1. HABERLER

  2. MAKALELER

  3. Öyle Zor ki Halepçe Olmak
Öyle Zor ki Halepçe Olmak

Öyle Zor ki Halepçe Olmak

Demiyorum beni ateşin içinden alın, demiyorum beni acıların içinden çekin. Gökte yıldızlar içinde sefa sürmenin derdinde de değilim. Sadece azap veriyor bana geçmişin silinmemiş izleri. Azıcık zamanı durdursaydık ne hoş olurdu.

A+A-

  Yıllar geçti bendeki izler hiç silinmedi. Sağanak yağmurlar toprağa değince her seferinde o izler yeniden canlandı. Kaç defa ıslandığımı hatırlamıyorum, yağmurlar altında gezerken söylenecek son sözü de bir türlü bulamadım. Kaç defa düşündüm, hep boğazıma birkaç kelime dizildi. Ama bir türlü son söz diyeceğim birkaç kelimeyi ayıklayamadım.

  O izlerin içinde son sözleri söylemek o kadar zor ki. Sonunda düşündüğüm son sözler de gerçeğin içinden kayboldu gitti. Yüzüm geçmişin izlerine tekrar döndü, hüzünlü hikâyelerle orantılı ıslanarak yaşamaya başladım. Peşime takılanları söküp atamıyorum, tarihle uyumsuz yaşayamıyorum. Tarih bana görülmeyen bunalımların tohumunu ekmiş. Layık olmadığım sonların kızgınlığını nasıl sonlandıracağımı hiç bilemiyorum.

   Ezbere birkaç sözü söylemekle her şey bitmiyor, her şey yerli yerine de gelmiyor. Anmalar çoğalınca, afişler basılınca, birkaç karanfili yere atmakla, siyah bir bezin üzerine lanetler yazmakla vebal alınmıyor. Aynı acıların tekrarlanması önlenmiyor. Karanlık bir denizin içine düşmüşüm elim kolum bağlı, ayaklarım yere değmiyorum.  Hangi yana dönsem, karanlığa açılıyor ağrılı göğsüm. Bana yanıp sönerek yol gösteren bir yıldızı bulamadım. Yıllardır çırpınmaktan yoruldum, Halepçe olmaktan usandım. Öyle zor ki Halepçe olmak, birkaç sözle nasıl yaşlandığımı anlatılamıyorum. Öyle bir temadayım ki, içinde olup yaşamam dahi kendimi anlatmama yetmiyor.

   Halepçe olmak neden mi zor, biri dinmeden başka acılar sarıyor beni, zorluğu bundan geliyor. Acı üzerimde her daim geziniyor, ötelerin acıları da gelip bir yanımda duruyorlar. Bencil olamıyorum acılar karşısında, feryatlar karşısında.  Üç yıldır acılarımın üstüne gelen, her gece uykularımda kuraklığı yaşayan Şam’ı görüyorum. Ekin yetişmemiş tarlaların mezarlara dönüşünü, suyun o tarlardan nasıl kesilişini görüyorum. Benzeri görülmemiş acıları, feryatları nasıl inkâr edeyim, nasıl duymazdan geleyim ki. Şam’dan gelen saatlik çığlıklar beni uykusuz bırakıyor. Metinlere yazılmış binlerce acıları, yüzlerce diyarları unutmuşken sayfa sayfa tekrar gözlerimin önüne getiriyor.

   Ne zaman uzanıp yatmayı düşünsem, delikli bir kapı, üstünde kurşundan izler gözümün önünden geçiyor, arkasında insan yaşıyor mu yaşamıyor mu bilinmez. Rüzgârda sallanan çadır evler, önünde çamurlu yollar görüyorum. Esmer çocukların ayakları çamura değiyor, herkesin gözü bir kazanda. O kazan kaynar mı kaynamaz mı bilinmez. Bir sonraki öğüne erzak kalır mı kalmaz mı o da bilinmez. Kazanlar beş on kişi için değil kabilelere kaynıyor. Çadırların içinde tahtadan ve taştan yataklar, insan üstünde yatar mı yatmaz mı bilinmez. Yer döşeği soğuk mu sıcak mı,  üç gece üst üste aynı çocuk döşekte yatar mı yatmaz mı bilinmez. Bilinmezlerin içinde tek meslek, herkesin elinde kazma kürek, her gün mezar kazıyorlar, para getirmez iş ve uğraş olmuş mezar kazımak.  Mezarlar da beş on kişi için değil kabileler için kazınıyor.

