1. YAZARLAR

  2. Markar ESAYAN

  3. Naziler ve IŞİD, Gazze ve Auschwitz
Markar ESAYAN

Markar ESAYAN

Serbestiyet
Yazarın Tüm Yazıları >

Naziler ve IŞİD, Gazze ve Auschwitz

A+A-

19. yüzyılın üçüncü çeyreğinde İstanbul'u ayrı tutarsanız yüzde doksanı köylü olan çoğunluk Vilayat-ı Sitta'da mukim Ermenilere yönelik katliamlar arttığında ve buna Bab-ı Ali duyarsız kaldığında veya bilakis örgütlediğinde Ermeniler üç nedenle Batı'dan yardım istemeyi düşündüler. İlki Osmanlı Devleti'nin yardım taleplerine cevap vermemesiydi. İkincisi Britanya, Fransa ve Rusya'nın Osmanlı üzerindeki artan etkisi ve üçüncü olarak da Ermenilerin Hıristiyan Batı'nın Hıristiyan gariban ve otokton bir halkı koruyacağına dair romantik inançtı.

Ermeniler Doğu'lu bir halk olarak aydınları dahil olmak üzere Raison d'Etat, yani Batı'nın hikmet-i hükümetini anlamamışlardı. Bu ölümcül bir hataydı. Yeni Dünya'yı eski zihniyet üzerinden okuyorlardı. Batı devleti artık Hıristiyan değildi. Mesela Alman İmparatoru uzaklarda yaşayan küçük bir Hıristiyan halk için asla müttefiki Osmanlı'yı gücendirmeyeceğini Osmanlı Siyaset Belgesi'ne kazıtmıştı. Böylelikle Hamidiye Alayları'nın katliamlarına yönelik Alman Dışişlerine yığılan telgraflara sansür kondu. Basına da öyle. 1915 ise İttihatçıların Alman lojistiğine ve medya gücüne dayanılarak yapıldı. Batı'nın Ermeniler için kılını kıpırdatmayacağını İttihatçılar çok iyi biliyorlardı.

1915'ten sonra 'Son Osmanlı' Ermeniler arasında Kraliçe'nin 'Gemilerim Ağrı Dağı'na tırmanamaz' sözü hafızalara böyle trajik biçimde kazındı.

Bugüne gelelim... Bir yüzyıl geçmesine rağmen bugün bazı Müslümanlar da Batı'nın hikmet-i hükümetini hala anlayabilmiş değil gibi gözüküyor. Böyle düşünen (hisseden mi deseydik) dindarlara göre Batı Hıristiyandır ve sorunun temelinde uzlaşmayacak bu dini-kültürel ayrılık-düşmanlık yatmaktadır.

İkinci Dünya Savaşı'nın başlarına gidelim şimdi de. Britanya'da, bilinenin aksine faşizm ve nazizm modern- dinamik bir yapı olarak görülüyordu ve epey de destekçisi vardı. (Faşist bir parti bile kurulmuştu.) Özellikle de liberal demokrasiyle uzlaşmazlığı ile aydınlar için Nasyonal Sosyalizm dünyada önemli bir eksikliği siyasi denge açısından doldurabilirdi. Diğer yanda Britanyalı bazı siyasetçi ve aydınlar için imparatorluğu deniz aşırı bölgelerde diriltmek adına Kıta Avrupa'sını Hitler'e teslim etmenin hiçbir sakıncası yoktu. Stalin ise Nazilerle (Molotov-Ribbentrop) saldırmazlık paktı imzalamış, yaklaşan Polonya'nın işgali karşısında hem Batı hem de SSCB sessiz kalacağını belli etmiştiı. Çünkü Stalin de Doğu Polonya'yı işgal edecekti.

Böylelikle Almanya kimsenin tahmin edemeyeceği bir hızla Belçika, Hollanda, Norveç ve Fransa'yı işgal etti. Tıpkı IŞİD'in kimsenin tahmin edemeyeceği bir hızda Musul ve çevresini işgal etmesi gibi.

