1. YAZARLAR

  2. Adem ÇINAR

  3. Referandum ve Ortadoğu’nun geleceği (I)
Adem ÇINAR

Adem ÇINAR

Yazarın Tüm Yazıları >

Referandum ve Ortadoğu’nun geleceği (I)

A+A-

Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi, her şeye rağmen haziran ayında 25 Eylül tarihinde referanduma gitme kararını aldı. Kararın eleştirilecek çok yönü olabilir. Komşusal destek verilmeyebilir, zamanlama uygun değil, gücü tek başına bağımsızlığını ilan etmesine yetmez denilebilir. Fakat bütün eksikler milliyetçi duygularla saldırmayı haklı kılacak nedenleri içinde barındırmıyor.

 Büyük devletlerin dışında kalanların ikinci aktör olduğu bir coğrafyada ikincilerin aralarında yaptıkları kavgalar amatörce çekilmiş bir film karesinden öteye geçmezken,  Ortadoğu’daki ikincilerin milliyetçi, mezhepçi duygularla ipleri sürekli germesi, sürekli çatışma ve kavga çıkarmaları yıllardır sadece zarar veriyor.  Bu kavgalar hiçbir zaman da ikinci aktörlerin istediği gibi sonuçlanmamasına rağmen önü kesilemiyor. 

Yarı kölelik diyebileceğimiz bir sistemle yönetilen bir coğrafyada, milliyetçi, mezhepçi ve kabileci duygular her zaman tetikleyici unsurlar olarak kullanılmış. İslam coğrafyasında bu duygular ümmet tahtına oturduğu günden beri Müslümanlar yarı köle olmuşlardır. Devletleri ise her zaman sömürge olarak kullanılmış,  Müslümanların zihinsel ve siyasi düşünceleri de ekseriyet bunların üzerine odaklanmış.  Ne zaman kendisine biçilen kaderi değiştirmek için ayağa kalkan bir devlet olursa, ya içeriden ya da komşularının eliyle eski kaderinden daha kötü bir kaderle karşılaşmış.

Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin yapacağı referandum sadece Kürtlerin geleceği açısından önem taşımıyor. Ortadoğu’nun geleceğine olumlu yönde şekil verecek bir öneme de sahiptir. Ortadoğu’nun ve ümmetin bağımsız bir Kürt Devletine ihtiyacı var. Bu ihtiyacı oluşturulan sosyolojik şartlar, sürekli büyüyen milliyetçi tavırlar, zihinlerde ve yüreklerde oluşturulan kırmızıçizgiler ile mezhebi kavgalar oluşturdu.  Kürtlerin içinde yaşadıkları dört devletin adaletli olmayan yönetimleri, batının sömürgeleri olmalarına rağmen içeride oynanan oyunları göz ardı etmeleri, aklıselim geleceğe yön veren stratejiler geliştirmemeleri, insan odaklı bir yönetimden çok ideolojik, mezhepçi ve ulusalcı yönetim şekillerini takip etmeleri Kürt devletine ihtiyacı doğurdu.

 Kürtler 20. Yüzyılın sonlarına kadar kendilerini ümmetin her zaman bir parçası olarak görmüşler.  Haricilerin doğması, üç halifenin öldürülmesi, Kerbela olayı ile mezhep kavgaları gibi ümmete zarar veren birçok olay,  Kürtler Müslümanlığı kabul ettikten sonra yapılmış. Ümmete zarar veren bu olaylar Kürtlerin de yaşadığı şehirlerde yaşanılmış. Ama Kürtler hiçbir zaman bu olayların içinde yer almamışlar, pay sahibi de olmamışlar. Osmanlı’nın yıkılmasında Kürtlerin payı yoktu, İttihat ve Terakkiyi Kürtler kurmadı; Fransız ihtilalıyla doğan ümmetin ve Osmanlı’nın bağrına saplanan akımları Kürtler İslam Coğrafyasına yaymadı. Ümmet bilincinden ilk ayrılan Kürtler değildi.  Filistin topraklarını Kürtler satmadı, İran Irak savaşını Kürtler başlatmadı, Baas partilerini Kürtler kurmadı. İslam ülkelerine zarar veren büyük olaylarda Kürtlerin izi bulunmuyor.

