1. YAZARLAR

  2. Ufuk Coşkun

  3. Okullar, tek tip insan yetiştirme merkeziydi (1)
Ufuk Coşkun

Ufuk Coşkun

SivilDüşünce
Yazarın Tüm Yazıları >

Okullar, tek tip insan yetiştirme merkeziydi (1)

A+A-

Toplum bu sistemlerde eğitim kurumları aracılığıyla değiştirilmek istenir. Mevcut egemen ideolojisine bağlılık ve itaat buralarda aşılanmaya çalışılır. Rejim şüphesiz bunu, yürürlüğe soktuğu kanunlar marifetiyle gerçekleştirmeye çalışır.

Nasip olursa Milat okurları için bu sayfada tek parti dönemi eğitim zihniyetini başka bir deyişle CHP eğitim projesini deşifre edeceğimiz bir çalışmamı paylaşacağım. Bilindiği gibi CHP, cumhuriyet dönemi boyunca tek bir renkten, inançtan, dilden ve mezhepten yeni bir ulus meydana getirmek amacıyla özellikle eğitimi ve eğitim kurumlarını birer araç olarak kullanmıştır. Bugün Türkiye’de eğitim sorunlarının kaynağında CHP’nin geçmişte eğitim hayatını tanzim eden bir takım yasaların ve uygulamaların yattığı bir gerçektir. Bu da gün geçtikçe hem eğitim kalitesini düşürmektedir hem de tek bir ideolojinin dayatılması marifetiyle farklılıkların birer düşman olarak görülmesine neden olmaktadır. Bu bakımdan bugün eğitim hayatında yaşadığımız temel sorunları değerlendirirken CHP’nin geçmişte eğitim adına hangi uygulama ve yasaları tabu haline getirdiğine yakından bakmak gerekmektedir. Bu bakımdan burada Tevhid-i Tedrisat başta olmak üzere, o dönemin eğitim programlarını, ders kitaplarını, devrimleri, kanun ve yönetmelikleri masaya yatıracağız dolayısıyla günümüze kadar gelen Kemalist eğitim modeline eleştirel bir bakış getirerek yeni dönem Türkiye için ne tür bir eğitimin gerekli olduğuna dair çözüm önerileri sunacağız.

Eğitim kurumları sadece öğretim yapan bilim ve sanat üreten mekânlar olmak yerine kurumsallaşan milliyetçilik anlayışının içselleştirildiği ve resmi ideolojinin sorgulanmadan, eleştirilmeden aşılandığı birer ideolojik aygıtlara dönüştürülür. Bu bakımdan ulus devletler için “okul”, istenilen insan tipini yetiştirmenin, kendi ifadeleriyle “yaratmanın” en etkili araçlarından birisi konumundadır.

Toplum bu sistemlerde eğitim kurumları aracılığıyla değiştirilmek istenir. Mevcut egemen ideolojisine bağlılık ve itaat buralarda aşılanmaya çalışılır. Rejim şüphesiz bunu, yürürlüğe soktuğu kanunlar marifetiyle gerçekleştirmeye çalışır.

1920’li yıllarda dünyada egemen olan siyasî görüşler; milliyetçilik, ulusçuluk ya da nasyonalizmdi. Milliyetçilik bu yıllarda dünyaya şekil veren en önemli siyasî görüşlerden birisiydi. Siyasî haritalar neredeyse ulusçuluk akımıyla belirleniyordu. Ulus devlet inşa etme süreçlerinin yoğun bir biçimde yaşandığı böylesi bir dönemde doğal olarak, ulus egemenliği/millî egemenlik, vatanseverlik, ordu-millet bütünlüğü, devletin kutsallığı gibi kavramlar öne çıkacaktı. Çünkü gerek dünyadaki gelişmeler gerekse hayatın akışı bu yöndeydi. Dönemin ulus devletçi sistemlerine bakıldığında resmi ideolojilerine bağlı, itaatkâr, uysal ve tek-tip vatandaş oluşturma yönünde ciddi mekanizmalar geliştirdiklerini görüyoruz. Bununla kurdukları rejimleri sorgulanamaz bir şekilde yürütmek gibi bir gaye taşıdıkları açıkça biliniyor. Bu bakımdan modern ulus devletlerde “eğitim ve ideolojinin” birbirinden ayrılmaz iki kavram olduğu bilinen bir gerçektir. Çünkü ulus devletler, egemen resmi ideolojilerini toplumun tüm kesimlerine yaymayı “okullar” aracılığıyla gerçekleştirmeye çalışır.