Avrupalılar, Weimar döneminde güçlenen Nazilerin asla yıkıcı bir etkiye ulaşamayacağını da düşünmüşlerdi.

Hepsinde de yanıldılar ve real politikleri başlarında patladı.

Bu anlamda, bugün yaşananların Batı ve Doğu anlayışları itibarıyla geçmişle yakın benzerlikler taşıdığını düşünüyorum. Bizler olan bitenin altında dinsel ve kültürel çifte standartlar arar, komplo denizlerinde yüzerken, Batı da Esed ve IŞİD konusunda Nazilerde olduğu gibi yanıldı ve baltayı taşa vurdu.

Nitekim Naziler Britanya'yı da SSCB'yi kendi alanlarında rahat bırakmadı ve bu iki ülkeye de saldırdı. 2. Dünya Savaşı sırasında Yahudi soykırımı herkes için bir teferruattı. Mesele tamamen real politik ve güç dengeleri üzerinden okunuyordu ve din ile ırklar bu konuda -bizim anladığımız tarzda- hiçbir etki taşımıyordu. Sadece büyük politikalar için gerektiğinde kaldıraç etkileri olabilirdi.

Naziler nasıl ki Batı modernizminin küçük görülmüş ama başa dert açmış bir patolojik vakasına dönüşmüşse, IŞİD de aynı zihniyet kanallarının açtığı gediklerde ilerledi ve bu durum ortaya çıktı. İkinci Dünya Savaşı'nda Yahudiler kimsenin umurunda değildi, bugün de Filistinliler kimsenin umurunda değil. Böylelikle kötü ve ahlaksız bir model kopya edile edile benzer yöntemleri üretti. Gazze dünyanın en büyük gettosuna ve Auschwitz'ine dönüştü. Ölen ise her dönemin güçsüz ve fakir insanlarıdır.

Bugün ABD ve AB bu konuda harekete geçiyorsa, Britanya neden Nazilere savaş açtıysa o nedenledir. 'Yaratıcı kriz' artık bu ülkelere zarar verme noktasına gelmiştir. Kontrollü mezhep çatışması, kalıcı bir menfaate neden olacak şekilde planlanan yoldan çıkmıştır ve IŞİD'e katılan batılı savaşçıların ülkelerine dönerek oraları Ortadoğu'ya çevirmesi mümkün gözükmektedir.

Pre-modern dönemlerde yaşanan mesela Haçlı Seferleri için bile iddia edilmesi abartılı olacak romantik tezlerle olaylara yaklaşmak zihinsel zaaf demektir. Sorun paradigmanın iflasıdır ve bu bir zihniyet yenilenmesini zorunlu hale getirmiştir. Türkiye'nin görevi yeni bir paradigma tarifi yapmak, Ortadoğu'da kalıcı barışın Batı ve İsrail için de bir kazan kazan oyunu olduğu konusunda ikna edici olmaktır. Eski paradigma Batı'nın umut ettiği kazançları artık sağlayamazken, ortaya çıkan boşluk (başarsızlık bir fırsattır aynı zamanda) ayağı yere basan yeni kurumlar önererek doldurulabilir. Mesela yeni bir Ortadoğu hukuku oluşturma teklifi gibi...

Ancak bunu yapabilmenin en temel koşulu çökmekte, ama hala geçerli olan paradigmayı doğru tahlil etmek olacaktır.

* Son süreçte kısa devre yapan 'aydın' şurekasının tek bir kişiye dönüştüğüne dair yazıma Ertuğrul Özkök alınmış. Kırgınlığı sanırım rastgele verdiğim bu listede kendi adını görememiş olmasından. Özkök'ü teskin eder mi bilemem ama, bu patolojik hayali kişiye bir isim vermek gerekseydi onunkisi en isabetlisi olurdu.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.