'Sana neyi infak edeceklerini sorarlar...'
Sana neyi infak edeceklerini sorarlar... (1)
Günümüzde hidayete eren birisi için Bir görsen baştan aşağı değişmiş; sakal bırakmış, cübbe ve sarık giymiş, saçının telini göstermiyor, kadınların elini sıkmıyor, haremlik selamlık uyguluyor vs. dendiğini çok duymuş ve görmüşsünüzdür.
Demek hiyadet coşkusu böyle yaşanıyor.
Vatandaş müzikle uğraşıyorsa muziği, sinemayla uğraşıyorsa sinemayı, tiyatroyla uğraşıyorsa tiyatroyu ve dahi her ne şeyle uğraşıyorsa onu bırakıyor. Bunların hepsini cahiliye dönemim diyerek kestirip atıyor. İçki, zina, kumar vs.yi anlarım da bunları niye bırakırlar hala anlayabilmiş değilim. Öteden beri bu işte bir terslik var diye düşünmüşümdür
Hatta okulunu bırakıp bir mollanın önünde emsile bina maksut, avamil (Arapça) öğrenmeyi hayatının gayesi haline getirenler bile oluyor. Onca eğitimini bir çırpıda sıfırlayıp, bir medrese mollasının önünde hayata yeniden başlayanlar oluyor. Tabi Bizim oğlan bina okur döner döner bir daha okur hesabı bunun da bir türlü sonu gelmiyor. İlkokul, ortaokul, lise, üniversite yıllarında aldığı eğitimi aşağılamaya başlıyor. Halbuki bu yıllar çok önemli Aksi halde örneğin kompozisyon, anlatım sanatları, alıntı, parağraf vs. nedir bilmeyen bir adamın, bırakın Kuranı, okuduğu herhangi bir metni bile anlaması zordur. O mollaların çoğu bunları bilmez. Döner döner nasara yensuru okurlar. Bunu da bir şey zannederler
İşin bu tarafına fazla girmeden asıl meseleden gidelim. Zaten bu dini dünyanın sorunları neresinden tutsanız elinizde kalır ya, neyse
Acaba diyorum neden?
Hidayet coşkusunu neden onlarda buluyorlar?
Oysa açın hayatus-sahabe kitaplarını okuyun. Orada onlarca sahabenin hidayete eriş hikayesini okuyacaksanız. Oralarda genellikle manzara şudur: Hidayete erdi malını dağıttı Hidayete erdi artık bir daha asla yalnız yemek yemedi Kapı kapı dolaşıp bütün borçlarını ödedi, helallik diledi Ömrünün sonuna kadar elinden ve dilinden kimsenin zarar gördüğü görülmedi
Aradaki farkı fark ediyor musunuz?
Şahsen şu ana kadar onca hidayete eren zengin gördüm fakat hidayet coşkusunu malını dağıtmada gören bir tek muhtedi zengin görmedim.
Nasıl oluyor?
Bunlar sahabenin girdiği dine girmiyorlar mı?
Sahabenin okuduğu Kuranı okumuyorlar mı?
Yoksa din aynı da din anlayışı mı farklı?
***
Besbelli ki din anlayışı farklı.
İslam, sahabenin ilk önce eşyaya, varlığa, mala, mülke bakışını değiştiriyordu. Lehul-mülk (Mülk Allahındır) anlayışına ulaşıyor, kendini mülk karşısında emanetçi olarak görüyor, Bu benim demekten haya etmeye başlıyordu. Üzerinde fazla mal ve mülk bulundurmayı yük hatta ateş olarak görmeye başlıyordu. Bundan bir an önce kurtulması gerektiğini düşünüyor ve ilk iş olarak malını mülkünü dağıtıyordu.
İslam, sahabenin ilk önce insana bakışını değiştiriyordu. Tüm insanları erkek olsun kadın olsun kendi hemcinsleri olarak görüyor, aradaki tüm statü farklılıkları gözünde küçülüyordu. Üstünlük takva iledir anlayışını benimsiyor ve mala ve mülke dayalı üstünlük kasıntılarından kurtuluyordu. Zihninde altın, gümüş, dinar ve dirhem değer olmaktan çıkıyordu. İnsana başka bir pencereden bakmaya başlıyordu.
