1. YAZARLAR

  2. Veysel YENİGÜL

  3. PKK'nın Çözümsüzlük Oyunu ve Yüzyıllık Trajedimiz
Veysel YENİGÜL

Veysel YENİGÜL

Fikirzemini
Yazarın Tüm Yazıları >

PKK'nın Çözümsüzlük Oyunu ve Yüzyıllık Trajedimiz

A+A-
 

Türkiye'de demokratik Anayasa imkanı ve fırsatı Ak Partinin 2011 seçim stratejisi ile dumura uğramıştı ilkin. Kürtler o stratejiyle birlikte PKK'ya doğru itilmeye başlanırken, Ak Partinin ise milliyetçi tabana yaslanarak bu açığı kapatması hedeflendi. Buradaki esas amaç MHP ile PKK'yı sistem içinde bir uzlaşı formülüne ikna etmekti. Bunun ne kadar büyük bir yanılgı olduğunu 7 Haziran seçim sonuçları ve sonrasında yaşananlar açıkça ortaya koydu. 

PKK'yı yaratan Eski Türkiye'nin ideolojik, ırkçı kemalist dokusudur. Eski Türkiye'nininkarcı politik kültüründen hareketle 12 Eylül generalleri gözetiminde ve derin devlet desteğiyle Türkiye'de legal faaliyet yürüten dönemin bütün Kürt yapıları PKK eliyle ortadan kaldırılmıştır. Amaç, Kürt meselesinin demokratik çözümünün imkanlarını ortadan kaldırmak ve sorunu hem içeride hem dışarıda kriminalize ederek terör sorununa indirgemek idi. Nitekim bunu uzun yıllar başarıyla uyguladılar. Kürt demenin suç sayıldığı o ağır OHAL rejimi koşullarında sürekli büyüyen PKK, bugünkü varlığı ve duruşuyla adeta kendisini yaratan o eski Türkiye’yi özlemekte ve ona hizmet etmektedir. 

Tabiatıyla, Türkiye'de yeni anayasa ve sistem değişikliğini istemeyen yapıların başında PKK de gelmektedir. Çünkü kendisinin varlık şartı o eski Türkiye yapısı ve ideolojik politik kültürdür. O biterse PKK de biter, onu var eden aktörler ve ırkçı milliyetçi Türk parti ve oluşumlar da biter.

Bunu iyi bildiği içindir ki PKK, kendisine çözüm süreci ve şiddetsiz bir siyaset için oy veren Kürtlerin taleplerini hiçe sayarak yeniden şiddete yöneldi ve hendek siyaseti ile Erdoğan karşıtı Türkiye'deki ittifakın elini güçlendirmeyi amaç haline getirdi.

Dikkat ederseniz, Erdoğan ve hükümet karşıtı cephenin bırakın bir çözüm projesine sahip olmayı ve alternatif sistem tartışması yapmayı, mevcut Anayasasının değişmesi için kurulan uzlaşma komisyonu masasına bile yanaştığı yok. Oysa bunlar samimi olsa, Erdoğan üzerinden muhalif oldukları başkanlık sisteminden bağımsız olarak demokratik bir anayasa ve çözüm projesini bütün detaylarıyla ortaya koyabilirler. 

Yok işte… Bütün meseleleri Erdoğan gitsin de ne olursa olsun hesabıdır.

Gelinen aşamada Kürtler, PKK/HDP’ye şunu sorabilmeli diye düşünüyorum; ''Erdoğan'ı istemiyorsunuz ve onunla başkanlık modeli için uzlaşmak olmadı. Erdoğan'ın günün birinde bittiğini ve iktidarı bıraktığını varsayalım! Peki, diğerleri ile daha iyisini yapma ve çözüm getirme imkanınız var mı?'' 

PKK'nin buna verecek inandırıcı bir cevabı olabilir mi?  Bütün bunlara rağmen PKK’nin, Türkiye gerçeğine ve Kürtlerin taleplerine karşı reel bir duruşu olabileceğine inanalım mı gerçekten?

Suriye'de Baas ortaklığı ile rejim safında, Türkiye'de Kemalist blok ile eski rejim taraftarları safında Kürt karşıtlığını beslemeye endeksli pozisyonda, Irak'ta Barzani karşıtı ve Şii bloğu safında... Davasına bir de "Kürt davası" olarak inanmamız isteniyor. 

Oysa PKK’nın, çözüm süreci başlar başlamaz dengeleri bulandırmak için Ortadoğu’da hızla piyasaya sürülen DAEŞ'le kavgası, senaryo gereği danışıklı bir dövüşten ibaret olup tüm bu ucubeliği kamufle etmek içindi.

Nitekim, bugün geriye doğru bakıldığında DAEŞ’in Kobani saldırısı ve sonrasında olup bitenler, PKK’ye meşruiyet bağlamında ciddi bir ulusal ve global zeminin inşası sonucunu doğurmuştu. PKK bu meşruiyeti dahi çözüm için kullanmayı düşünmedi ve kendisine açılan krediyi şiddete davetiye çıkararak çöpe attı.  

