RAHMET ÖNDERLERİ-12
Hazreti Yunus ve Teslimiyet Mektebi
Rabbimiz, Aziz Kitabında pek çok kıssayı anlatır. Bu kıssaların her birinin insanlık için ayrı bir önemi ve insanların çıkarabileceği ibretlik ders/dersler vardır. Önlemli olan aklıselim sahibi her bir insanın kendi adına bu kıssalardan gereken dersleri çıkarabilmeleri ve aynı şekilde gereken ibretleri alabilmeleridir. İşte Şanı Yüce Rabbimizin, bizlerin ders çıkarıp ibretler almamız için vermiş buyurduğu kıssalardan birisi da elbette ki Hazreti Yunus (a.s.)’ın kıssasıdır.
Zünnun (Balık sahibi) lakabıyla da bilinen Hazreti Yunus, o zamanlar nüfusu yüz bini aşkın olan Asur Devletinin başkenti Ninova’nın putperest halkını tevhide davet etmek üzere peygamber olarak gönderilmişti. Ninova’da, uzun süre davet çalışmalarını aralıksız bir şekilde yürüten Hazreti Yunus’a ancak iki kişi iman etmişti. Hazreti Yunus, artık onların hidayete ermelerinden ümidini kesmiş, çektiği sıkıntılara dayanamamış ve Rabbinin iznini almadan büyük bir üzüntüyle görevlendirilmiş olduğu diyarı terk etmişti. Bu olayı Rabbimiz bizlere şöyle ifade buyurur:
“Şüphesiz Yunus da gönderilmiş elçilerdendi. Hani O, dolu bir gemiyle kaçmıştı. O, kuraya katılmıştı da kaybedenlerden olmuştu. Derken onu bir balık yutmuştu. Oysaki O kınanmıştı. Eğer Allah’ı çokça zikredenlerden olmasaydı, onun (balığın) karnında (insanların) dirilip kaldırılacakları güne kadar kalakalmıştı.” (Saffat, 139-144)
Okyanusun derinliklerinde ve balığın midesinde geçirdiği zor günlerinde yaptığı hatanın farkına varan Hazreti Yunus, Rabbine yakarışlarda bulunur. Büyük bir teslimiyet ile Rabbinden asla ümit kesmediği gibi; kendi hatalarının farkına da varır. O’nun muhteşem duasını ve haleti ruhiyesini Kur’an, ibretlik bir tablo olarak bizlere şöyle bildirir: “Zünnun (Yunus)’u da zikret (gündemine al)! Hani O, kendi hakkında bir işlem yapmayacağımızı zannederek; öfkeli bir halde görev yerini terk edip gitmişti. Sonra düştüğü balığın karnında (karanlıklar içinde) Rabbine şöyle dua etmişti: “Senden başka ilah yoktur. Sen bütün eksikliklerden münezzehsin/yücesin. Ben ise gerçekten zulmedenlerden oldum.” (Enbiya, 87)
Rivayetlere göre putperest kavmini otuz üç yıl boyunca hakka davet etmiş, ama iki kişi dışında kavmi kendisine uymadığı gibi hakaret ve eziyetlerde de bulunmuştu. Hazreti Yunus (a.s.)’un oradan kaçışı görevden değil, acımasız ve duyarsız olan putperest kavmindendi.
Elbette ki Kur’an da zikredilen her bir kıssasın günümüze bakan tarafı da vardır. Daha doğrusu bu kıssalar, insanoğlu yaşadığı sürece kendileri için birer yol işareti mesabesinde olmaktadırlar. Bu bağlamda Hazreti Yunus (a.s.)’ın kıssasında da edineceğimiz pek ibretli yol işaretleri bulunmaktadır. Kısaca birkaç tanesini sıralayalım.
1-Öfke ve sabır: Hırs ve öfke, insanın düşünme melekesini adeta esir alır. Sabır ise bir bakıma insanı dingin kılar, fevri hareket etmeleri önler. Hazreti Yunus, despot ve müşrik kavminden gördüğü zulüm ve hakaretlere çok öfkelenmiş ve daha bekleyecek tahammülü, sabrı kalmamıştı. Bu haleti ruhiye üzere kavmini Allah(cc)’a havale ederek memleketini terk etmişti. Hâlbuki Rabbinin iznini beklemeli ve öylece hareket etmeliydi. Kur-an, bu durumu şöyle izah buyurur: “… Hani O, kendisi hakkında bir işlem yapmayacağımızı zannederek, öfkeli bir halde görev yerini terk edip gitmişti…” (Enbiya,87)
Burada Rabbimiz, iman edenlere asla unutmamaları ve ihmal etmemeleri gereken bir altın kuralı hatırlatmaktadır. Öfke halinde herhangi önemli bir iş yapmaya veya önemli kararlar vermeye kalkışmayın. Yine bu konuda Peygamber Efendimize de direkt bir uyarıda; Yunus gibi acele davranmaması ve sabretmesi tavsiyesinde bulunduğu Ayette şöyle buyrulur: “Ey Resulüm! Sen Rabbinin hükmünü sabırla bekle. Balığın arkadaşı Yunus gibi olma! Hani O, pişmanlık ve acıyla yutkunarak Rabbine yalvarmıştı.” (Kalem, 48)
Bizler, günlük hayatımızda hangi hal üzere önemli işler görmeye kalkışıyor veya önemli kararlar kılıyoruz? Hayatın adeta bir hengâmeye döndüğü, insan psikolojisinin altüst olduğu, huzurun kalmadığı, güvenin yitirildiği; güya özgürlüğün sınır tanımadığı, sadakatinin esemesinin okunamadığı, âdete bir toplumsal hüsrana doğru sürüklendiğimiz günümüzde öfke ve sabrın önemi katbekat artmaktadır. Yitirdiğimiz değerlerimize sahip çıkmaya, öfkemizi kontrol altında tutmaya, sabrı bir kalkan gibi kullanmaya her an özen göstermeliyiz.