İlk ve en önce eşyaya, varlığa ve insana yaklaşımı, perspektifi ve felsefesi değişiyordu. Bu farklı bakış derhal amellerine yansıyor ve başka bir insan ortaya çıkıyordu.
Oysa mevcut din anlayışı yüzünden, zamane hidayete ermelerinde, muhtedinin varlığa, insana ve eşyaya bakışında esastan bir değişiklik olmuyor. Şeklen kimlik ve ritüel değiştiriyor. Bir kamptan öbür kampa, bir mahalleden öbür mahalleye geçiyor. Varlığa ve insana özellikle de eşyaya; altına, gümüşe, toprağa, servete, mala, mülke, dinara, dirheme, dolara, euroya, paraya bakışı aynı
Sahabenin nasıl olup ta öyle olduğunu anlamak istiyorsak, önce Kuranın onları nereden alıp nereye getirdiğine bakmamız lazım.
Bakın, Kuran 23 yıllık süreç içinde varlığa, eşyaya, mala ve mülke bakışı nasıl değiştirmiş. Nüzul sırasına göre izini sürelim
***
İlk olarak Mekkeye hükmeden tefeci bezirganlara zenginlik, mal ve mülk noktasında sarsıcı eleştiriler yöneltildiğini görüyoruz. İlk inen surelerin hepsinde de bu var
Ebu Cehile (karakterine) : Küstahça azgınlık ediyor. Kendisini dev aynasında görüyor. Zira Rabbinedir dönüş Kulunu içtenlikle yönelirken engellemeye kalkıyor. Onu alnından tutup sürükleyeceğiz, o ar damarı çatlamış alnından O zaman çağırsın meclisini, biz de çağıracağız zebanileri (Alak; 96/6-19).
Umeyye bin Halefe (karakterine) : Çokça yemin eden aşağılık adi, küçük gören, dedikoducu, iyiliği engelleyen, günahkar, zorba, kaba saba asalak Zenginliğine zenginlik katmış da ne olmuş? (Kalem; 68/10-14).
Velid bin Muğireye (karakterine): Bana bırak doğarken yapayalnız olan o adamı Zenginliğine zenginlik kattığım, etrafında dolanıp duran oğullarıyla önüne alabildiğine geniş imkânlar serdiğim o adamı Hala gözü doymuyor; verdiğimden daha fazlasını istiyor . (Müddesir; 74/11-14).
Kabe Çetesine (rolüne/misyonuna): Nimet azgını o inkarcıları bana bırak ve onlara biraz mühlet ver. Biz de onlar için hazırlanmış kelepçeler ve ateş var. Boğaza düğümlenecek bir yiyecek var. (Müzzemmil; 73/11-13)
Ebu Lehebe (rolüne/misyonuna): Kahrolsun Ebu Lehep iktidarı; kahrolsun!
Zenginlik ve iktidar onu kurtaramayacak!
O kıpkızıl bir ateşe atılacak!
Çenesi düşük karısı da yanında olacak!
Gerdanında fitillisinden bir de ip olacak! (Leheb; 111;1-5)
(Karakter/rol/misyon notu koymamın sebebi bunların benzerinin bugünde devam ettiğini, ayetlerin yönünün yaşayan karakter, rol ve misyonlara yönelik olduğunu ihsas ettirmek içindir.)
Alak, Kalem, Müddesir, Müzzemmil ve Leheb gibi ilk inen bu beş surede görüldüğü gibi, hareket, Kâbe çetesine ve Mekkede kurdukları düzene (yedâ) karşı öfke patlamasıyla ve kahrolsun, yıkılsın, kurusun haykırışlarıyla başlıyor.
