1. HABERLER

  2. MAKALELER

  3. Ramazanla Hasbihâl
Ramazanla Hasbihâl

Ramazanla Hasbihâl

Bir kaledir kalbimiz; ki bezm-i âlemde temeli atılmış. Şeytanın mancınığının attığı taşlarla delik deşiktir surları, hisarları harap, burçları köhnemiştir.

A+A-

 

EMİN MANSURİ


Yine apansız geldin ey zamanların en kutlusu…

İçinde “Kadir gecesi” incisini taşıyan sedef, Kur’an-ı Mübin’in muştulandığı zümrüt zaman, vakitlerin en hayırlısı, hoş geldin!

“Öksüz” nebinin omuzlarına; gadre uğramış, sömürülmüş, mazlumiyet ve mahrumiyeti en yakıcı haliyle yaşamış olanlar için kurtuluş reçetesinin tevdi edildiği “necat” ayı hoş geldin;  lâkin hazırlıksız yakaladın bizi…

Kalbimize hoş geldin…

Susuz yolcuların başını uzattığı; ama suyu çekilmiş bir kuyu, gölgelenecek vâhası kalmamış bir çöldür sînemiz bilesin…

Kelimetullâhla yıkanmamıştır yeterince, şükürle terbiye edilmemiş, sabırla kâmilen yoğrulmamıştır; haberin olsun…

Bir kaledir kalbimiz; ki bezm-i âlemde temeli atılmış. Şeytanın mancınığının attığı taşlarla delik deşiktir surları, hisarları harap, burçları köhnemiştir.

Karanlık ile aydınlığın savaşında mevziler kaybetmişliğimiz, siperler terk etmişliğimiz çoktur; zulmetin okuna karşı, kalkanımızdaki gediklerin hesabı yok. Sadağımızdaki okların sayısını ise düşmanlarımız bilse, bu kadar temkinli yaklaşmaz bize. Bundan da olsun haberin…

Habilden beri, habis bir ur durur içimizde. Gâh azgınlaşan, gâh pusup köşesine sığınan. Bir devr-i daimdir yaşadığımız. Yaşadıkça devam edecek sürgit bir mücadele… Bazen biz azalırız; bazense o tükenir. Bu hûsumet kıyamete kadar bâkidir…

Aklımıza hoş geldin ey mübârek iklim…

Yani en kudretli melekemiz olduğunu sandığımız; fakat en zayıf yönümüzün de bu, “sanmaktan” kaynaklandığını göremediğimiz yere hoş geldin.

Pozitivist eğitimin tezgâhından geçmiş; “akıl çağı” denilen “budalalık çağı”nın örsünde dövülmüştür yıllarca aklımız. Resmi eğitimin “ideolojik” ağularıyla mefluç olmuştur. Toplumsal ezberlerle bulanmış, egemenlerin korkularıyla tütsülenmiştir. Bize, inanmaktan çok bilmenin değeri öğretilmiştir. Oysa bildiklerimiz, amel olmaksızın yalnızca bir pranga, ayağımıza vurulmuş bir zincirdir… Merhum Şeriati söylerdi hani “bilgi yüktür” diye. Yani sorumluluk, hakikatin tanıklığından kaynaklanan sorumluluktur. Sorumluluğunu ifa edemeyenler için ise manasız bir istif…

Evimize hoş geldin ey saâdet ayı…

Konutlarımıza mı demeliydik acaba; veya barınaklarımıza? Barındığımız ama bir türlü “sıcak bir yuvaya” dönüştüremediğimiz evlerimize hoş geldin. Hakkın ve adaletin “şahitliğinin” otağı olması gereken evlerimiz, yalnızca “seyircileri” olan, yüzünü ekrandan alamayan bir “çekirdek” kurum artık. Konforu artan; ama huzuru ona parelel olarak azalan yerlerde yaşıyoruz. Biz artık bir yerlere sığamıyoruz…

Kur’an’ın büyüleyici tınıları az duyuluyor evlerimizde. Davudî sesli hâfızların nağmeleri sokaklara taşmıyor. Pervazlarından huzur akmıyor caddelere. Pencerelerinde “teheccütlerin” ışığı yanmıyor… Sabah namazlarının sükûneti şehri çepeçevre sarmıyor…

Toplumumuza hoş geldin ey esenlik müjdecisi…

Yabancılaşmanın, çözülmenin, savrulmanın başkentine hoş geldin… İlişkilerin yapaylaştığı, yapaylaştıkça “yavanlaştığı” beldemize hoş geldin. Yoksulların ağırlanmadığı sofralara, yetimlerin kimsesizliğinin çoğaldığı coğrafyalara, iftar ikramlarına bile “riyânın” bulaştığı, sâdeliğin terk-i diyâr eylediği topraklara hoş geldin.

Bilinci dumura uğramış, sağduyusu aşınmış, “ötekini” düşman olarak kodlamış memlekete hoş geldin. Kürtçe yapılan duâlara, Zazaca teşekkürlere, farklı bir dille yapılan muhabbetlere, kendisine benzemeyenlerin yaktığı ağıtlara kuşkuyla bakan “cinnet toplumuna” hoş geldin…

Ortadoğu’ya hoş geldin ey huzur mevsimi…

Gerçi tanıdıktır sana buralar. İlk buralara geldin. İftar sevincini, sahur dinginliğini önce buralarda gözlemledin… Fakat senin geldiğin nice yıllar, düşmanlarımız da geldi; seninle eş zamanlı gelmeyi görev bilircesine… Moğol orduları Semerkant’ı ve Buhara’yı ramazan ayında çiğnediler. Şehirleri yağmaladılar teravih vakti… Amerikalılar ölümcül bombalarını ramazanda yağdırdılar masal diyarı Bağdat’a… İsrail, en planlı suikastlarını ramazanda yaptı.   Enfal operasyonları ile içimizdeki zalimler, en fazla kurbanını ramazanda aldılar. Seninle huzur bulmamızı, özgürce yaşamamızı istemediler… Dağlarımız en kanlı çatışmalara ramazanda tanıklık etti; yüreği iftar sofrasında çırpınan annelere inat… Bütün dillerdeki bedduâ ve dualara inat… Biz rahmet beklentisiyle, çatlamış dudaklarımızla terennüm ederken rahmanın ayetlerini, onlar kara haberler taşıdılar…

Ey zamanların en mukaddesi,

Kalplerimize sükûnetini, akıllarımıza hakkı bulma endişesini, evlerimize aile olmanın hoşnutluğunu ve şuurunu getir…

Toplumumuza adâlet, ahlâk, bilinç ve hâkperestlik duygusu taşı…

Yaşlı dünyamıza ve Ortadoğu’ya vahyin kurtarıcı mesajını ulaştır…

Çok bekledik bilesin; seni kahrolmadan idrâk edemedik çoğu zaman, iftarlarda boğazımız düğümlendi binlerce kez…

Gel ve kuşat hayatımızı…

Öyle bir kuşat ki gitmesin kalan on bir ayda da huzurlu esintin…


FITRAT.COM

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.