Özcesi, Kemalizm ile Baasçılık ikiz olup fikir kardeşlerdir. Bu kardeşliğin yanına Kürtlerden de Apoizmi eklediler. Bu üç ideolojinin ortak yönü sekülerizm (dinin sosyal yaşamdan tasfiyesi) temellinde gelenek düşmanlığıdır. Kürtlerin dindarlığı geleneksel olsa da bunlar için ciddi engel teşkil etmekteydi. Bu yüzden yok edilmeliydi. Bütün mesele bu. Bu düğüm çözülmeden konu anlaşılmaz. Konu anlaşılmadan mesele çözülmez.

Suçlu sadece PKK mi?

Başından beri PKK'nin hendek siyasetine tavır alamayan Kürtler, bize süreci bozan Türk tarafını neden eleştirmiyorsunuz diyorlar. Oysaki öteden beri yapılan yanlışları tarafsızca aktör farkı koymaksızın eleştirdik. Dolmabahçe mutabakatı kamuoyunda sık sık tartışılmaktadır. Velev ki Erdoğan süreci bozmaya niyet etmiş olsun. Bunu dahi 7 Haziran’dan sonra elde ettiği 80 sandalye ile inisiyatifi HDP’ye bırakarak ve silah bırakmaya hazır olduklarını deklare ederek bozabilirlerdi. Bunu yapmadıkları gibi sürekli süreci bitirmek istedikleri yönünde beyanatlar verdiler.

Bu nedenle asıl sorumlu ve oyunbozan tarafın çözüm süreci boyunca PKK olduğu aşikâr hale geldi. PKK için süreç, sadece bu tablo içinde kendisine fiili olarak yönetebileceği bir alan yaratacaksa değerliydi, değilse Kürtlerin menfaatine olup olmaması pek önemli değildi.

Hakeza, Türkiye’deki siyasi ortamın, kendisinin yarattığı ajitasyon ve şiddetle bizatihi militarizme kaymasını ve Türk tarafının iyice antikürt safta buluşmasını isteyen de PKK idi. Bir yandan bunu yapıyor ve Kürt halkına bedel ödettiriyor. Diğer yandan ise mağduriyetlerden biriken öfkeyi ustaca siyasi meyveleriyle devşirip Türk solu ile paylaşıyor. Manzara budur.

Esas merak edilen soru: Bu kadar açık istismar güden bir harekete Kürtler bundan böyle destek olmaya devam edecekler mi?

Yüzyıllık trajedimizin kısa özeti...

Müslümanlar olarak son yüzyılda ektiğimizi biçiyoruz. 
Düşünceden siyasete, sanattan kültüre, hukuktan ekonomiye kadar bütün kavramsal muhayyilemiz bugün 'emperyalist' diye nitelediğimiz Batının 19 ve 20. yüzyıldaki değer sistemi ve felsefesi ile şekillenmiş!... 

Bütün insanlığa hitap eden bir kitaba/Kur'an'a inanıyoruz ama onu en az anlayan yine biziz. Hal bu iken, kendimiz bile anlamaktan aciz olduğumuz bu kitabı başka iklimlere, insanlara ulaştırma ehliyetinden yoksunuz. Bu kitaptan uzaklaşmak ve onun tarif ettiğimümin kardeşliğini hor görmek için her türlü yalanı ve putperestliği baş tacı edinmişiz.

Emperyalistlere gönüllü kul olmak için birbirimizi iterek canhıraş bir mücadeleyle sıra kapmaya koştuk. İltifatlarına mazhar olmak için olmadık renklere büründük, binbir takla attık! 
Onlardan öğrendiğimiz sömürgeciliğin kabaca halini kendi içimizdeki mazlumlara, ötekileştirip şeytanlaştırmaya çalıştığımız kimliklere reva gördük. Bundandır ki önce bizi mazide şerefli bir konumda tutmuş olan herşeyden, sonra da birbirimizden nefret eder hale geldik.

Bizden kaynaklanan sorunların kaynağını kendi içimizde aramıyoruz. Kendi içimizdeki hastalıkları, yanlışlıkları görüp düzeltmek yerine hep dışta arıyoruz nedenleri. 
Batıyı kötülerken bile onlara şikayet ediyoruz içinde bulunduğumuz hali... 
Samimiyetsizlik, bilgisizlik, çelişki ve sefaleti kader diye bellemişiz...

Sonuç olarak;

Herkesin bir ideolojisi ve amacı vardır. Kimi ırkını, kimi mezhebini, kimi meşrebini, kimi de devletini kutsayıp bu meyanda karşıtlarına pervasız birer düşmandır. Bizim de bir ideolojimiz ve amacımız vardır. Bizi herkesten farklı kılan şey; ırkçılığa kesin karşı olmamızdır. Bu yüzden düşmanlık edeceğimiz, zulüm edeceğimiz bir ötekimiz yoktur. Mücadelemiz herkes için adalet ve hukuk değerleri eksenindedir. Bu bağlamda müslüman halkların eşit statü ve hukuk içinde yaşayabileceği, herkesin birbiriyle barışık ve dayanışma içinde olduğu bir sistemin hayalini kuruyor ve yalnızca bunu kutsuyoruz.

Sahte kutsallardan beriyiz.


 

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum