1. YAZARLAR

  2. Selahattin Çelik

  3. Savaşan biz, karar sahibi onlar
Selahattin Çelik

Selahattin Çelik

rudaw-turkish
Yazarın Tüm Yazıları >

Savaşan biz, karar sahibi onlar

A+A-

ABD ve Türkiye, Suriyeli “liberal” muhaliflerin “eğitim ve donanım”ı programında anlaştıklarını duyurdular. Egemen kanıya göre onlar DAIŞ’e karşı savaşacaklar.

 

Projenin başarı şansı var mıdır? Çünkü çok sayıda Cihadi ve İslami örgüt vardır ve kimin eli kimin cebinde belli değildir. Militanlar rahatlıkla saf değiştiriyorlar. Projenin belkemiği olan Özgür Suriye Ordusu güç sıralamasında çok gerilerde duruyor.

 

Diyelim ki proje, DAIŞ’e karşı yapılacak bir kara operasyonunun hazırlığı. Neden Türkiye, Suudi Arabistan ve diğerleri, Şam ve Tahran’ın elini güçlendirecek bir projede yer alsınlar ki?

 

Türkiye’nin başından beri iddiası şu; plan Şam rejimine karşı da işleyecek. O durumda Şam ve Tahran’ın tepkisi ne olacak? Bu, bölgedeki çelişkilerin ve gerginliğin daha artması demek değil midir?

 

Ankara pozisyon mu değiştirdi? Okuyucunun dikkatini çekmiştir belki; DAIŞ’in elinden “özgür kılınmalarından” sonra, Musul Türk Konsolosluğu memurları ilk defa konuşmaya başladılar, hem de üst telden DAIŞ’i lanetleyerek. Ayrıca Kobani olayında, Türkiye’nin olumsuz tutumunu biliyoruz, ama varılan sonuçta olumsuz ya da olumlu katkıları var mıdır; onu henüz bilmiyoruz. Ve nihayet Süleyman Şah Operasyonu’nda PYD’nin sessizliği ve olabilir ki katkısı... Bunların tümü anlamlı değil midir?

 

Bilindiği gibi, Türkiye başından beri şartlarını koyarak, Suriye olayında ABD politikasının önünü tıkıyordu. Ama Türkiye, Irak ve Suriye’de artan İran etkisinden rahatsız. DAIŞ ilişkisinden dolayı uluslararası görünümü hiç de iyi değil. Onun tersine, PYD’nin yıldızı parlıyor... Neticede Türkiye’nin aceleci davranması için nedenler çoktur.

 

Yeni durum Rojava için neler söylüyor?

 

Kobani olayı döneminde pek çok yeni parametre oluştu. PYD ile Batı güçler arasında ittifak değilse de zorunlu bir ilişki/dayanışma oluştu. Ve uluslararası camianın sempatisi. Bunlar, PYD’yi yeni bir tutum almaya zorluyor.

 

PYD ile Özgür Suriye Ordusu’nun bazı grupları arasında ilişki ve dayanışma gelişti. Bu bir değişiklik midir? Eğer cevap evet ise, PYD Şam ve Tahran’dan ne kadar uzaklaşmıştır? Onların tepkisi ne olacaktır? Son idamlar öylesi bir tepki midir?

 

Kobani’de YPG ile peşmergelerin dayanışma ve kardeşliği temel tuttu. Neden bu diğer cephelerde de devam etmesin? Peşmergenin de adı geçen projeden yararlanacağına dair haberler vardır. Doğru ise, PYD’yi nasıl etkileyecektir?

 

Tüm bilinmezliklere rağmen şu sonuç ve uyarıya ulaşmak mümkün: Türkiye’de iktidarın dini saplantıları olabilir, ama o, devlet çıkarlarını yansıtan geleneksel politikayı sürdürüyor. Türkiye, ABD’ye mahkumdur. ABD de kolay kolay ondan vazgeçmez. Türkiye’nin bir özelliği; prensibe değil ama kazanan ata oynuyor.

 

Tarih en büyük öğretmendir. İkinci Dünya Savaşı’nda Türkiye, Almanya ile müttefikler arasında kaç kere taraf değiştirdi, baktı Almanya kaybedecek ona karşı savaş kararı bile aldı. Sonuçta Hatay’ı aldı, NATO’ya girdi ve köle Kürdistan’ın garantörü oldu.

 

Türkiye hep o Türkiye’dir. Süleyman Şah Operasyonu’nda muhtemelen PYD ile ilişki kurmuşlar, fakat bir selam uğruna neden öyle keyiften uçuyoruz ki? Sözkonusu türbedeki kemikler insana mı, hayvana mı ait? İnsana ait olsa bile, adı geçen kişiye ait olduğunu dair DNA testi mi yapılmış? Ki o test mümkün değildir.

 

Diyelim ki tüm iddia doğrudur, madem ki onlar ataları için o kadar duyarlılar, bize ne oluyor? Kasaplar Deresi’ni ne çabuk unuttuk. Hani Şeyh Said ve Seyit Rıza’nın kemiklerini bulma duyarlılığımız? Ne kadar saf bir halkız! Daha bir ay geçmeden Kobani’ye yapılanları unutmaya başladık. Aman Allahım! İçimizdeki uşak zihniyeti ne kadar da güçlü!

 

İran; dost mu, düşman mı?

 

Ortadoğu olaylarında İran’ın gündemini ve rolünü artık iyi biliyoruz. Tahran Şii dünyasının Kabesi olmak istiyor, ama merkezinde Fars milliyetçi çıkarları olmak üzere. İran her aracı gözükara bir şekilde kullanarak o stratejiyi yürütüyor.