  Her sene dilimde aynı şeyler dolanır,  hep birazdan biri gelir beni acıların içinden çıkarır, ben de son sözü söylemeden birini çıkarırım diyorum kendi kendime.  Biri beni yıldızsız gökleri izlemekten çekip alır diye umut ediyorum. Kaç zamandır her şeyi hatırladıkça çığlıklardan kulak zarlarım inceldi. Uykuya öyle yabancı kaldım ki anlatamam.

   Bir kere içine düşmüşüm, çıkamıyorum Halepçe olmaktan.  Mutluluktan çok hüznün ortaklığını yaşıyorum. Biri beni alıp götürsün, kimsenin bilmediği adreslere. Yoruldum, hem de çok yorumdum Halepçe olmaktan. Her şeyin bir sabrı var, ben neyim biri bana anlatsın? Bunca acıyı bana reva gören hangi mutluluğu yaşadım? Biri bana söylesin ki mutluluğun diyetini öderken huzurlu olayım.

  Demiyorum beni ateşin içinden alın, demiyorum beni acıların içinden çekin. Gökte yıldızlar içinde sefa sürmenin derdinde de değilim. Sadece azap veriyor bana geçmişin silinmemiş izleri. Azıcık zamanı durdursaydık ne hoş olurdu. Şu çamurlu ayaklara, çadır evlere duran zamanın içinden azıcık da huzuru çalabilseydik ne hoş olurdu. Kendimden vazgeçmişim, bunu sadece başkaları için istiyorum. Bu günden sonra durdurulan zaman, çalınan huzur bana geçmişi unutturmaz. 

  Hep diyorum başka yerlerde bir çeşit mutluluk da vardır, kollarımda uçan esmer çocuklar gibi masum ve ellenmemiş mutluluklar.  Hep o mutlulukları diliyorum, şu yeryüzünde istemekten başka neyin kaldığını da bilmiyorum. İstemeyen kim kaldı ki, bir uçtan bir uca benim gibi istemekten başka çaresi olmayan çok yer var. Hepimiz de istedikten sonra ne gelir bilmeden istiyoruz.

  Huzura öyle uzaktan bakıyorum ki, içim ürperiyor hayal kurarken. Ne zaman mavi denizlere,  akan serin sulara, yeşil bağlara dalsam, ekin yetişmemiş tarlaların çoğalmasından, beni yazan tarihin metinleri arasına benzer sayfaların girmesinden korkuyorum. Ben kendi hesabıma artık unutmayı ve huzuru aramıyorum, azıcık olsun rahat uyumak istiyorum. Serveti olmayan biriyim, tek servetim izinsiz göç edenlerin yanıma düşürdüğü hüzünlerdir.

  Ben Halepçe olduğum gün kudretimi yitirdim. Bütün soyut gözüken sözlerim inanın içimde kalan son duygularımdır. Beni bu hale getiren somut gerçeklerin acılarıdır. Son sözü söylememe bunalımına düşmüşüm.  Hüzünlere dalıp dalıp nasıl bulunur son sözler bilemiyorum. Elimde kalan tek hünerim acılara ortaklıktır. Size soyut sözler söylerken kararsız kalmış da değilim, beni anlayım içimden güzel şeyler çıkmıyor. Şu mutluluk denilenin ne olduğunu görmedim ki, size güzel şeyler anlatayım.

   Hayata en büyük itirafın da suçlarım değil, isteklerimdir. Hüzünler içinde iken son sözleri bulamamamdır, itirafım Halepçe oluşumdur. Halepçe olmanın ne kadar zor olduğudur. İnsana değin olmayan bir hikâyenin içinde kalmamdır, hayata yeniden başlayacak kadar cesur olmamamdır. Ben başkası olamıyorum, benim mezar taşım taa uzaklardan sipariş edilmiş. Mezarımın şeklini ve mezar taşının rengini ben seçmedim, kaderimi de ben değil başkası yazdı. Şimdi esmer çocuklara da günah işleme fırsat vermeden mezar taşları siparış ediyorlar, onları da Halepçe yapıyorlar. Ufkuma gömüleni atamıyorum ondan başkası olamıyorum, başka Halepçeler’i de istemiyorum. Derdim beş on insanın derdi değil, insanlığın aynı kaderde olanlara aldırış etmeme derdidir.

 

Ufkumuz arşivinden...

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.