20. yüzyılın sonralarına kadar ümmete zarar vermeyen bir milleti: İslam devletleri ve milliyetçi duygularından bir türlü arınmayan Müslümanlar eze eze, dışlaya dışlaya milliyetçi duygularını artırdı.  Kurulan her iktidar, iktidara gelmeden önce Kürtlere farklı roller ve değerler verdi. İktidara geldikten sonra da ilkin Kürtleri ezdi. 1920’den beri Kürtlerin içinde yaşadığı devletler, adil, şeffaf, insan eksenli ve adalet ölçüleri içerisinde uzun süreli istikrarlı politikalar sağlamadılar. Her iktidar sıkıştığında kendi ömrünü uzatmak için Kürtleri bölücülükle sıfatlandırarak ezdi, diğer halkları da onların üzerinden kendine çekmeye çalıştı.  Kürtlerin yaşadığı dört ülkede kötü şartlar her gün artarken, bağımsız bir Kürt devleti bütün çevre devletlerini rahatlatır.  Kürtleri devletlerin iç ve dış mekanizmasında siyaset malzemesi olmaktan çıkarır.  Kürt sorununu dizginlemek için harcanan mesaiyi bitirir, ülkeleri tedbir amaçlı yapılan birçok masraftan kurtarır.  Aksi halde Kürtler sürekli devletlerin birbirlerinin iç siyasetinde kullanacakları tehdit unsuru olarak kalmaya devam ederler.

 Kürtlerin zaman içinde verdiği mücadeleden dolayı bağımsız Kürt devleti için en iyi şartlar Irak’ta oluştu.  Bunu engellemenin mantığı yanlıştır. Kendine tehlike olarak görmek daha büyük bir yanlıştır.  Bu gün Irak, İran ve Suriye’de yaşayan Türklerin, İran ve Rusya’da yaşayan Azerilerin, İran ve Türkiye’de yaşayan Arapların şimdiye kadar farklı devlet olma istekleri hiç olmamış. Bütün devleti ve milliyetçi duygularını içinde yaşamadıkları diğer devletlerle telafi etmişler. Yaşadıkları devletlerin içinde konumlarını da bilmişler, devletleri zarara götürecek olayların içine girmemişler. Yaşadıkları ülkelerde Kürtlere oranla resmi olmayan ama bariz hissedilen pozitif değerlerle karşılanmışlar. Kürtlerin durumu bunların durumundan çok daha kötü olduğundan sürekli birileri tarafında suiistimal edilmektedir.  Fakat Kürtler oluşan her kötü şarta aklıselim davranmaya çalışmışlar. Bunun en güzel örneklerini Kurtuluş Savaşı’ndan beri Türkiye’de Kürtler sergiliyor.  Kurtuluş Savaşı'nda, Kazım Karabekir’in komutasında ki kolordunun çoğunluğu Kürtlerden oluşmuş, Kurtuluş Savaşı'nın kazanılmasında büyük pay sahibi olmuşlar. Ümmeti ve İslami duygulardan yana taraf olmuşlar. Nisan ayında yapılan referandumda da aynı duygularla yüksek oranda Evet’in çıkmasında pay sahibi olmuşlar.

   Kimsenin tek başına aktör olmadığı bir coğrafyada, astım kestim tavırlarla kimse başarıya ulaşamaz. Kimse kimsenin kaderine büyük devletler istemedikçe de yön veremez. Kırmalı dökmeli tavırlarla hareket edenler sadece kendilerine zarar verirler. Zamanı gelince kızılcık şerbeti içmek zorunda bırakılırlar.  Bugün Ortadoğu’daki hangi ülke başta ABD ve İsrail olmak üzere büyük devletlerin belirlediği çizgilerin dışına çıkabiliyorlar. Onlardan bağımsız hareket edebiliyorlar. Eğer tersi olsaydı her gün söylem değiştirmezlerdi, diplomatik krizlerde hemen Avrupa ve ABD yolunu tutmazlardı.

 Dünya’yı ve Ortadoğu’yu iyi okuyan devletler, referanduma ihtiyatlı yaklaşmayı bilmemeliler.  Birkaç gazete manşeti ile milliyetçi ve mezhepçi söyleme, kendini bilmez iki üç liderin açıklamalarına, birkaç referandum karşıtı yazılan yazıya göre giderlerse ikinci aktör oldukları bir coğrafyada daha çok söylem değiştirirler. Büyüklerin maskarası olurlar, kendi değerlerini kaybederler. Kürt sorunuyla daha kötü şartlar altında karşı karşıya gelirler. 

***

 

 

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.