2-Ümit var olmak, Rabbimize tevekkül etmek: Hazreti Yunus (a.s.) kıssası bize asla ümitsiz olmamayı öğretmektedir. Bir okyanusun içindeki bir balığın karnındaki derinlik ve karanlıklarında olsanız dahi, Rabbinin rahmetinden ümit kesmememiz gerektiği şuuru verilmektedir. Rabbimiz şöyle buyurur: “… Balığın karnına girince karanlıklar içinde; Senden başka İlah yoktur! Sen bütün eksikliklerden münezzehsin…”demişti. “Biz ise onun duasını kabul buyurduk. Kendisini gam ve kederden kurtardık. İşte biz müminleri böyle kurtarırız.” (Enbiya 88)
Hazreti Yunus(a.s.) ümit ve tevekkül konusunda da Rabbimizin bizlere verdiği çok önemli bir örnektir. Her ne kadar hata ve yanlış yapsak da; her ne kadar sıkıntı ve bunalımlara maruz kalsak da asla ümitsizliğe düşmemeliyiz. Çünkü Rabbimizin merhameti, şefkati, ilmi sonsuzdur. Kullarına merhamet eden, dualarına icabet eden, onları naim cennetlerine girmelerini irade buyuran İlahımız, Malikimiz ve Rabbimizdir. Ve nihayetinde din günün sahibi O’dur.
3-Tövbe etmek ve pişmanlık duymak: Tövbe, nefis taşıyan insan için rabbimizin bahşettiği çok büyük bir nimettir. İnsanoğlu, her an hata ve yanlışlara düşebilir. Bu durumlara düşmekten son derece sakınmak gerekir. Lakin, bazen karşı karşıya kaldığımız durum ve haller bizleri bu sakınma erdeminden alıkoyabilmektedir.
İçinde yaşamakta olduğumuz zamanın getirdiği sorunlar, kişiyi su-i hallere sürüklemek üzere dizayn edilmiş, helak edici bir misyon üstlenmiş bulunmaktadır. Pazarımız, sokaklarımız, caddelerimiz, mahallemiz, işyerlerimiz hatta evlerimiz ve ceplerimiz birer fitne yuvasına dönmüş bulunmaktadırlar. Cari olan eğitim sistemi, hukuk sistemi, ekonomik sistem, mali sistem; toplum içinde gün gittikçe boy gösteren kurum ve kuruluşlar; toplumsal yapının çürümesini sağlayan birer mekanizmaya dönmüşlerdir. Saygı, sevgi, sadakat, samimiyet, dostluk, akrabalık, şefkat, merhamet türündeki bütün erdemlerimiz işlem göremez hale getirilmiş olup; her türlü fuhşiyatın işlenmesine yönelik bütün kapılar sonuna kadar aralanmış bulunmaktadır.
Şirk ve cehalet yönüyle Hazreti Yunus(as)’un toplum yapısını aratacak bir badireye gelen toplumumuz, ne yazık ki, topluca tövbe edecek bir işaret de vermiyor! İşte bütün bu durumlara rağmen Rabbimize olan bağlılığımızı an be an tazelemek durumu hâsıl olmaktadır. Bu konuda Hazreti Yunus örnekliğinde sonsuz merhamet sahibi Rabbimiz şöyle buyurur: “Eğer Rabbinin bir lütfü imdadına yetişmeseydi, elbette o kınanmış, değersiz bir kimse olarak ıssız bir araziye atılıp gidecekti.” (Kalem, 49)
Rabbimden bizlere de su-i amellerinden, ihmallerinden, yapmamız gerekip de yap(a)madıklarımızdan ve yapmamamız gerekip de yaptıklarımızdan dolayı gerçek manada pişmanlık duyup tövbe etme basiret, bilinç, direnç ve inancını lütfetmesini diliyorum.
Ey yücelerin en yücesi! Bizlere de lütfeyle! Bizleri çağımızın şirkinden, cehaletinden, yobazlığında, bağnazlığından, aymazlığından, samimiyetsizliğinden, adaletsizliğinden beri eyle. Bizlere tıpkı Hazreti Yunus’un bilinciyle, Hazreti Yunus’un duasını yapmayı müyesser kıl. O’nun duasına icabet buyurduğun gibi; bizlerin de yüreklerimizden gelerek dillerimizden dökülen sadıkane dualarımıza icabet buyur. Âmin
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.