1. YAZARLAR

  2. Mehmet Taş

  3. Samimiyete Dair - 5
Mehmet Taş

Mehmet Taş

Yazarın Tüm Yazıları >

Samimiyete Dair - 5

A+A-

     Samimiyet, bir bakıma insanın iç dünyasıyla dış dünyasının bir bütünlük oluşturması, bir uyumluluk göstermesi demektir. Kişilik olarak her türlü çelişki ve ikilemlerden, parçalanmışlık ve bölünmüşlükten arınmak demektir. Bu yönüyle samimiyet; sağlıklı bir kişilik geliştirmek, sağlam bir irade oluşturmak, dengeli bir hayat sürdürmek anlamlarına gelmektedir. Samimiyet; gerek kendisi için, gerek aile ve çevresi için ve gerekse toplum için sorun olan değil, sorunlara çözüm olan, çözüm bulan kişi demektir.

     Samimiyet; kişinin hem kendisiyle, hem çevresiyle bir uyum içinde, barış içinde yaşaması demektir. Kişinin gerek kendisi ve gerekse çevresiyle bir uyum içinde olmasıyla kişiliğini gereği gibi geliştirebilir ve hem kendisine, hem de çevresine artı katkılarda bulunabilir. Yani verimli, üretken (gerek maddi olsun, gerekse manevi olsun) olabilir. Samimi insan itici değil, çekici olur! Samimi insan yıkıcı değil; yapıcı olur. Samim insan; nefret ettirici değil; sevindirici, müjde verici olur! Samimi insan tefrikacı değil; itttihadcı olur!...

     İslam nazarında samimiyetin apayrı bir yeri ve değeri vardır. Zira samimiyet; tefrikayı değil vahdeti tesis eder. Gerek kişinin iç dünyası yönüyle deruni dünyasında muazzam bir barış ortamını sağlarken; dış dünyası yönüyle de aynı sağlamlıkta bir barış ve güvenin tesisine, ilahi adaletin toplumsal hayatta tecellisine katkı sağlama imkânına sahip olur. İnsanın konumu ve sorumluluğu bakımından; Rabbine karşı kulluğu ve insanlar arasındaki ilişkileri bakımından nerede durduğunu ve nasıl durması gerektiğinin bilincinde olur.

     Samimiyet; sağlam karakterli bir insanın var olmasını sağladığı gibi, samimi insanların oluşturduğu toplum da sağlam yapılı bir toplum olur. Haliyle böyle bir toplumda; fertler arsındaki ilişkiler çıkar/menfaat ilişkisi değil, değer ilişkisi temelli olur. Böyle bir toplumdaki fertler arasında hasis bir “ben” duygusundan ziyade; bilinçli, onurlu bir ” biz” duygusu gelişir. İnsanlar arasındaki bağ, menfaat bağından öte; adalet temeli üzerinde gelişen, ilahi kıstasları yegâne ölçü olarak alan paylaşım bağı/ilişkisi olur.

     Ancak samimiyet sahibi olan kişilerin oluşturduğu toplumlarda millet bilinci, ümmet bilinci gelişebilir. Böyle bir toplumda toplumsal gelişme ve kalkınmadan söz edilebilinir. Böyle toplumların geleceklerine ümit ile bakması mümkün olabilir. Aksi halde samimiyetin rafa kaldırıldığı; bencilliğin kol gezdiği bir toplumun ne geleceğine ümit ile bakması ve ne de zamanın şartlarına bağlı olarak toplumsal kalkınma, gelişme ve birliğinin, huzur, mutluluk ve güvenin korunup geliştirilmesinden söz edilebilinir.

     “De ki; içinizdekini gizleseniz de, açığa vursanız da Allah onu bilir. Göklerdeki her şeyi, yerdeki her şeyi de bilir. Allah her şeye hakkıyla gücü yetendir.” (Al-i İmran 29)

     “Allah Teâlâ, sizin bedenlerinize ve yüzlerinize değil, kalplerinize bakar.” (Müslim)

     Samimiyet, aynı zamanda bir kalp meselesidir. Hayatın her alanında ve insanlar arası her türlü ilişkilerde işin çıkış yeri, mirengi noktası kalptir. Önce kalbin Rabbi ile gereği gibi bir bağ kurması/samimiyet içinde olması kaçınılmazdır. Eğer bir kimsenin kalbinde bir arıza, bir maraz var ise, Rabbi ile bir sorun yaşıyor ve ciddi manada bu sorunu giderici çabalara girişmiyor ise; o kişinin her türlü ilişki ve davranışlarında samimiyetten, sadakatten bahsetmek beyhudelik olur. Zira kalp, her türü hal ve hareketin yönetim ve kontrol merkezidir. Kalpteki kararın önemi; yapılan hal ve hareketin niyete hamladilmesidir. Niyette ise; sergilenen hal ve hareketlerin göze görünenden ziyade; görünenin ark-planı anlam kazanmaktadır. Bu nedenle Rabbimiz; hayatın akışında sergilenen pratiklerden daha fazla, içinde niyetleri barındıran kalp diyarına bakmaktadır.