 

Ortak sınırlarından dolayı İran için en önde olan Irak karakoludur. 1980-1988 İran-Irak savaşının acıları ve dersleri halen tazedir. Sunni Araplar’ın/DAIŞ’in komşuluğundan İran’ın ödü kopuyor. İran çok iyi biliyor ki öylesi bir savaşta diğer Sunni Arap devletleri tüm güçleriyle DAIŞ’i destekleyeceklerdir. Tehlikenin önüne geçmenin yolu, Şii Arap ve Kürt duvarıdır.

 

Fakat İran’ın Irak ve Kürdistan ilgisi bu güvenlik endişesini çok aşıyor. İran Şii stratejisi kapsamında da Bağdat’ı koruyor. Ki 2010 yılından beridir Tahran, Bağdat’ı fiilen yönetiyor. Bugün isimleriyle hep karşılaştığımız sözde “gönüllü savunma güçleri” olan Şii milisleri, bu etkinin piçidirler.

 

Tahran’ın Kürtler’in birliğinden ödü kopuyor. Bağdat’ın Kürtler’e karşı takındığı tutumun arkasında doğrudan doğruya Tahran’ın parmağını aramamız gerekir.

 

Kürtler’in İran’la olan ilişkileri iki tarafın çıkarlarını gözeten bir ilişki değildir. İlişkiler İran’ın çıkarlarına göre yürüyor. Ki Irak’ın bugünkü çıkmaz durumunun yaratılmasında başından beri İran’ın ciddi rolü vardır ve İran politikasının İslam, barış ve devrimcilik ya da emperyalizme karşı olmakla bir alakasının olmadığının iyi bilinmesi gerekir. O, şoven, askeri, müdahaleci ve ortalığı karıştırıcı bir politika yürütüyor.

 

Bu bir İran komplosu değil midir?

 

Son günlerde karşılaştığımız olaylar, İran’ın vurgulanan politikasından ayrı görülemezler. Bağdat politik nedenlerle petrol sorununu yaratıyor. Diyeceksiniz ki o ne antlaşmadır ki biz toprağımızın kanınının %83’ünü kendi elimizle Bağdat’a teslim ediyoruz. Daha çok geç olmadan, herşeyi göze alarak o tersliği tümden düzeltmek için adım atmanın zamanı değil midir?

 

Önderlerimiz sık sık, “Kerkük dahil sınırları kanla çizdiklerini” söylüyorlar. O zaman Kerkük’te Şii milislerin varlığı ne anlama geliyor? YNK yöneticileri merasimle o gücün komutanını karşılıyorlar. Adam sakınmadan konuşuyor; YNK’yi kastederek, “Peşmerge ile ilişkilerimiz iyidir”, Kürdistan’ı da dahil ederek, “Irak’ta istediğim yere giderim” diyor.

 

Milisler YNK’nin etkin olduğu bölgelerde aktifler. Sanki o milisler İran’ın yönlendirmesiyle anlaşmalı olarak Kürdistan toprağında dolaşıyorlar. Zaten İran askerleri ne zaman isterlerse YNK bölgesinden Kürdistan toprağını çiğniyorlar, ki son dönemlerde tehdit niteliğinde bu türlü ihlal ve tutuklama olaylarına şahit olduk.

 

Barzani’nin tepkisi ve Kerkük ziyareti bu nedenlerleydi ve yerindedir. Diğer bir ilginçlik; Şii milis komutanını karşılamada bir eksikliğe yer vermeyenlerin birçoğu, nedense Barzani’yi karşılamayı unutuyorlardı.

 

Diğer bir tehlike; Kürtler’in petrol parasına her vesileyle el koyan Bağdat, onunla Şii milisler dışında Kakayi ve Ezidi olanlar da dahil Kürtler’den birlikler kuruyor. Ezidi milis sorumlusunun demecini izledim, utanmadan ısrarla “Hewler”, “Bağdat” ve “biz” diyordu. Sahi, köy korucularına neden tepki gösteriyoruz?

 

İran’ın politikasına zemin yaratan, Kürt partileri arasındaki bir türlü giderilemeyen çelişkilerdir. Tahran, Hewler’i Kurdistan’ın tek egemeni olarak kabul etmiyor, kasıtlı ve kurnazca Süleymaniye ve Hewler diyor. Sanki onlar, Hewler’in onayı ve haberi olmadan birtakım konularda anlaşmışlar.

 

DAIŞ tehlikesinden dolayı, iki Kürt otoritesi arasındaki muhafaza edilen çelişkilerin yarattığı tehlike ve ondan da büyük İran’ın oluşturduğu tehdit yeteri kadar görülmüyor. Fakat İran’ın ihlalleri nettir ve acil bir şekilde önlem almayı gerektirmektedir. Bu tehlikeyi, DAIŞ’e karşı dayanışma adına gözardı edemeyiz.

 

İlişki ve ittifaklar, dayanışmayı ve içişlerine karışmamayı gerektiriyor. Ama İran öyle yapmıyor, Kürtlere yarardan fazla zarar veriyor, Kürtler’in kuyusunu kazıyor. Sanki İran eliyle sahnelenen ve bazı Kürt güçlerinin de kullanıldığı bir komplo sergileniyor. İran’a alet olanlar utanmalıdır. Onlar unutmamalıdır ki İran’la asla kazanamazlar. Kalıcı kazanımın bir tek yolu Kürt dayanışmasıdır.

 

Kendimizi boşuna mı yoruyoruz? Olabilir ki zihnimizi yorduğumuz sorunlar, hiç de o bayların umurunda değil. Olabilir ki onlar için birşey ifade eden Kürdistan değil, ama ailevi ve yöresel çıkarlardır. Yoksa bu tarihi günlerde, iç birlik ve dayanışmayı inşa etme yerine, kalleşlikleri ünlü o başkentler arasında dolanıp durmazlardı.


 

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.