Çünkü bunlar Kabenin etrafında oligarşi (yeda) oluşturmuşlar, Allah, Kabe ve din istismarı yaparak şehri sömürüyorlardı. Kabeye gelen hediyeleri iç ediyorlar, onunla kervanlar kuruyorlar, zenginliklerine zenginlik katıyorlardı. Muhtaç Mekkelilere faizle borç veriyorlar, borçlarını ödeyemeyenlerin erkeklerini köleleştiriyorlar, kadınlarını da açtıkları lüks genelevlerinde çalıştırıyorlardı. Mekkeliler de büyüyünce bunların eline düşmesin diye daha doğar doğmaz kız çocuklarını diri diri toprağa gömüyordu.
Kuran işe işte buradan başladı. Peygamberimiz yalın kılıç meydana atılarak bu kokuşmuş, iğrenç düzene meydana okudu. Bu ses Mekkede büyük yankı uyandırdı. Kabilesizler, korumasızlar, kimsesizler, köleler, kadınlar, zayıflar, düşmüşler, özellikle ezilenler bu sesin etrafında hızla toplanmaya başladı.
Bir taraftan da aynı sure içinde Peygamberimize şöyle dendiğini görüyoruz: Pisliğe (ahlaksızlığa, hırsızlığa, yolsuzluğa, istismara, kokuşmuşluğa) bulaşma! Servet yığma hayallerine kapılma! Daima Rabbinle birlikte ol ve güçlüklere göğüs ger... (Müddessir; 74/5-7).
Keza Kuranın iniş sırasına göre ilk anlattığı kıssa ne biliyor musunuz? Bahçe sahipleri kıssası Hani yoksula vermeyelim diye erkenden bahçelerine/bağlarına ürünü toplamak için giden ve fakat geldiklerinde bahçelerinin afetle yerle bir olduğunu gören iki kişinin kıssası (Kalem; 68/17-32) Peki yine iniş sırasına göre ikinci kıssa ne biliyor musunuz? Salihin devesi kıssası Hani herkese (kamuya) ait olmayı ifade eden Allahın devesine (Nagatallah) dokunmamayı, bunları talan etmemeyi, bunlar üzerinden mal ve servet yığmamayı ifade eden Salihin devesi kıssası (Şems; 91/11-15)
Kıssa anlatımında bile ilk bu konuya öncelik verilmiş
Neden?
Çünkü Kuran ilk olarak muhataplarının eşyaya, mala, mülke bakışını değiştirmek istiyor!
Çünkü Kuran Rablik, ilahlık, tanrılık meselesini bunlarla ilişkili görüyor. Bu açıdan Kuranın Allah dediği şey sırf teolojik, zihni, soyut, felsefi bir fenomen değildir. Tamamen praxis yani pratik, eyleme, amele, hayata, sokağa dönük yüzü vardır. Mümin insanda hayatın akışı içinde varoluş, oluş, arayış, tavır alış, duruş, cephe açış olarak ifadesini bulur. Bu nedenle içinde tarihin, insanın, hayatın ve tabiatın sesi gelmeyen Allah ve din söylemlerinin içi boş ve koftur.
Çünkü Kuran Rabbin, tabiatın, yerin, göğün, suyun, toprağın, buralardan rızık çıkaranın, doyuranın, besleyenin, bütün mülkün sahibinin Allah olduğunu ısrarla hatırlatıyor. Kimi insanların kalkıp da bunlardan istif ederek öteki insanlar üzerinde rızık verici konuma gelmelerini, bundan kendilerine pay çıkararak adeta Rezzâkcık pozlarına bürünmelerini şiddetle reddediyor. Firavun ne diyordu? En büyük Rabbiniz benim! Yani rızık veren, maaş veren, topraklarımda, sulama kanallarımda, her yana yayılmış mülkümde (ülkemde) sizi çalıştıran, doyuran, besleyen benim İlginçtir nüzul sırasına göre tarihten ilk örnek verilen kişi de yine Firavun (Müddessir; 74/15-16) Bu noktada Rabbimiz Allah demenin ne demeye geldiğini düşünün artık
***
Yine ilk inen surelerden dördü; Allah (Kabe) namına toplanan yardımları iç edip insanlara vermemek demek olan Maun, şehir demek olan Beled, zenginlik yarışı, biriktirme, çoğaltma demek olan Tekâsür, tanyeri demek olan Fecr sureleridir. Bu surelere bu açıdan baktığınızda da adeta çarpılır ve sarsılırsınız.
