1. YAZARLAR

  2. Ali Bulaç

  3. Silahlı ayaklanmanın cezası
Ali Bulaç

Ali Bulaç

Yazarın Tüm Yazıları >

Silahlı ayaklanmanın cezası

A+A-

dunyabulteni


Kur’an’a göre meşru bir yönetimi silahlı ayaklanma ile devirmeye teşebbüs etmenin cezası nedir? Bu konuyu Maide suresi 33-34. ayetleri düzenler:

«Allah'a ve Resûlü'ne karşı savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuğa çalışanların cezası, ancak öldürülmeleri, asılmaları ya da elleriyle ayaklarının çaprazca kesilmesi veya (bulundukları) yerden sürülmeleridir. Bu, dünyadaki aşağılanmalarıdır, âhirette onlar için büyük bir azap vardır. 34 Ancak, sizin onlara güç yetirmenizden önce tövbe edenler başka. Bilin ki, şüphesiz Allah bağışlayandır, esirgeyendir. »

Geleneksel müfessirlerimiz ve fakihlerimiz bu ayetin tam olarak hangi suçları düzenleyen bir ceza olduğu konusunda açık bir fikre sahip olamamışlardır. Kimine göre bu ayet, failleri Müslüman olsun olmasın, siyasi suçları; kimilerine göre yol kesme, gasp, hırsızlık veya sıradan öldürme suçlarını düzenlemektedir. Bu ihtilaflar önemli olmakla beraber, ayetin “siyasi amaçlı eylemli kalkışma suçları”yla ilgili bir düzenleme olduğunu söylemek mümkündür. Ağır ceza davalarına giren konular çerçevesinden bakıldığında, kamu düzenini bozan ve insanların can, mal ve namus güvenliğini tehdit eden suçlar da bu kapsamda ele alınabilir. Kurtubi’ye göre “muharib” ister şehirde ister meskun olmayan yerde olsun, insanlara karşı silah kullanan, ortada geçerli bir sebep yokken insanların mal ve canlarına saldırıda bulunan kimseye denir.

Ayette savaş (muharebe) fiilinin kullanılmış olması önemlidir. Hiç kimse Allah'la ve miladi 632'de bu dünyadan irtihal ettiğine göre Hz. Peygamber (s.a.)’le muharebe edemeyeceğine göre, burada söz konusu olan, "meşru yöneticiler"e karşı baş kaldırmaktır. Ancak belirli hukuki teamüller ve kurallar dahilinde yönetime sözlü veya örgütlü muhalefet etme durumunda olanlar  kastedilmemektedir. O halde "Allah ve Resulüne karşı savaş açanlar" ifadesi, meşru yollarla iş başına gelmiş yöneticileri silahlı ayaklanma ile devirmek ve onların sorumlu olduğu kamu düzenini aynı yollarla bozmak isteyenlere işaret eder. Buradaki meşruiyetin halkın özgür iradesi ve rızasına rağmen kurulan dikta rejimleri, adaletsiz ve zorba yönetimlerin olmadığı açıktır. Meşru yöneticilere karşı fiilen ayaklananlar cezalandırılır; ama ayaklanmaya aktif olarak katılmayan sivil erkeklere, din adamlarına, kadınlara, yaşlılara ve çocuklara dokunulamaz. Siyasi suçluların fiillerinin mahiyeti ve sonuçları ne olursa olsun, onlara verilecek ceza intikamcı ve kollektif olmamalıdır. Sizin yönetiminizi devirmeyi hedeflemiş olsa bile suçlu eylemli suça katılan kimselerdir, onların yakın ve arkadaşlarının, çevre ve dostlarının mal ve mülkleri müsadere edilemez, topluca yokluğa mahkûm edilemezler.

