Milleti kafeslemek isteyenler de, kafeslenir mi, dersiniz?
Son haftalarda, medyada, Ergenekonun yeni bir safhası olduğu anlaşılan yeni bir entrika yumağı tartışılıyor..
Önce, Ergenekon Dosyasındaki bir örgütlenmenin basit bir ihtilal/ darbe örgütlenmesi olmadığını bir daha hatırlamamızda fayda olsa gerek.. İttihad-Terakkiden bu yana yürütülen ve milletimizin temel değerlerine karşı savaş verme projesinin adıdır, Ergenekon.. Ki, milletimizin temel değerlerine karşı kurulan ve hükmünü hâlen de icra ettirmekte olan ve emperyalist hedeflere paralelliği çağdaşlık zannedip; ülkesi, milleti ve rejimiyle bütün devleti kendi belirlediği ölçü ve yöne doğru hareket etmeye mahkûm eden ve o savaşta zafere ulaşmak ve kazanımlarını korumak için, istisnasız her yol ve metodu mübah bilen bir anlayış.. Hiç bir ahlâkî, hukukî, vicdanî sınır tanımayan ve verdiği mücadele ve savaşı kazanmak için, her çare ve yolu mübah kabul eden bir erkan-ı harb (kurmay) subayının mantığı.. Ve en azından, son 100 yılımıza da tebelleş olan bir siyaset mafiası..
Böyle olduğu için de, son yüzyılımıza daha bir musallat ve tebelleş olan bu hareket, o kadar çok yönlü ki, bütünü kavramak onun için çok kolay değil... Tıpkı, bugünkü laik rejim gibi..
Gerektiğinde en taşkın heyecanlı İslamî tavırları, gerektiğinde en ateist tavırları; gerektiğinde en despotik, kanlı, diktatörce uygulamaları sergileyen ve gerektiğinde de halkçı gibi gözüken ve şartlara göre bukalemun gibi, her renge giren bir kadrolaşma manzumesi..
Doğrudur ki, her hareket, bir kadrolaşma peşindedir..
Çünkü, toplumu yönetme ve yönlendirme yetkisini eline geçirmiş olanlar, uhdelerine aldıkları bu vazifeyi lâyıkı şekilde yerine getirebilmek için, yönetim kadrolarıyla, bizden dedikleri, liyakatinden ve sadakatinden emin oldukları kadrolarla çalışmak isterler..
Ancak, ülkenin ve halkın yönetiminin temel mantığı olarak, halk iradesini esas alan bir yönetim biçimine yani cumhûriyet prensibine ve halkın reyiyle belirlenmiş kadroların yöneticiliği usûlüne göre hareket edileceğini kabullendiklerini söyleyenlerin, bizden dedikleri kadroları belirleme yetkisini, milletin rey ve iradesine göre belirlemesi gerekir..
Kemalist/ jakoben zorba devrimcilerin kabullenemedikleri de, işte bu noktadadır..
Son günlerde gündeme oturan Kafes Eylem Planı da aynı kemalist/ jakoben/ tepeden inmeci, zorbacı anlayışın bir diğer tezahürüdür..
*
Bereket ki, bu entrikalara bulaştıkları konusunda ortaya ciddî emareler konulan kimseler hakkında, eskiden görmediğimiz şekilde yargılamalar yapılabiliyor..
Ancak, hangi yargı?.
Yargı kadrolarının çok büyük bir kısmı, kemalist /laik / jakobenlerce, bizden
diye parsellendiğinin nice örnekleri sergilenip durmada.. İhtilal hazırladığına ve ancak düşmanlar için hazırlanabilecek kanlı tuzakları ve hileleri millet için hazırladığına dair orijinal belgeleri bile ele geçmiş bir Kur. Alb. Dursun Çiçekin bir mahkemece iki kez tutuklanıp, iki gün geçmeden bir diğer mahkemece serbest bırakılması bunun son örneğidir..
Buna, Anayasa Mahkemesindeki ve Danıştaydaki kemalist/ laik tahakkümcü kadroların, ellerinde bulunan anayasal yetkileri kötüye kullanmanın manivelasını, adalet kılıfına bürünerek, diledikleri gibi kullanmalarının milletimize acılar çektiren tutumlarını da ekleyebiliriz..
