Neoliberal AKP / marjinal sol
Solculuk kamusal alanın çatışmayı ima ettiği dönemlerde her zaman acılı olmuştur. Bu durum devletçiliğe yakın düşen sol hareketler için bile böyledir... Çünkü kendinize yakın bazı devletlilerin varlığı, devletin üstünüze abanan gücü karşısında etkisizdir. Zaten sonuçta o devletlilerin çoğu da kendilerine hayatiyet veren asıl çevreden fazla uzaklaşmak istemeyeceklerdir...
Ancak mesele fikirsel üretim ve pozisyon alma olduğunda, solculuk en kolay tutumlardan biridir. Doğruların ve yanlışların belli olmakla kalmayıp, sizin hayatınızı aşan bütünsellikler içinde kurgulandığı bir dünyada, hiç fikir değiştirmeden, bir anlamda hiç düşünmeden solcu kalabilirsiniz. Bu nedenle tutarlılık sol literatürde çok değer verilen bir kavramdır ve fikrini hiç değiştirmeden on yıllar boyu savunan biri takdirle karşılanabilir. Zaten fikir değiştirenlere de dönek denir ve onların gerekli direnci gösterememiş, sapmış kişiler olduğu düşünülür. Bu ise entelektüel açıdan bakıldığında bir ahlaksızlıktır... Oysa solculuk sürekli doğru ahlak içinde kalındığı varsayımı içinde yaşanır. Hayatınızın her anında ezilenden, mağdurdan, mazlumdan yana olmaktan daha bariz bir ahlaki tutumu düşünmek ise gerçekten zordur...
Doğal olarak her solcunun yukarıdaki anlatıma uygun olduğu söylenemez. Nitekim 20. yüzyılın en parlak düşünürleri solcuların içinden çıkmış, en derinlikli tartışmalar burada yaşanmıştır. Bu açıdan bakıldığında sol insanlığın kendisi üzerinde düşünme pratiğinin en yoğun ve verimli alanını oluşturur. Ne var ki bu düşünme geleneği, örgütlü sol üzerinde hemen hiçbir zaman etkili olamamıştır. Belki de düşüncenin ister istemez içerdiği entelektüel esnekliğin ve hareketliliğin, muhalif bir siyasetin ihtiyaç duyduğu disiplinli örgütlülüğe uymamasıdır sorun... Ama sonuç açıktır: Dünyanın her yerinde örgütlü sol, anlama dürtüsünü kalıplaştıran, ideolojiyi fazlasıyla apaçık hale getirilmiş şablonlara indirgeyen bir aktivizm olarak yapısallaşmıştır.
Bu sıkışma, hiç de şaşırtıcı olmayan bir biçimde marjinalleşmeye yol açmış, ideolojik sol siyasetin toplumla olan bağı giderek anlamsızlaşmıştır. Böylece ortaya kendi içinde konuşan, daralan bir cemaat içindeki kişisel iktidar mücadelesini siyaset haline getiren bir tür laik tarikatlaşma doğmuştur.
Türkiyede bu durum çok daha net olarak ortada... Çözüm ise siyaseti yeniden üretmekten, yani cemaatçiliği kırmaktan ve toplumla temas etmekten geçiyor. Ne var ki toplumla temas toplumun anlamlı bulacağı bir söylemi ve duruşu gerektirmekte... Bunun Türkiyedeki anlamı, modernist laikliğin, devletçiliğin ve latent ırkçılığın getirdiği yüklerin solun üzerinden alınmasıdır. Eğer yeniden siyasetin içinde yer almak istiyorsa, sol şeffaflaşmak ve hem geçmişiyle, hem de bugünün yönetim anlayışıyla hesaplaşmak zorunda...
Aksi halde bilmek gerek ki, solcuların sol adına söyledikleri ve yaptıkları her şey söz konusu marjinalleşmeyi daha da artırmaktan başka işe yaramıyor. Örneğin neoliberal sözcüğü bunlardan biri... Mesele neoliberal değerlendirmesini hak eden bir evrensel siyasetin olup olmaması değil. Mesele solun bu kelime dışında neredeyse hiçbir analiz aracının kalmamış gözükmesinde. Bu durum özellikle Türkiyeden söz edildiğinde çok daha çarpıcı biçimde belirginleşiyor. Sol literatüre baktığınızda AKPnin ne denli neoliberal olduğuna dair yığınla makale görüyorsunuz. Ancak bu tespit son derece yüzeysel ve ideolojik. Yüzeysel, çünkü AKPnin bu politikaları niçin tercih ettiğine, o politikaları nasıl gördüğüne dair hiçbir çözümlemeye sahip değil. Aynı zamanda ideolojik, çünkü AKPnin ne olduğundan ziyade, kafalardaki şablona göre ne olması gerektiğini temel alıyor...
Oysa AKP modernliğin savrulduğu ve yıprandığı bir dönemde iktidar olanağı yakalamış bir taşra hareketi olarak, ataerkillikten oportünizme doğru giden bir içsel ivmeyi taşıyor. Siyaset, bu hareket için bir ayakta kalabilme ve dünyaya uyum sağlayabilme meselesi. AKP esas olarak pragmatizme ve kısa vadeli bir ufuk çizgisine sıkışmış durumda. Eğer bu partinin tutumu neoliberal gözüküyorsa, bunun nedeni herhalde Erdoğan ve arkadaşlarının neoliberalizme inanmaları değil, çevrelerinin onların bu yönde adım atmasını doğallaştırmasıdır... Dolayısıyla AKPnin neoliberal politikalardan uzaklaşması, onların sürekli neoliberal olduklarının söylenmesi ile başarılamaz. AKPnin farklı davranmasını sağlayacak bir siyasi çevre oluşturmayı gerektirir ve bu da toplumla temas eden bir solculuğu ima eder.
Buradaki asıl engel ise laiklik... Türkiyenin örgütlü solu otoriter laikliği son kertede bir ilericilik olarak gördüğü sürece marjinal kalmaya mahkûm... Çünkü bu tercih solun da zihniyetini açığa çıkartıyor ve toplum bu zihniyeti tanıyor...
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.