1. YAZARLAR

  2. Emine Şahin

  3. Şifalı eğlence merkezi
Emine Şahin

Emine Şahin

serbestiyet
Yazarın Tüm Yazıları >

Şifalı eğlence merkezi

A+A-

Bir önceki yazımı şöyle bitirmiştim, hatırlatayım: “Yaşadığımız bu çağda hareketsizlikten, sağlıksız beslenmeden, elle yapılan işlerden uzak kalmaktan dolayı hastalanmış pek çok insanla karşılaşıyoruz. Bütün bu kötü gidişi değiştirmeye gücümüz yetmez belki ama kendi küçük mutfağımızı şifalı bir eğlence merkezine dönüştürmekle işe başlayamaz mıyız? Bir sonraki yazıma buradan devam edeceğim…”

Ama önce bunu başarmamızı sağlayacak en önemli duyu organımızdan bahsedelim: “Eller”.

Öğrenme faaliyetini beş duyu organımızla gerçekleştiriyoruz. Beynimizde her duyu organı için belli bir bölüm ayrılmış durumda, en büyük alan ise ellerimize ait. Çünkü diğer duyu organlarını öğrenmeye dahil etmeden bile elimizle bir nesneye dokunduğumuzda, yumuşaklık, sıcaklık, canlılık, esneklik gibi sayısız nitelikleri ile ilgili bilgi sahibi olabiliriz. Bilgi toplamada büyük rolü olan el parmaklarındaki belli noktalar, beyindeki ele ait bölgeyi tetikleyerek öğrenme ve anlamayı hızlandırıyor, aynı zamanda zihinsel ve duygusal rahatlamayı sağlıyor.

Sanatı, dansı, basit malzemelerle yapılan çanak çömlek, heykel gibi el becerilerini kendi yöntemleriyle kullanan ve Antropozofi* felsefesinin öğretilerine dayalı bir eğitim kurumu olan Ruskin Mill, 2012 yılında bir araştırma gerçekleştirmiş; özellikle çeşitli otizm türü hastalıklara sahip gençler üzerinde el becerilerinin, öğrenme üzerine olan etkisi ile ilgili olarak, şu sonuçlara ulaşmışlar: Beyin, elin hareketleri ve hissettirdikleri sayesinde çok önemli bilgileri en üst seviyede öğrenmekte. Aktiviteye dayanan uygulama becerileri sayesinde tüm adımları deneyimleyen öğrenci, çok daha geniş bir kontrol algısı geliştirebilmekte; ayrıca bu kontrol denetim merkezinin duygusal dengeyi, davranış ve zihinsel sağlığı da etkilediği görülmüş. Öğrencinin herhangi bir isteğinin yerine getirilmesiyle gerçekleşen memnuniyet duygusunun daha uzun süre kalıcı olduğu, belirsiz durumlarla ve baskıyla daha kolay başa çıkabildiği, öfke ve depresyondan dolayı acı çekmesinin azaldığı saptanmış.

El becerileriyle yapılan işlerde kullanılan hammaddelerin en keyiflisi ise, kuşkusuz gıdalardır. Gıdaların ekilip biçilmesi, pişirilmesi ve servis edilmesi hem sanatsal, hem de iyileştirici bir yön barındırır. Alberta Üniversitesi’nde “culinary** terapi” konusunda hazırlanan bir araştırma raporunda şu ifadelere yer veriliyor: “Yemek pişirme, fiziksel, sosyal, bilişsel ve kişinin kendi içindeki sıkıntıları gideren sağaltıcı bir etkiye sahiptir. Yemek pişirme eylemi, vücudu iyi bir denge haline getirdiği gibi; omuzlar, parmaklar, bilek, el ayası ve boyunda bir dizi eylemi gerektiren taşımak, karıştırmak, kesmek, doğramak gibi işler için, kollarda da yeteri kadar güçlü kaslara ihtiyaç duyulacağından, bütün bu organların senkronize hareket etmesini sağlar. Zihinsel olarak yemek pişirme, bütünü kavrayabilme yetkinliği içerisinde problem çözmeyi gerektirir. Gıdaların pişme sırası, zamanı yönetme, çabuk ve hızlı olma, akılda tutma, dikkat ve konsantrasyon becerilerini öğretip, geliştirebilir. Duygusal olarak da kendine özsaygı, yetkinlik gibi kişinin içsel becerilerini artırırken, bireyin sosyal ağlara katılım yetisini güçlendirir.”

Geleneksel İtalyan yemeklerini araştıran ünlü aşçılardan biri olan Antonio Garluccio, gençliğinde kardeşinin ölüm haberini aldığında tüm gün yemek pişirdiğini ve bu duyguyla başa çıkmasında yemek pişirmenin ona ne kadar yardımcı olduğunu belirtiyor.

Yemek pişirmede, ekmek yapmanın terapik tarafı diğer gıdalara göre çok daha farklıdır. Bu konuyu diğer yazılarımda daha ayrıntılı ele alacağım ancak yazımı, ekmek ustası olmadan önce depresyon hastası olan John Whaite’ın sözleriyle bitiriyorum:

“Depresyonda iken hiçbir şey beceremeyeceğimi düşünür, koltukta oturup TV izler ve kendimi hep suçlu hissederdim. Hiçbir şey beni mutlu etmezdi, bu döngü her gün daha da kötüye gitmeye başladığı anda bir gün kederimi hafifletmek için mutfağa girip ekmek yaptım ve bu döngüyü durdurdum. Hamurla yaptığım her adım üzerinde uzun uzun düşündüm, bu işlemlerde medidatif bir şeyler olduğunu fark ettim. Ruh durumumu iyileştirmesi yanında kontrolü elimde tutmamı sağlıyor, sanatsal duygularımı ifade etme ve yaratıcılık katıyordu. Ekmek pişirmenin başka insanlarda da bunları yaptığına şahit olunca bunun hap olmayan bir Prozac olduğunu keşfettim.”

_______

*Antroposofi, temel sanatsal ihtiyaçlarımızdan bahseden, bilimsel fikirlerin dışındaki dünya ile ilgili insanın manevi ihtiyaçlarına, bireysel hüküm ve kararlarına dayalı tamamen özgür dünyasına ait gereksinimlerine göre insanlığın temel derin manevi sorunları ile ilgilenen ve insanı önceliyen manevi bir felsefedir

**Culinary; aşçılık, yemek kültürü


 

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.