1. YAZARLAR

  2. Etyen Mahçupyan

  3. ‘Mustafa’nın sorunu ne?
Etyen Mahçupyan

Etyen Mahçupyan

Akşam Gazetesi
Yazarın Tüm Yazıları >

‘Mustafa’nın sorunu ne?

A+A-

Bunca yıl sonra ancak yapılabilmiş olan bir Mustafa Kemal filminin rağbet görmemesi utandırıcı olurdu. Nitekim Can Dündar’ın gerçekleştirmiş olduğu görsel kurgu daha ilk günden halkın ‘teveccühüne’ mazhar oldu ve izleyici sayısı kısa bir süre içinde bir milyonu aştı. Bu rağbetin arkasında muhakkak ki Türkiye toplumunun ‘vatanın kurtarıcısı ve Cumhuriyet’in kurucusu’ ile ilgili olan merakı var. Çünkü bir süreden beri bizlere anlatılmış olan tarihin eksik ve yanlış olduğunu biliyoruz. Dahası eksik ve yanlış tarihin bir devlet politikası olduğunu da kavradığımız ölçüde, bizlere yalan söylendiğini hissediyor ve gerçek olana açlık duyuyoruz.

Öte yandan söz konusu devlet politikasının bir kimlik yaratma işlevi olduğunun da farkındayız. Diğer bir deyişle Mustafa Kemal ile ilgili belirli bir olumlu algılama, nihayette Türk kimliğinin de yapı taşlarından biri. Öyle ki Mustafa Kemal’e yönelik eleştirel, resmî ideolojinin dışına çıkan bir bakış kişiyi kolaylıkla Türklüğün de dışına itebilir.

Can Dündar’ın ortaya çıkardığı ürün bu iki baskının arasına sıkışmış gözüküyor. Hem insanlara biraz da gerçeklerden söz etmek, hem de resmî Atatürk imajının içinde kalmak hiç de kolay değil. Belki de bu nedenle Serbest Fırka gibi bazı çok önemli olaylar es geçilmiş, tek parti dönemindeki faşizan uygulamalara ilişkin Mustafa Kemal’in nasıl bir tutum aldığına değinilmemiş... Ana karakterin çevresindeki kişilerin onu nasıl algıladıkları ve onunla ne tür bir bağ kurdukları ise tamamen dışarda bırakılmış. Bunun öznel bir tavır olduğu ve yapımcının tercihini yansıttığı açık. Kimsenin bizlerin kafasındaki normlara uygun bir ürün yaratmak gibi bir sorumluluğu olamaz.

Ancak bu eksikler Mustafa’nın bir belgesel olamamasının da nedeni. Bu haliyle Mustafa belgesel formatında yapılmış ve sinemasal sahnelerden oluşturulmuş bir enstalasyon... Belgesellerin en önemli niteliği, gerçeklik ima eden yaşanmışlıkların, bir hakikatin ortaya çıkarılması için kullanılmasıdır. Dolayısıyla anlatılan konuya farklı yönlerden yaklaşımları biraraya getirmeye, görünenin ardındaki niyet ve irade dünyasına gitmeye, böylece anlatmak istediği karakterleri ‘yakalamaya’ çalışır. Kuşkusuz bu da nihayette öznel bir çabadır ve yapımcının ideolojik duruşunu ve tercihlerini yansıtacaktır. Ancak iyi bir belgesel söz konusu öznelliğe de mesafe almayı becermekte zorlanmaz. Çünkü belgeselin talep ettiği öznellik aynı zamanda bir derinleşmeyi, yani sorulardan ve onların yanıtlarından kaçmamayı, anlamaya çalışmayı öne çıkarır. Böylece sanatçı görünen gerçeklerden ‘hakikate’ doğru bir yolculuğa çıkar. Bunu başardığı ölçüde kendisine karşı duruşu da derinleşir ve nesnellik kazanır...

Buna karşılık öznelliğin derinleşemediği, yüzeysel kaldığı durumlarda eldeki gerçeklik parçalarından hakikate gitmek mümkün olmaz ve ortaya bir enstalasyon çıkar... Söz konusu performansın yükünü tümüyle Dündar’ın sırtına yüklemek de belki haksızlık olacaktır. Düşünün ki bu filmde kullanılan Mustafa Kemal’in günlükleri halen askeriyenin elinde ve toplumdan kıskançlıkla saklanıyor. Dündar bile bunların sadece bir bölümünü okuyabilmiş ve muhtemelen de sadece bazı kısımlarını kullanabilmiş. Diğer bir deyişle Mustafa, Mustafa Kemal hakkında hakikatlerin bilinmesinin istenmediği bir ortamda, doğal olarak bizi gerçekliğin dünyasında yüzeysel bir gezintiye çıkarmaktan öte gidemiyor.

O zaman filme gelen kemalist eleştirileri nasıl açıklamak gerekir? Zaten elde yüzeysel bir anlatı varsa ve bu anlatı resmî ideolojiden fazla bir sapma yapmama gayreti içindeyse, itiraz neye? Görüldüğü kadarıyla ortada iki tür itiraz var: Biri filmdeki bazı tespitlerin kafalardaki Mustafa Kemal algısına uymamasından kaynaklanan popüler bir rahatsızlığı yansıtıyor. Ancak ikinci itiraz daha derin ve ideolojik... Bu filmin bir enstalasyon olarak kurgulanması, resmî ideolojinin üretmiş olduğu Mustafa Kemal imajının da bir enstalasyon olduğunu akla getiriyor. Toplumun konuya ilişkin dolaylı bilgi ve duygusunu tatmin edemediği ölçüde, film resmî imajın bir varyantı olarak duruyor. Ve izleyici bütün bu tablodaki asıl eksikliği hemen fark ediyor: Derinlik ve hakikat...

Nitekim asıl korkunun da bu noktada cisimleştiğini kavrıyoruz. Mustafa Kemal’in derinleşmemesi, hakikati de gizli kılıyor. Hakikat ise basit... Mustafa Kemal de herkes gibi özel yetenekleri olan ve yine herkes gibi son kertede ‘sıradan’ biriydi... Sorun yeteneklerin abartılıp yüceltilmesi uğruna bu ‘sıradanlığın’ saklanmasıdır. Nitekim insani niteliklerin ön plana çıkmasından da bu yüzden, yani söz konusu abartı ve yüceltmelerin birer enstalasyon olduğu kanısını yaratma ihtimali nedeniyle, korkuluyor. Ama hep dendiği üzere korkunun ecele faydası yok...

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.