Songül Pala

Songül Pala

Songül Pala
Yazarın Tüm Yazıları >

Şehid????

A+A-

İnsanlık dünyayı anlamaya, daha iyi nasıl yaşanıra cevap bulmaya çalışmıştır, tarih boyunca. Allah kullarının bu ihtiyacı için peygamberler göndermiştir, ‘nasıl bir hayat, mutlu eder’ sorusuna cevaben. İrade sahibi olan insan, Allah’ın yolunu tercih etmeyebilmiş; kendisi ideal yol tarifleri vermeye de çalışmıştır. Allah’ın dininin ve insanların alternatif olarak sunduğu dinlerin, yolun nasıl yürüneceğini tanımlamak için ürettikleri kavramlar vardır. Allah yolunun yolcuları için önemli kavramlardan biri ‘şehid’liktir.

 

‘Allah yolunda öldürülenlere ‘ölüler’ demeyin. Bilakis onlar diridirler, lakin siz bilmezsiniz.’(Bakara/154)

 

İslam’da Allah yolunda öl(dürül)enlerin adıdır, şehid.

 

İslam dışında yaşam şekli savunucuları da kendi hedefleri uğruna hayatlarını kaybedenleri, ‘şehit’ olarak tanımlamışlardır, bizim ülkemizde. Tabii olarak onların kutsalı taş-toprak vs. olduğu için; şehitliğin de türevleri olmuştur. Trafik kazasında hayatını kaybeden de şehit ilan edilmiş, maçlardan sonra çıkan kavgalarda hayatını kaybeden de şehit olduğu iddia edilebilmiştir. Bu yaklaşımlar, bir açıdan doğru; bir amaç uğruna hayatını ortaya koymak ise şehidlik, onlar şehit;……..şehidi, boşluğa ne koyarsak onun şehidi.

 

İslam olanlar için fark şu, ancak Allah’ın rızalığı uğruna hayatlarını kaybedenlerdir ‘şehid’.

 

Geçen hafta birinci sıralardaki gündemlerin sonlarına sıkıştırılan bir haber her gün haberlerde yer aldı. Başbakanın isteği üzerine Türkiye’de olmayan(?) savaşın şehitleri için ailelerine yeni ayrıcalıklar sağlanması düşünülüyor. Ayrıca şehit ve ailelerinin çerçevesi de genişletilerek çatışmada ve şehirdeki bombalama olaylarında hayatını kaybeden sivillerin de asker yakınları gibi bu tanınan haklardan faydalanması sağlanacak. Bu ayrıcalıklar arasında, eskiden aileden biri memur olarak alınırken bu sayı iki kişiye çıkarılacak. Şehit ailelerinin bu konulardaki bürokraside yaşadıkları sıkıntılar azaltılacak gibi…..

 

İslami değerlerin bir eseri olan şehidliğin getirildiği durum çok çelişkili. Daha dün Çanakkale muharebesi sonucu hayatlarını kaybedenler anılırken televizyonlarda gösterilen filmlerde, çizgi filmlerde Osmanlıdan geriye kalan toprak parçasını korumak için bütün bir beden olarak işgalcileri karşı mücadele eden Kürd, Türk, Arap ayırımsız şehid idi, bu günün iktidarı için. Aynı dedelerin torunları, bu günün gençleri; bir ülkenin sınırları içinde yaşayan gençler, inkar edilen savaşta devletin üniforması içinde öldüğü zaman şehit, karşısındaki bu ülkenin delikanlısı ise terörist.

 

İktidar kürd sorununu anlaşılan bu şekilde çözmeye karar vermiş. 6 ay önce başbakan Kürd ve Türk annelerine seslenip çocuklarına sahip çıkmalarını istemişti. O zaman bu seslenişin aslında kürd annelerine bir çağrı olduğunu ‘Kürd ve Türk anneleri’ ifadesinin sadece bir cümlenin genele hitap hissi vermesi için konuşmaya iliştirildiğini düşünmüştük. Başbakan bunun bu şekilde yeterince anlaşılmadığını düşünmüş olmalı ki, daha açık bir şekilde dağdaki gençlerin annelerine ‘Kürd anneleri size sesleniyorum. Çocuklarınıza sahip çıkın’ diyor.

 

Başbakanın yaptığı Kürd annelerine yapılan bu çağrı, en hafif tabirle insafsızca yapılan bir tespit ve çağrıdır. Bu çağrının sağlaması yapıldığında, bu mu denmek isteniyor? Annelerin isteğiyle dağlara gidilmiş, anneler isterse ateş durur. Buna inanıyorlarsa bu demektir ki devletin başındakiler bu ülkenin tarihinden, siyasetinden, toplumun yapısından bi haberler ya da yalanlarla inşa edilmiş bir senaryoya çözüm üretmeye çalışıyorlar.