Evet, Yargı da genel olarak o 100 yıllık geleneğin etkisi altında şekillenmiştir..
*
Buna rağmen, daha 8 yıl öncelerde, bilgi lûtfetmeleri için Meclise gelmeleri rica olunan yüce generaller ve diğer askerler ve de yüksek bürokratlar, rektörler, vs. şimdi en azından haklarında hazırlanan iddianamelerde suçlanıp tutuklanabilmekte, kimileri (Dn. Kur. Alb. Dursun Çiçekin İrtica İle Mücadele Projesi diye hazırladığı ve orijinal belgesiyle ortaya konulan entrika çalışmalarına rağmen) sonuna kadar korunmaya çalışılsa da; kimileri de tutuklanabilmekte, aylarca içeriye tıkılabilmekte..
Bu bile, gelinen mesafenin küçümsenmemesi gerektiğini gösteriyor..
Ve Ergenekon için hazırlanan iddianamelerin 7 bin sahifeyi aştığı biliniyor..
Bu kadar büyük bir davanın kısa sürede, yargılamasının alel-acele yapılamıyacağı, bu iddianın kabarıklığından da anlaşılabilir..
Ve ama, bu dâvanın uzantısı mahiyetinde, hemen her yerde, değişik isimlerle yeni yeni yapılanma örnekleri de karşımıza çıkmaktadır..
İşte bunlardan birisi de, Kafes Eylem Planı..
*
Türkiye, Deniz Duvvetleri'nde varlığı ileri sürülen darbeci oluşumun izini ilk olarak Şubat 09 başında, 10 ay önce gördü. 19 Nisan'da Ergenekon savcılarının talimatıyla Poyrazköy'de kazı yapıldı. Ortaya çıkan tablo, dehşet vericiydi..
Ancak, suçlanan güç odakları, kemalist laik kadroların devlet içindeki uzantıları oldukları için, laik medya bunu görmezlikten gelmeye özel bir özen göstermeye çaba harcadı.. Hayalî irtica haberlerini kamuoyunda dehşet uyandıracak şekilde vermeye özel bir gayret gösteren ve kara propagandanın en çarpıcı örneklerini vererek, müslüman halk kitlerini sindirmeye çalışan karanlık güçlere hizmet eden kemalist/laik medya iddiaları bu görmezlikten gelmeye çalışıyordu.. Çünkü, hedef, darbe zeminini oluşturmak ve darbeyi gerçekleştirmekti..
Bunun içindir ki, ortaya çıkan belgeler-bulgular hafife alınıyor, bizzat Gen. Kur. Başk. bile, Lav silahları için boru veya belgeler için kağıt parçası diyor; darbecilerin suçüstü olmaması ve iddiaların sulandırılması için her şey yapılıyordu.. Ama, 19 Kasım'a gelindiğinde, o kazıda çıkarılan Lav silahları ve bombaların niçin kullanılacağı ve boru olmadığı görülünce ve kağıt parçası denilen belgenin orijinali ortaya çıkınca, Gen. Kur. Başkanı suskunluğa gömüldü..
Halbuki, Afganistanda geçen Eylûl ayında, yüzlerce sivil insanın öldürülmesini, askerî hedefin bombardıman edilmesi gibi gösterip, resmî makamları ve kamuoyunu yanılttığı anlaşılan Alman Genelkurmay Başkanı Org. Schneiderhan geçen hafta, istifa etmek gibi bir sorumluluk tavrı gösterebiliyordu..
Başka konularda Avrupalılaşmayı modernlik zanneden kemalist/laik güç ve çevrelerin, bir de bu konularda onları örnek almaları gerçekleşse..
*
Bizde ise, ortaya çıkarılan Kafes Eylem Planında, Gayrimuslimlerin hedef alınmasını, öğrencilerin gezdirileceği bir saatte bir müzede bomba patlatılmasını bile planlayan ve bu sûretle halkın umutsuzluğa sürüklenmesini ve Batı dünyasının da, Türkiyeyi artık AK Partinin yönetemediği duygusuna kapılmasını sağlamak isteyen karanlık güçlerin en tepe sorumlularından bir Org. Başbuğ, şimdilerde tam bir sessizliğe gömülmüş bulunuyor..