"Öldürme veya asma" sonuçta bir "ölüm veya idam cezası"dır. "El ve ayakların çapraz kesilmesi"ni "tarihi bir ceza şekli" olarak kabul etmek mümkündür. Hem Yahudi şeriatında, hem daha önce Mısır ve başka kadim toplumların hukukunda bu türden cezalar yer almaktadır. Mısırlı büyücüler, Hz. Musa’ya inandıklarını söylediklerinde Firavun onları “el ve ayaklarının çapraz kesme” cezasıyla tehdit etmişti (7/A’raf, 123-124; 20/Taha, 71; 26/Şuara, 49). "Nefy" ile ifade edilen ceza ise duruma göre belli süreli hapis veya sürgün cezası olarak takdir edilebilir. Öldürme manasında anlayanlar olmuşsa da, başta zaten öldürme cezası zikredilmişti. “(Bulundukları) yerden sürülmeleri” suçu işledikleri yerden başka yere sürülmeleri veya kovularak İslam diyarının dışına çıkarılmaları demektir. Bunu hapis cezası şeklinde anlayanlar da olmuştur. 

Bu durumda dört çeşit ceza sıralanmış olmaktadır. Doğrudan öldürmek (kılıçla, kurşunla veya başka aletle) veya asarak idam etmek; el ve ayaklarının çapraz kesilmesi; bulundukları yerden sürülmeleri (sürgün veya hapis cezası). Hukukçular, suç fiilinin niteliğine göre bu cezaların tayin edileceğini söylemişlerdir. Ancak İmam Malik, Baid bin Müseyyeb, Ömer bin Abdulaziz, Mucahid, Dahhak, en Nehai, devlet başkanının -aslında davaya bakan mahkemenin- söz konusu cezalardan birini tayin ve takdir etmekte serbest (muhayyer) olduğunu, üçünden birini verebileceğini söylemişlerdir. Takdir mahkeme heyetine ait olduğuna göre bu tür ağır suçlara ölüm cezası, çaprazlama el ve ayakların kesilmesi veya sürgün ya da hapis cezası verilebilir.

"Ancak sizin onlara güç yetirmenizden önce tövbe edenler başka" ifadesi, ayaklanma veya baskın ne kadar sürmüş olursa olsun, -gücün tükenmesi veya pişmanlık sonucu- vazgeçildiği; yani isyancılar veya saldırganlar teslim olduğu takdirde onlara bir cezanın uygulanmayacağını ifade eder. Kurtubi, “Tövbe eden muharibin aleyhine imamın/devletin yolu yoktur”, der. Bazı hukukçular, "Kur'an'da hangi suçtan sonra yer almış olursa olsun, 'tövbe edenler' kaydı cezayı mutlak anlamda düşürür," derler. İmam Şafii, tövbe ile her türlü had cezasının düştüğünü söyler. Ayaklanma esnasında cana kıyılmış veya mala zarar verilmişse, sadece canın ve malın hesabı sorulur; yoksa sözlü, yazılı veya fiili muhalefet veya örgütsel faaliyet dolayısıyla muhaliflere ceza verilemez. 

Ancak elbette bu, isyan veya saldırı bastırılmazdan önce olacak tövbeler için söz konusudur. Silahlı bir isyan veya saldırı bastırıldıktan sonra, failler tövbe ettiklerini açıklayacak olurlarsa, buna itibar edilmez.

İslam hukukunda "devlete karşı suç" yoktur. Suç gerçek şahıslara karşı işlenir. "Devlete karşı suç ve ceza" modern zamanların ve rejimi ne olursa olsun, modern devletin kendini halka karşı koruma dürtüsünün ürünüdür. Bu bizim, ifade özgürlüğü, örgütlü muhalefet ve modern hukuk mevzuatında yer alan siyasi suçlar konularında yeniden düşünmemizi gerektiren önemli bir husus olarak görünmektedir. Modern zamanlarda çoğu zaman devletler, kendilerine karşı silahlı, örgütsel ve kanunlarla suç saydıkları fikir ve görüşlerin ifade edilmesi dolayısıyla şahıslara ve gruplara ağır cezalar verirken, gerçek şahıslara karşı işlenen suçları affedebilmektedirler. Oysa herkes kendine karşı işlenmiş suçu affetme yetkisine sahiptir. Devletler, yurttaşları adına şahsi suçları affederken, kendilerine karşı işlenmiş suçları affetmezler. 

Bu iki ayetin ruhu ile bugünkü Müslümanların amellerine bir bakın, İslam’la aramızdaki mesafenin büyüklüğünü kolayca anlarsınız.


 

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.