 

Kürd annelerinin ne durumda olduğunu daha doğrusu Kürd meselesinin bu anneleri ne duruma düşürdüğünü düşünmeleri için birkaç cümle sarf etmek istiyorum. Hiçbir Kürd annesi çocuklarının dağa çıkmasını istememiştir. Aksine Kürd oldukları için annelerimiz, öylesine mağduriyetler yaşamışlardır ki, kendileri doğru dürüst Türkçe bilmedikleri halde çocuklarının çok iyi Türkçe konuşması için ellerinden geleni yapmışlardır. Her anne gibi kendisinin yaşadığı sıkıntıları çocuklarının çekmesini istemez, Kürd anneler. Hastanede Türkçe bilmediği için zorlanmasını istemez, okulda öğretmenin anlattıklarını anlamasını ister, çünkü Kürt annesi de çocuğunun büyük adam(?) olmasını ister, bütün anneler gibi.

 

Milliyetçi yönetimler öylesine sıkboğaz etmiştir ki Kürd annesini, devlete güç yetiremediği için Kürdlüğünden nefret etmesini sağlamıştır. Eğer Kürd olmasaydı bunlara maruz kalmazdı! Sonunda öylesine bir duruma gelmişti ki, Kürd anneler çocuklarının Kürtçe konuşmasını istememeye başladılar, tuhaf bir haleti ruhiyeyle birbirlerine, çocuklarının Kürtçe konuşamamasını iftiharla anlatmaya başlamışlardı. İnsanın yapısı gereği; Kürd annesi de içinde yaşadığı şartlar için bir çözüm üretmek zorundaydı. Yaşadıklarına karşı geliştireceği tepki; ya isyan olup direnmek, ya da zalimine gönül vermek, olacaktı. Hemen hemen bütün anneler çocuklarının refahı(?) için ikinci yolu seçtiler ve çocuklarının her geçen gün biraz daha Türkleşmesi için ellerinden geleni yaptılar!

 

Ama çocukların bazıları direnmeyi tercih etmişti. Kısacası şimdi oluşmuş kutuplardan biri olmayı; Kürd olmanın bir tercih değil bir kader olduğunu, bundan utanılmaması gerektiğini bütün insanlar için olan hak ve özgürlüklerin Kürdler için de olması gerektiğini yüksek sesle söylemeyi tercih ettiler. Bunun için kavgaya tutuştular. Bunlar olurken hiçbir Kürd annesi, bu olayların olmasını istemiyordu, çünkü çocuklarının canının yanmasına hiçbir annenin yüreği dayanmaz. Eğer şimdi meydanlarda anneler haklar için yürüyorsa; inanıyorum ki, bir evladını-yakınını kaybetmiştir. Daha çok kayıp vermemek için, Kürt anneler hayatta olan canları(evlatları) da ölmesin diye meydanlarda.

 

Yukarıda anlattıklarım PKK’yi tasvip ettiğim anlamına gelmez, ama bir halkı yıllarca sıkıştırır yok sayarsanız, haklı çıkış noktasının mutlaka mükemmel bir harekete dönüşmesini beklemek hayalperestlik olur. Sorunun çözümü için hakkın teslim edilmesi gerekir. Bir halkın varlığı tanınır ve hakları teslim edilirse bu halk da mücadele yöntemini, siyaset etme yöntemlerini geliştirecektir. Zamanla olgunlaşacaktır.

 

Seçim öncesi sertleşmeye başlayan iktidarın tutumu, genel olarak seçim gerginliğine bağlanıyordu, iktidardan umutlu olanlar tarafından. Ama öyle olmadı. Başbakan Türk ilan ettiği askerlerin annelerine biraz daha sus payı, Kürt annelerine de tembihte (veya tehdit çünkü KCK operasyonlarından, Roboski katliamında 34 çocuk ve gencin öldürülmesinden sonra geliyor bu tembih) bulunarak çözmeye karar vermiş, Kürd sorununu.

 

Yaşanan bir sorunu çözmenin ilk şartı sorunu doğru ve dürüst bir şekilde ortaya koyup kabul etmektir. Ondan sonra samimiyetle adımlar birbirini kovalayacaktır.

 

İktidarın yaptığı; devlet siperlerinde ölenleri ve şehirde sorunun yaygınlaşması sonucu hayatını kaybedenleri ve yakınlarını da içine alan bir karşı cepheyi genişleterek kendi politikalarına desteği artırmak çabasıdır. Devlet imkanlarını bu kesimlere dağıtarak desteklerini almakla beraber, savaşın fiili-gönüllü taraftarlarına dönüştürmek istiyor, adı konulmamış kirli savaşın mağdurlarını. Dağdaki gençler ve şehirdeki: kutsal devlet inancını benimsemeyenler için ise, anlaşılan odur ki, tek bir kader öngörülmüş, öldürülmek. Buna son delil; devlet erkanı, Pazar günü Türki cumhuriyetlerden gelen konuklarla İstanbul’un Eyüp semtinde Newrozu kutlarken, aynı gün için halkın kutlama talebini ret etmesidir. Reddin nedeni de ilginç; daha önceki yılların aksine bayramın mutlaka gününde kutlanması gerektiği.

 

İktidar belli bir kesimin desteğini devlet imkanları ile arkasına almak isterken, KCK ve Roboski’den sonra kendi gücünü ve karşısındaki Kürd muhalefetinin direncini ölçmek için bir vesile kılmıştır, Newrozu.

 

Sonuç, yine iktidar kavgasında hayatını kaybeden ve kaybedecek olan biz halkın çocukları ve anneleri.  

 

ufkumuz.com

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.