Gezmişlerin niye ırkçı olamayacaklarına ilişkin savunması da çok hüzünlü... Meğerse onların emperyalizm tahlili iç-dış ayrımını ‘çoktan aşan’ bir nitelik sergilemekteymiş. Oysa esas ırkçılık zaten (iç)erdeki (dış)lama ile ilişkilidir...

Maalesef entelektüel seviye cilalanıp parlatılabilecek bir şey değil. Maazallah sonunda elinizde cila ile kala kalırsınız...

Ben bu polemiği solun içinde bir kapı açmak için anlamlı bulmuştum. Ama ‘solcular’ böyle ise, o kapı kapalı kalsın daha iyi. Hem böylece kendi aralarında düzey yükseltip, bizleri ‘çoktan aşan’ tartışmalar yapabilirler...

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.