1. YAZARLAR

  2. Mehmet Taş

  3. RAHMET ÖNDERLERİ-1
Mehmet Taş

Mehmet Taş

Yazarın Tüm Yazıları >

RAHMET ÖNDERLERİ-1

A+A-

 

İnsan Başıboş Değildir:

“Ve ey Âdem! Sen ve eşin cennete yerleş. İkiniz dilediğiniz yerden yiyin, ama şu ağaca yaklaşmayın! Yoksa zalimlerden olursunuz!” (Araf, 19)

İnsanın bir yaratılış amacı vardır. O da Rabbine kulluk etmektir. İnsan, Rabbine teslimiyet üzere yaşadığı sürece insanlığını yaşayabilir, varlığının künhüne vakıf olabilir. Ancak bu minval üzere yaşadıkça yaratılış amacına doğru yol alabilir, fıtri değerini koruyabilir.

İnsan, Rabbine teslimiyet gösterdiği sürece hayat kendisine cennet olur, Rabbinin kendisi için çizmiş bulunduğu hayata dair sınırları ihlal ve ihmal ettiği oranda ve sürece de, hayat kendisi için bir cehennem dönüşür.

İlahi sınırlara riayet etmekle emrolunan insan gerek fert, gerek cemiyet ve gerekse kurumsal olarak bu sorumluluğu taşımaktadır. Fert olarak insanın bu hassasiyeti yitirmesi sonucunda Rabbimiz tarafından zalim olarak nitelendirildiği gibi; cemiyet ve kurumsal olarak bu sınırları aşmak da aynı şekilde zalim olma vasfına bürünmek demektir. Tarihteki toplu helakler bunu göstergesidir. Bu sorumluluğu Rahmet önderi Hz. Muhammed (sav) şöyle izah buyuruyor:

“Her biriniz birer çobansınız ve güttüğünüzden sorumlusunuz.

Devlet reisi bir çobandır ve sürüsünden sorumludur.

Erkek, ailesinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur.

Kadın, evinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur.

Hizmetkâr, efendisinin malının çobanıdır, o da sürüsünden sorumludur.

Netice olarak hepiniz çobansınız ve güttüğünüz sürüden sorumlusunuz.” (Buharı, Ahkâm-1, İstikraz-20) Şeklinde buyurmaktadır.

İslam, bu sorumluluğu hiçbir ayırım gözetmeksizin insana vermiştir. Sulh ve istikrar üzere bir (ailenin, camianın, kurumun, devletin) toplumun ikamesi ve idamesi için her bir insan, gücü nispetinde sorumluluk altındadır. Bu sorumluluğun teyidi ve teşviki babında aziz önderimizden şu hadisi de zikretmekte fayda görüyorum:

“Kim İslam’da güzel bir çığır açarsa, bunun sevabını alır. O çığırda yürüyen herkesin sevabından eksilmeksizin kendisine de verilir. Her kim de İslam’da kötü bir çığır açarsa, onun günahı vardır. O çığırda yürüyenlerin günahından eksilme olmaksızın kendisine de günah verilir.” (Müslim, Zekât-69)

Rahat, mutlu, başarılı, huzurlu ve de verimli bir hayat yaşamak için gerekli olan her türlü hal ve şartlar, Rabbimiz tarafından insana sunulmuştur. Hayatı bir cennet kıvamında yaşayabilmek için hayattaki mubah alanı oldukça geniş yer kapsamaktadır. Nitekim Rabbimiz yukarıdaki ayette buyurduğu şekilde; “…İkiniz dilediğiniz yerden yiyin…” (Araf, 19) demektedir.

Demek ki şu anda yaşamakta olduğumuz dünyada da mubah üzere yaşayabilmenin alanı dilediğimiz veya ihtiyacımız olan her şeyi rahatlıkla elde edebileceğimiz kadar bol ve geniştir. Yasakların-haramların ise hayattaki alanı; sonsuz nimetler içeren cennetteki bir tek ağaç misali dar ve kısıtlı bir yer tutmaktadır. Ama ne yazık ki fıtratın düşmanı olan iblis-nefsanî arzu ve istekler, heva ve hevesler- insanı bu dar alana sürüklemekte, insanı adeta bir hücreye/deliğe tıkamakta, kıstırmakta ve hayatı bir cehenneme çevirebilmektedir.

