1. YAZARLAR

  2. Oral Çalışlar

  3. Öcalan’ın gücü
Oral Çalışlar

Oral Çalışlar

Radikal
Yazarın Tüm Yazıları >

Öcalan’ın gücü

A+A-

Aylardır “Çözüm süreci bitmiştir” açıklamaları yapan Kandil; son olayların ardından, tutumunu değiştirdi. PKK, Bingöl’de polise düzenlenen pusuyu, “provokasyon” olarak tanımlama yolunu seçti. Bu açıklamayı ve Kandil’in çatışmalara ilişkin tutumunu; “son olayların ardından bir tutum değişikliği” olarak yorumlamak mümkün.

HDP, BDP ve DTK eş başkanları; 36 kişinin ölümüne yol açan kanlı gösterilerin ardından, KCK’ye, “şiddet kullanmayın” çağrısı yaptılar. “Silahlı eylemlerin ciddiyetle soruşturulmasını” istediler. Üç partinin yöneticileri tarafından, şu noktalar da vurgulandı:“Bizler hem ülke içinde, hem de dışında halklarımıza yönelen tehdidi hükümet ile birlikte çalışarak bertaraf etmek istiyoruz. (…) Zaman zaman sorunlar ve aksamalar yaşansa da Mürşitpınar Sınır Kapısı’ndan Kobani’ye insani yardımların geçişine izin veriliyor olmasını, yaralıların sınırın bu tarafına alınıyor olmasını, önemli ve olumlu bir tutum olarak değerlendiriyoruz.” 

Aynı yöneticiler, “Çözüm Süreci” konusunda da, net bir dil kullandılar: “Bu kaotik ortamda hem Kobani’yi yalnız ve sahipsiz bırakmayacak, hem provokasyona zemin sunmayacak, hem Çözüm Süreci’ni ayakta tutacak, hem de halklarımızı saldırılardan koruyacak sağduyulu politikalar oluşturmak zorundayız.” 

KCK ve HDP’de, bu “dil değişimi”, nasıl gerçekleşti? Bu noktadaki yorumlar, esas olarak; Abdullah Öcalan’ın, gelişmeler üzerine HDP ve Kandil’e yolladığı mektupları temel alıyor. Öcalan’ın, şiddet eylemlerine son verilmesini istediği biliniyor. Belli ki, Öcalan’ın bu çağrısı; Kandil ve HDP üzerinde tayin edici oldu.

‘Onu dinlemeyecekler’ beklentisi

Son gelişmeler üzerine, “Öcalan’ın rolü”; yeniden tartışmaya açılmış durumda. Türk solu kökenli isimlerin ve çeşitli yazarların oluşturduğu bir blok, “Devlet Öcalan’ı kullanıyor” vurgusu yapıyor.

Bu çevrelerden; hükümetin, olaylar tırmanırsa, “Öcalan kartı”nı kullanamaz hale geleceği, yani Kürtlerin Öcalan’ı dinlemeyecekleri yorumları da geliyor. Aynı yorumlar, benzer çevreler tarafından, Öcalan’ın 2013 Newroz’unda “silahlı mücadele dönemi bitmiştir” çağrısının ardından da yapılmıştı. Onlara göre; Kandil, Öcalan’ı dinlemeyecekti.

Bir başka yoruma göre ise; Kandil, sıklıkla tekrarladığı “Çözüm Süreci bitmiştir” açıklamalarıyla, şiddeti tırmandırarak, Öcalan’ı zora düşürmeye ve itibarsızlaştırmaya çalışıyordu.

Öcalan’ın gücü nereden geliyor?

Abdullah Öcalan, PKK’nın kurulduğu günden (1974) bu yana, bu “hareket”in önderi, bu “sosyoloji”nin önde gelen simgesi. 1999 yılında yakalandığında, onun bittiğini söyleyen çok oldu.