Maun suresinde dinin afyon yüzü deşifre edilir. Gerçek din ile sahte din, gerçek dindarlıkla sahte dindarlık arasındaki farkın ne olduğu açıklanır. Esas ölçünün yine mala mülke bakışta toplandığını görürüz. Buna göre dinin afyon yüzü, birkaç şekli ritüel ile insanları aldatır. Hacılara su vermek, Kabenin örtüsünü değiştirmek, namaz (salat) kılmak gibi gösterişlerle halkın malını ve mülkünü alır fakat yetimi, yoksulu gözetmez. Bunları yoksullar ve kimsesizler için değil; kendini zengin etmek için kullanır. İşte bu dinin afyon yüzü olup Ebu Cehilin veya Yeda Ebu Lehebin dinidir. Bunların yaptığı, dini yalanlamak yani din ile aldatmak, gösteriş, riya ve sahtekarlıktır. (Maun; 107/1-7) Oysa gerçek hayat dini olan İslam, işte böylesi halkı afyonlayan tapınak dinlerini deşifre etmek için gelmiştir. Onun için söylemi din formundadır. Gerçekte ise o dinlerden bir din hatta öteki dinlere dendiği anlamda bir din değildir
Beled suresi, insanlara sarp yokuşa çıkmak gibi zor gelen şeylerin ne olduğunu açıklar. Bunların ne olduğuna baktığımızda yine mal ve mülkün ölçü olarak konduğunu görürüz:
İnsan kendisine hiç kimse güç yetiremez mi sanıyor?
Sadece harcadıklarım yedi sülâleme yeter diye böbürleniyor.
Kimsenin kendini görmediğini mi sanıyor?
Biz insana iki göz vermedik mi?
Bir dili ve iki dudağı yok mu onun?
Ona yürüyeceği iki yol gösterdik.
Fakat o zor olana yanaşmadı.
Bilir misin, nedir zor olan?
Bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmak
Zor zamanda vermek
Öksüzün başını okşamak
Düşmüşün elinden tutmak
İman etmek, göçlüklere göğüs gerip acıları paylaşmak; sevgi ve merhamet yumağı olmak. (Beled; 90/5-17)
Tekâsür suresi ise zenginlik yarışı, biriktirme, mal ve mülk hırsının hayatı nasıl bir cehenneme çevireceğini hatırlatır ve çağları aşıp gelen evrensel mesajlar verir. Sanki bugünkü küresel krizi haber veriyor sanırsınız. Şifreciler biraz da bunlara kafa yorsalar çok iyi ederler. Dinleyin:
Bir zenginlik yarışıdır oyalanıp duruyorsunuz.
Mezarlarınıza girinceye kadar süren bir oyun ve oynaş
Fakat hayır! Yakında bileceksiniz.
Fazla uzak değil; çok yakında bileceksiniz.
Evet, daha derinden bakabilseydiniz,
Ateşe yuvarlanmakta olduğunuzu görürdünüz.
Kendi gözlerinizle onu apaçık göreceksiniz. (Tekâsür; 1-7)
Yani: 1- Uhrevî açıdan: Bu aç gözlülüğün, zenginlik yarışının, mal mülk hırsının, sizi ateşe (cahîm) yuvarlamakta olduğunu bizzat içine girerek ahirette göreceksiniz 2- Dünyevî açıdan: Bu aç gözlülüğün, zenginlik yarışının, mal mülk hırsının, hayatı çekilmez hale getiren bir ihtiras yarışına, çalma, çırpma, alıp satma dışında hiçbir insani değerin kalmadığı vahşi bir pazara dönüştürdüğünü, kendi ellerinizle yarattığınız bir kaosun, krizin ve ateş çemberinin (cahîm) içine yuvarlanmakta olduğunuzu bizzat yaşayarak dünyada göreceksiniz...
