1. YAZARLAR

  2. Etyen Mahçupyan

  3. Seküler İslam
Etyen Mahçupyan

Etyen Mahçupyan

Akşam Gazetesi
Yazarın Tüm Yazıları >

Seküler İslam

A+A-

 

Bazı kavramların yan yana gelmesi tanımı gereği anlamsız ve dolayısıyla imkânsız sayılır. Bu yazının başlığı da öyle...

 

Sekülerlik en kaba haliyle dinden uzaklaşma veya daha gerçekçi bir yorumla dindarlığın bireyselleşmesi olarak tanımlanabilir. Bu ise bir yandan cemaatin birey lehine zayıflamasını, diğer yandan da dini duyarlılığın dünyevileşmesini ima eder. Oysa İslamcılık, dünyevi alanın tümünün İslami bir çerçeve içine alınıp cemaatsel olarak kurgulanması yönünde bir tasavvur içerir. Dolayısıyla sekülerleşme ile İslamcılığın birbirinin zıddı 'ideolojik' dinamikler olduğunu söyleyebiliriz.

Ne var ki bu gerilimin iki kanadı arasında tam bir simetri bulunmaz. İslamcılık bir ideolojidir ama sekülerleşme değil... İslamcılık hayatın nasıl yaşanması, toplumsal ve idari yapının nasıl olması gerektiğini 'bilir' ve bunu gerçekleştirmeye çalışır. Geçenlerde Ali Bulaç'ın verdiği tanımdan gidersek "İslamcılık, İslam'ın ana referans kaynaklarından hareketle 'yeni' bir insan, toplum, siyaset/devlet ve dünya tasavvurunu, buna bağlı yeni bir sosyal örgütlenme modelini ve evrensel anlamda İslam Birliği'ni hedefleyen entelektüel, ahlaki, toplumsal, ekonomik, politik ve devletler arası harekettir." Bu tanım, İslamcılığın tarihsel ve konjonktürel olduğunun altını çizmiş oluyor. Ortada tasvip edilmeyen bir Müslüman, yanlış bulunan bir toplumsal örgütlenme ve kabul edilmek istenmeyen devlet yapıları var. İslamcılık, bunun aşağıdan yukarıya ve yukardan aşağıya toptan değişimini öngörüyor ve bunun İslam'ın ana referans kaynaklarından hareketle yapılacağını ifade ediyor. Buradaki ilginç kavram 'hareketle' kelimesi... İslamcılık İslam'ın ana referans kaynaklarından 'hareketle' davranacak ama söz konusu kaynaklardan yola çıkıldığında önünüzde sadece tek bir yol bulunduğunun garantisi maalesef yok. Diğer bir deyişle İslamcılık kendi içinde farklı İslamcı siyasetleri barındıran bir yelpaze olmak ve bu farklı siyasetler arasında çatışma yaşanmasına imkân vermek durumunda. Kısacası ideali tanımladığında ve ortak düşmana işaret ettiğinde tekil olabilen İslamcılığın, hayatın gerçekleri karşısında çoğullaşması ve dünyevileşmesi kaçınılmaz.

Kendi içinde çoğullaşmak İslamcılığı bir ideoloji olmaktan çıkarmaz. Ancak doğruları 'bilme' hasletini kendisine atfetme kaygısı, aynen sosyalist harekete benzer bir biçimde, hizipleşmeler üretir. Oysa İslamcılık tümüyle ataerkil zihniyet içinde kalabilseydi, tüm ayrışma eğilimlerini tek bir hiyerarşik yapı içinde tutmak mümkün olabilirdi. Diğer bir deyişle İslamcılığı 'bozan' dünyevileşme ile gelen relativist yaklaşımlardır. İslamcılığın içine yerleşmiş olan otoriter zihniyete gönderme yapan liderlik ve güç arayışları, herkesin kendine özgü bir meşruiyet temeli aramasına nedendir ve bu da İslam'ın ana referans kaynaklarının değil, onların 'yorumlarının' siyasallaşmasıyla sonuçlanır. İş yorum farklılaşmasına geldiğinde ise kendinizi zaten relativist dünyanın içinde bulursunuz.

Bu nedenle İslamcılık açısından sekülerleşmenin bizatihi kendisi karşıt bir ideoloji gibi tanımlanır. Oysa İslamcılığın karşısında onunla mücadele eden bir sekülerleşme ideolojisi yok... Aksine İslamcılığın bizzat 'içinde' bir sekülerleşme eğilimi var ve dinin siyasallaşması kaçınılmaz olarak bu tür sonuçlar üretir. Başlığa dönersek 'seküler İslamcılık' kulağa garip gelse de, İslamcılığın sekülerleşmesi yaşamakta olduğumuz bir dinamiğe karşılık gelmekte.

Bu konuda geçen yılın eylül ayında dört tane yazı yazmış, ancak gündemin değişmesi nedeniyle kenara koymuştum. Şimdi o yazıları yayınlamak için uygun bir tartışma ortamı oluşmuş gözüküyor. Göründüğü kadarıyla bir kanatta İslamcılığa duyulan gerekliliği öne çıkaran, 'kurtuluşun' veya olması gereken düzenin ancak İslamcılığın önce kendine gelmesi, ardından dünyaya galebe çalması ile mümkün olabileceğini savunan bir bakış var. Diğer tarafta ise İslamcılığın hayatın somut gerçekleri ve dönüşümü sonucu siyasi işlevini yitirdiğini ve bunun tarihsel her akım için olduğu üzere İslamcılık için de doğal karşılanması gerektiğini söyleyen bir yaklaşım... Birincisi dinsel, diğeri bilimsel yöne eğilimli; ilki normatif, ikincisi gerçekçi bir tutumu simgeliyor. Birincisi siyaset yapıyor, diğeri o siyaseti akademik çerçeveye oturtuyor.

Bu yararlı tartışmanın henüz tam olarak yüzleşmediği katman ise Müslümanların kendisi... İslamcılığı yükseltmek isteyenlerin 'her Müslüman İslamcıdır' şiarı, gerçekliğin nasıl bir çetin ceviz olduğuna da işaret ediyor. Çünkü soru şu: İslamcı olmadığını söyleyen Müslümanları, İslam'ın ana referans kaynaklarını bu şekilde okumayan dindarları nereye koyacaksınız? Bu tür dindarlar sayıca artar ve İslam'ı tanımlama noktasına gelirlerse ne yapacaksınız? Onları ikna etmek üzere siyaset yapacaksanız, kendinizi dünyevileşme ve sekülerleşmenin nasıl dışında tutacaksınız? Yok, eğer siyasetin dışında durmak isterseniz, 'doğruyu biliyor olma' varsayımınızla kendi kitlenizi şiddetten uzak tutmayı nasıl becereceksiniz?

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.