Yargılandığı özel mahkemedeki açıklamaları nedeniyle de; özellikle “Türk solu”ndan, onun “teslim olduğu” yönünde değerlendirmeler geldi.

Zaman, bu değerlendirmelerin hiçbirisini doğrulamadı: Öcalan, Kürt siyasi hareketi üzerindeki otorite ve ağırlığını, hiç yitirmeden sürdürdü. Hatta, zaman içinde, “otorite”sinin daha kitlesel bir özellik kazandığı bile söylenebilir. Son yıllarda, Kürtlerin ona daha derin bir ilgi duymaya başladığını gözlemlemek mümkün.

Peki, bazı kesimlerin özellikle son yıllarda beklediği gibi; Öcalan, bu noktadan sonra, siyasi otoritesini kaybedebilir mi?

Bu soruya, öncelikle “Çözüm Süreci” üzerinden bir cevap arayabiliriz. “Onu dinlemeyecekler” diyenler, bugüne kadar yanıldılar. Neden gayet basit: Öcalan, ateşkes çağrısıyla, PKK’lıların sınır dışına çekilmeleri talimatıyla; Kürtlerin barış umutlarına cevap vermişti. Kürtlerin ezici bir çoğunluğu, 30 yıllık savaştan yorgundu. Aynı zamanda, Türkiye’de son yıllarda yaşanan değişimle birlikte; daha rahat, daha dengeli bir ortam oluşuyordu.

“Meselelere diyalog ve müzakere yoluyla çözüm arama” düşüncesi, zemin kazandı. Öcalan’ın çağrılarıyla, Kürtlerde gelişen eğilim, örtüştü. PKK lideri, kitlelerin isteğiyle aynı paralelde bir “siyasi dil”in öncülüğünde ısrarcı oldu, yani “kitle çizgisi” izledi.

Kürtlerdeki değişimi anlamayanlar, “Öcalan’ı dinlemeyecekler” iddialarını referans almayı tercih ettiler. Ancak, Öcalan’ın çağrıları, Kürtlerde her zaman bir karşılık buldu.

Bugüne gelirsek…

Kürtler, iki yıllık çatışmasızlık sürecinin kazançlarını, yaşayarak görüyorlar. Bölge ekonomik ve sosyal açıdan canlanıyor. Yasal alanda, birçok yasak aşılıyor. Diyalog ve müzakere yolu açık. Türkiye’nin batısında da; tüm eksiklere rağmen, Kürtlerin yaşam koşulları ciddi şekilde değişiyor, imkânlar gelişiyor.

Yeniden “çatışma”ya, yani “yıkım” ve “felaket”e dönmek; Kürtlerin en istemeyecekleri şey.

Tabii şu da bir gerçek: Kürtlerin hak ve hukukuna ilişkin, Türkiye’nin demokratikleşmesine ilişkin; alınacak çok yol olduğu açık. Yalnız Kürtler değil, tüm ülke adına, alınması gereken çok yol var. Demokrasi, özgürlük, eşitlik, bireysel gelişim, kültürel çoğulculuk gibi alanlarda; henüz yolun çok başlarındayız.

Bir şeylerin daha olumlu yönde değişebilmesi için, barışçı ortamın korunması ve yasal alanda mücadelenin sürmesi şart. Kürtler, çok siyasileştiler, örgütlendiler, yerel yönetimlerde geliştiler. Her anlamda zengin tecrübeler elde ettiler. Daha ileri standartlara özlem duyuyorlar. Kendi kendilerini yönetebilecekleri bir “siyasi sıçrama”nın talebi içindeler. Kavga ve çatışma; bu yolun açılmasına hizmet etmeyeceği gibi, daha büyük acılara neden olur.

Öcalan, işte bu “Kürt gerçeği”ni doğru okuduğu, okuyabildiği için; kitlelerin temel istekleriyle örtüşen bir siyasi çizgiyi temsil edebiliyor. Gücünü esas olarak bu duruşundan alıyor.


 

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.