Öyle ya seyirlik değeriniz yoksa, piyasa da fiyatınız yoksa, para dışında hiçbir geçer akçe kalmamışsa, insanlara zengin olup olmadıklarına göre bakılıyorsa, yegane ölçü bu olmuşsa, bilin ki, eski çağların verimlilik, başarı, altın ve gümüş (sahte) tanrısı Mammon geri gelmiş, dünyaya o hakim olmuş demektir. Kapitalizm dediğiniz bundan başka bir şey midir!
Mammondan başta tanrı, paradan başka değer yoktur diyorsanız kelime-i şehadet getirip bu dine girmişsiniz demektir. Artık her işe onun adıyla başlarsınız. Her şeye Kaç lira, fiyatı ne? diye sorarsınız. Bunun fiyatı yok, bu para ile ölçülmez derseniz Mammonu inkar ediyorsunuz demektir. İşte Kuran önce bunun yapılmasını istiyor. Çünkü satılık meta olmaktan ancak böyle kurtulursunuz. İnsanlık erdemine ancak böyle ulaşabilirsiniz. Zira insan diye satılık olmayana denir, öyle değil mi?
Fecr suresinde ise eşyaya, mala, mülke bakışı değiştirme yönünde şu uyarıları görürüz:
İnsanoğlu Rabbi onu ne zaman imtihan edip de kendisine cömertçe verse Rabbim bana cömertçe verdi der.
Fakat ne zaman da sınayıp rızkını daraltsa Rabbim bana ihanet etti der.
Hayır! Bilakis asıl siz öksüze vermiyorsunuz.
Birbirinizi yoksulu doyurmaya teşvik etmiyorsunuz.
Her şeye açgözlülükle saldırıyorsunuz.
Mala mülke gözünüz doymuyor; yığdıkça da seviyorsunuz (Fecr; 89/15-20)
Yani: Şu insanoğlu ne kadar garip? Nimet içinde yüzerken Allahın eli geniş, veriyor işte.. diyerek Allahı emrine amade bir hazine sanır. Sıkıntıya girince de Nerede bu Allah? Bu nasıl ilâhî adalet? diye şikayetlenmeye başlar iki durumun da zorluklardan geçerek kendini kanıtlama (imtihan) olduğunu anlamaz. İlk durumda şükredip bu nimeti başkalarıyla paylaşmak yerine, Rabbim beni tercih etti diyerek kendini ayrıcalıklı zanneder. Diğer durumda ise sıkıntıyı ve zorluğu ilahi adaletsizliğin kanıtı olarak görür
Mekke dönemi ayetlerinin ruhunu yansıtan bu tür örnekler çoktur.
Görüldüğü gibi bu tür ayetlerle Mekke dönemi boyunca mal ve mülk konusunda esaslı bir bilinç aşılanıyor, bakış açısı veriliyor, perspektif oluşturuluyor. Hemen her Mekkî surede buna benzer eşyaya, mala ve mülke bakışı değiştirici, bilinç aşılayıcı ayetler var.Tek tek inceledim. Fazla uzamasın, bu örnekler sanırım yeter
Öte yandan ilk Mekkî surelerden itibaren giderek artan bir vurguyla Muminlere vererek arınma (tezkiye/zekat) çağrıları yapılır. Bir taraftan mal ve mülk yığanlar eleştirilir, diğer yandan yeni kurulacak toplumun fertleri olacak olan Muminlere sürekli arınma çağrısı yapılır. Yani Eleştirdiklerinize dönüşmeyin. Siz biriktirmeyeceksiniz, yığmayacaksınız, vererek arınacaksınız. Sizin farkınız budur denmek istenir.
Böylece Medineye gelinir
(Devam edecek )
İhsan Eliaçık/haber10
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.