     “Kalp bozuk olunca, bedenin işleri de hep bozuk olur.” (Beyhaki) Bu durumda insanın sergilediği pratiklerden ziyade; davranış ve ilişkinin temelinde yatan niyet önem kazanmaktadır. Niyetin samimi/halisane olması gerekir, çünkü birincil derecede önemli olan niyettir, ikincil derecede fiil önemlidir… Niyetin menbaı ise kalptir. Allah korkusunu ve sevgisini içinde barındıran, yeşerten kalp ile ancak insan insanlığını bulabilir. Ancak insan böyle bir kalbi sinesinde taşıdığı zaman gerçek manada kulluk bilinç, şuur ve mertebesinde olabilir. Kalbi istikrarsız bir seyir çizen, ikide bir yalpalayıp cehalet vadilerinde avare kalan; rahmanın pınarlarından kana, kana hayat bulamayan bedenin bütün işleri bozuk olmasın da nasıl olsun?...

     İslam, gerek insanlar arasındaki ilişkilerde ve gerekse kul-rab ilişkilerinin her türlüsünde samimiyeti en temel ölçü olarak almaktadır. Ki kulun hem kendisini, hem çevresinde bulunan insanları ve hem de Rabbini ve rabbine karşı sorumluluklarını bilsin. Ayrıca insanlarla olan bütün ilişkilerinde bu ölçüleri temel belirleyici unsur olarak alsın.

     Muhakkak ki hayatın, ölümün ve ölüm ötesi gerçeklerin bilincinde olan her insanın temel gayelerinden biri de; hatta belki en önemlisi de cehennemden emin, cennete de talib olmasıdır. Ki Allah rızasının da temelinde, bir anlamda bu gaye yatmaktadır. Bu tür sevgi ve samimiyetin ahirete ilişkin karşılığı olarak cennetin vaat edilmesi; samimiyetin, sevgi ve muhabbetin sonucunu bir bakıma cennetle mükâfatlandırarak bağlamaktadır. Bu dünyadaki amacına gelince; insanlar arasında adaletin sağlanması, gerek birey olsun ve gerekse toplum olsun mutlu, huzurlu bir hayatın yaşanır olması gaye edinmektedir. Fakat bunun da sonuca mükâfat olarak yine cennetle irtibatlandırılmaktadır. Çünkü İslam nazarında hayatın aslı geçici (dünya) olanı değil kalıcı (ahiret) olanıdır.

     “İşte onlar! Sabretmelerine karşılık cennetin en yüksek makamları ile mükâfatlandırılacaklar. Orada hürmet ve selamla karşılanacaklar.” (Furkan, 75)

     “(Ey Muhammed) Şüphesiz biz sana o kitabı sana hak olarak indirdik. Öyle ise sen de dini Allah’a has kılarak O’na kulluk et.” (Zümer,2)

     “Tağuttan, ona kulluk etmekten kaçınan ve içtenlikle Allah’a yönelenler için müjde vardır. O halde kullarımı müjdele.” (Zümer, 17)

     Her bir ayet, hayatımıza Rabbani istikamet vermektedir, ışık tutmaktadır. Sabrın insan hayatındaki önemi, insan için nazil olunan muazzez kitabın, dini gerçekten Allah(CC)’a has kılarak kulluk etmenin, tağuttan içtenlikle kaçınmanın/sakınmanın önemi Rabbani bir vuzuhatla ne de güzel izah buyrulmaktadır. İnanmak ve yaşamak!... Ayetlerin her birisi; insan hayatını süsleyen ilahi birer inci misalidirler. Evet, keşke bu rabbani incilerle hayatımızı süslemenin/süsleyebilmenin bizlere neler kazandırabileceğinin şuurunda olabilseydik!... Çağımız cahiliye yaşam tarzının, bu cahiliyenin insana bakış açısının, çağımız ideoloji ve fikri akımların da bizleri ne tür zararlara/ziyanlara maruz bıraktığının idrakinde olabilseydik!...

     “(Sizler) iman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız.” (Buhari)

     “Mümin hem seven, hem de sevilendir. Sevmeyen ve sevilmeyenden hayır yoktur.”(Buhari-Müslim)

     “Mümin cömerttir, kötülük düşünmez, günahkâr ise cimri ve hilekârdır.”(Buhari)

     “Küçüklerimize acımayan, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir.”(Buhari)

     “Bir genç yaşlılığından dolayı bir kimseye yardımcı olursa, Allah da o gence ikram edecek kimseler lütfeder.”(Buhari)

     Cennet olsun, cehennem olsun bütün bu sonuçların insana, bu dünyadaki hayatına bağlı olarak vaat edilmektedir. Bu Rabbani ve Nebevi düsturlar; insanın bu dünyada yaşamını sürdürürken; hakka, adalete, sevgi, muhabbet ve insani ilişkilere ne kadar önem vermesi gerektiğini göstermektedir. Öyleyse bu hayatta her türlü ilişkilerimizde samimiyeti temel referans olarak almalıyız. Kalbimizi ve niyetlerimizi Rabbani ölçüler dâhilinde, gereğince şekillendirmeliyiz. Önce ve önemle kalp diyarımızı Rabbimize has kılmalıyız. Ki niyetlerimiz de o şekilde halisane ve safiyane olabilsin. Ki rabbimiz katında bir değer taşısın. Ki umduklarımıza nail, korktuklarımızdan da emin olunabilelim.

     Cümlemizin; samimiyeti gereği gibi anlayanlardan, kavrayanlardan, inananlardan ve yaşayanlardan olabilmesi dua ve temennilerimle…


 

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.