Eğitimde paternalist zihniyet

Modern ulus devletlerde eğitim, ideolojik endoktrinasyon kurumu olarak işlev görür. Bu sistemlerde resmi ideolojinin bireye daha küçük yaşlardan itibaren kazandırılması gerekmektedir. Bu bakımdan çocuk eğitimine “paternalist” bir zihniyetle yaklaşılır. Ders kitapları bu yaklaşımla hazırlanır. Eğitim kurumları sadece öğretim yapan bilim ve sanat üreten mekânlar olmak yerine kurumsallaşan milliyetçilik anlayışının içselleştirildiği ve resmi ideolojinin sorgulanmadan, eleştirilmeden aşılandığı birer ideolojik aygıtlara dönüştürülür. Bu bakımdan ulus devletler için “okul”, istenilen insan tipini yetiştirmenin, kendi ifadeleriyle “yaratmanın” en etkili araçlarından birisi konumundadır. Toplum bu sistemlerde eğitim kurumları aracılığıyla değiştirilmek istenir. Mevcut egemen ideolojisine bağlılık ve itaat buralarda aşılanmaya çalışılır. Şüphesiz bunu, yürürlüğe soktuğu kanunlar marifetiyle gerçekleştirmeye çalışır.

Yeni bir ulus yaratma sürecinde eğitim ve eğitim kurumlarının, özellikle ulus egemenliği/millî egemenlik, vatanseverlik, ordu-millet bütünlüğü ve devletin kutsallığı gibi kavramlar üzerinden dizayn edildiğini görmekteyiz. Böylesi bir anlayışta kuşkusuz değişim, yenilik ve yeni değer kalıpları her zaman bir tehdit olarak algılanır ve bu egemen ideoloji tarafından sürekli dışlanır. Daha çok devletin kutsallığı bilinciyle hareket eden, devleti koruyup kollayan, ona bağlı ve bağımlı itaatkâr vatandaşlar yetiştirme yolu benimsenir. Bu bakımdan örneğin Türkiye’de iyi okul eğitimi almış bir bireyin hâkim ideolojinin ve bürokratik kesimin menfaatine olacak türden düşünce alışkanlıkları geliştirmesinin bir nedeni de eğitimin daha çok ulus devletçi bir zihniyetle kurgulanmış olmasıdır. Bunun böyle olmasının bir başka nedeni de devletin güçlü ve etkili bir mekanizma olarak varlığının devam ettirilmek istenmesidir. Çünkü bilirler ki, toplumlar ancak okullar aracılığıyla ıslah edilebilir.

CHP ve eğitim

CHP’nin eğitimle ilgili görüşleri 1923 yılında yazılan programda ele alınmış ve 1927’de yapılan ilk genel kongresinde kabul edilmiştir. Mustafa Kemal tarafından kaleme alınan parti programının “eğitim siyaseti” başlıklı bölümü kısaca şöyle başlar: “Eğitimin millî, laik ve tek okul esasına dayanmış olması ilkemizdir. Eğitimde amacımız ulusal toplumun uygar ve toplumsal değerini yükseltecek, ekonomik gücünü artıracak vatandaşlar yetiştirmektir. İlköğrenimin parasız ve mecburi olmasını ve en kısa zamanda eylem durumuna geçmesini birinci derecede önemle izliyoruz…”

1931’deki programın beşinci bölümünde ele alınan eğitim “Millî Talim ve Terbiye” başlıklı bölümde ise şunlar belirtilir: “Kuvvetli cumhuriyetçi, milliyetçi ve laik vatandaş yetiştirmek tahsilin her derecesi için mecburi ihtimam noktasıdır. Türk milletine, TBMM’ye ve Türkiye Devletine hürmet etmek ve ettirmek hassası bir vazife olarak telkin olunur. Fikri olduğu gibi bedeni inkişafa (gelişim) da ehemmiyet vermek ve bilhassa ‘seciyeyi millî derin tarihimizin’ ilham ettiği yüksek derecelere çıkarmak büyük emeldir. Terbiye ve tedriste takip edilen usul, bilgiyi vatandaş için maddi hayatta muvaffak olmayı temin eden bir cihaz haline getirmektir.”(2)

İlaveten 1931 tarihli CHP programında; “Türkiye Cumhuriyeti dâhilinde Türk dili ile konuşan, Türk kültürü ile yetişen, Türk ülküsünü benimseyen her vatandaş, hangi dil ve mezhepten olursa olsun Türk’tür” denilir.

(1) Ali Türel Türk Eğitim Sisteminde Değişim ve Dönüşüme Engel Düşünsel Ayakbağlarıı Üzerine Bir İnceleme " Liberal Düşünce 2013 sayı 49 Kış 2008 "

(2)       Cemil Öztürk, “Tek Parti Döneminde Eğitimde Devlet ve İdeolojinin Rolü,” Yüksek Lisans Tezi, Afyon Kocatepe Üniversitesi, Şubat 2008.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.