Hazreti Âdem, diğer yaratıklardan üstün vasıflarla donatılarak yaratılmış ve aynı zamanda kendi nesline örnek ve önder kılınmıştır. O’nun, İblisin oyununa kanması; aslında bütün âdemoğlu için bir vize değil, bir ibret/ders alma vesikasıdır. Aynı zamanda insanoğlunun başıboş olmadığını ve mutlak bir sorumluluğa/imtihana tabi olduğunu göstermektedir. İnsan olarak iblisin oyunlarına gelmenin, heva ve heveslere uymanın ise, insanı nasıl bir zulme sürükleyebileceğinin göstergesidir. O halde hayatta örnekliğimiz Hz. Âdem/Rahmet önderleri olmalıdır. İblisten ve iblisvari odaklardan hassasiyetle kaçınmalıyız, sakınmalıyız.

Âdemoğlu, ya tarihi boyunca hayatın olağan/fıtri sınırları içinde kalarak hayatı ve sonrasını bir cennete çevirmiş; ya da yasaklara ilişerek ve yaratılış gayesinden saparak hayatı ve sonsuzluğunu bir cehenneme çevirerek bedbahtsızlığını sergilemiştir.

Yine peygamberler tarihine bir göz attığımızda, rahmet önderlerinin, azgınlık ve taşkınlığa düşen insanları her daim nasıl uyardıklarına şahit olduğumuz gibi; bu azgınlık ve taşkınlıkları sergileyenlerin tutum ve davranışlarına ve dolayısıyla alçalışlarına da şahit olmaktayız. Yine haddi aşmanın, azgınlık ve taşkınlıklarda bulunmanın âdemoğluna ne kadar pahalıya mal olduğunu, ne tür zulümlere, kıyımlara, helaklere, talanlara, tahribatlara sebep olduğuna da şahit olmaktayız. Ama işin en acı tarafı, tarihi belgeler ve bulgular günümüze kadar zulme uğramanın nedeni olan Rabbani sınırları aşmak olduğunu göstermesine rağmen, âdemoğlu olarak ders çıkarmamış, ibret almamış, aynı zulumata düşmeye devam ediyor olmamızdır.

Bu gün özgürlük adına insanlar nefsanî heva ve heveslere dalarak bütün insani ölçüleri altüst etmekte, ibise kullukta adeta yarışmakta, çağdaşlık adına en karanlık cahiliye tutum, tavır ve davranışlarda bulunmakta, sanat adına işi cahiliye putperestliğinin de ötesine taşımaktadır. Fikir, düşünce ve inanışlar adına eski cahiliye ölçülerini fersah fersah geride bırakmaktadır.

İnsan ilişkilerinde, ahlakta, eğitimde, ticarette, ekonomide, hukukta, siyasette, sanatta, kültürde, edebiyatta, sevgide, saygıda, adab ve edepte, şefkat ve merhamette rabbani ölçülere bağlı kalmak; salah üzere olmanın yegâne ölçüsüdür. Hayatın hangi alanında veya teşriinde olursa olsun, Rabbani ölçülere riayetsizlik, beraberinde zulmü getirir ve hayatı cehenneme çevirir. Bu konuda istisnasız Müslüman olduğu iddiasında bulunan herkes mutlak sorumluluk altındadır.

Kur-an kıssaları bilgi ve kültür hazineleri değildir. Bu kıssalar bizzat yaşanmışlıklar, tecrübeler olduğu gibi, bizlere ibretlik örnekliklerdir. Bu kıssalardan gereken dersleri çıkarmak, gereken ibretleri almak, inanç ve teşrii hayatımızı ona göre şekillendirmek zorundayız. Yoksa tarihi vesikalar olarak Kur-an’da izah buyrulan acı sonuçlara uğramaktan kendimizi koruyamayız.

“Ey imam edenler! Hep birlikte silme girin (Allah’a teslim olun). Sakın şeytanın adımlarını takip etmeyin! Çünkü o sizin apaçık düşmanınızdır.” (Bakara, 208)

Topluca Rabbe teslimiyet bilincini yeniden gerçekleştirebilmek adına; âlemlerin Rabbini gereği üzere bilmek/inanmak, O’nun bizler için buyurmuş olduğu hayat kıstaslarını gereği gibi öğrenerek yaşamak, inanarak teslim olmak durumundayız. Yine Rabbimizin görevlendirmiş olduğu Rahmet önderlerini yakından tanımak, anlamak ve onlar misali yaşama azmini göstererek; Hazreti Âdem (as)’dan son önder Hazreti Muhammed (sav)’e kadar onların rehberliğini ölçü almak durumundayız. Selam olsun o aziz önderlere ve onların muvahhid takipçilerine.

Topluca silm üzere yaşayabilmek dua ve temennilerimle…

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.