O, istifa edecek kadar yürek ve sorumluluk sahibi değilse ve de sessizliğiyle utancını sergiliyorsa; hiç değilse, başında bulunduğu silahlı gücün entrikalarını ortaya çıkarmaya, onları kanun içine çekmeye çalışmalı ve kendisini millete bu yolla affettirmelidir..
*
Bu yolda, geçmişte yapılan çarpıtma gayretlerinin netice vermiyeceği anlaşılmış olmalıdır.. O halde, en azından geçmişteki aymazlıklarını ve milleti kör yerine koymaları affettirme yolunda bir tavır olsun, sergilenmelidir.. Nitekim, Kafes Eylem Planı aradan 10 ay geçtikten sonra, Kasım 09 ortalarından itibaren kemalist/ laik medyada da yer almaya başladı ve geçmişte konunun önemini kavrayamadıkları gibi mazeret beyanlarıyla birlikte.. Hattâ, kagıt parçası denilen belgelerin orijinalleri birer birer ortaya çıkıyor ve medyada Org. Başbuğun hesab vermesi veya istifa etmesi bile dillendiriliyor, artık..
*
Ortaya çıkan Kafes Operasyonu Eylem Planı etrafındaki gelişmeleri, şöyle bir kuşbakışı gezintiyle, tekrar hatırlayalım..
3 Şubat 09: Köylüler bir araçtaki şüpheli kişileri görüp jandarmaya haber veriyor.. Çevrede işaretlenmiş bir ağaç olduğu farkediliyor.. Orada yapılan kazıda, su termosu içinde içerisinde gizlenmiş (her biri yaklaşık 500 gr. olan) 27 adet TNT (dinamit) kalıbı ve tahrib gücü çok yüksek olan 100 gr da C4 plastik patlayıcı bulunuyor..
28 Şubat: Ergenekon dosyası savcılarına ulaşan bir ihbar mektubunda, mühimmatın Ergenekon sanıklarından Levent Göktaşa bağlı, Yarb. Ercan Kireçtepe, Binb. Emre Onat, Binb. Eren Günay, Yarb. Mustafa Turhan Ecevit ve em. Binb. Levent Bektaşdan oluşan bir hücreye aid olduğu ileri sürülüyordu..
14 Nisan: 2nci ihbar mektubunda, em. Binb. Bektaş, Yarb. Kireçtepe, Binb. Onat, Binb. Günay ve Yarb. Ecevitten oluşan hücre tipi illegal yapının, Göktaşın serbest bırakılmaması durumunda, Ergenekon savcılarına yönelik bir suikasd planı yaptıkları ve bu hücrenin SAT Komutanlığının arkasında bulunan ve Bedrettin Dalanın İstek Vakfına aid araziye çok sayıda silah ve patlayıcı gömdükleri de iddia ediliyordu.. (O zamandan beri, İst. Bel. eski Başkanlarından Dalanın, yurt dışında olması ve defalarca, geleceğine dair tarihler vermesine rağmen, sözünde durmayıp bulunduğu ülkelerdeki izini bile kaybettirmesi ve ilginçtir.. Ama, buna rağmen, 26 Kasım 09 günü, Cihan Haber Ajansı muhabirleri, Dalanın izini Hollanda başkenti Amsterdamda bir otelde bulup görüntülüyorlar ve dahası bu kişinin oradan, Munihe gitmek üzere, hava alanınna kadar gidişini de filme alıyorlardı.. Yine aynı günlerde, Adlî Tıb Kurumu, sözkonusu eylem planının, Yarb. Kireçtepeye aid olduğunun belirlendiğini açıklıyordu..)
21 Nisan: Poyrazköydeki kazılarda 15 dolu, 7 boş lav silahı, 450 gr. C4, 14 el bombası, 45 sis bombası, 7 hakem bombası, 23 işaret fişeği, 5 bombalı bubi tuzağı, yaklaşık 3 bin fişek bulundu. 24 Nisanda Bektaş, Kireçtepe ve Onat, 27 Nisanda Günay; yurtdışı görevde bulunduğu için gözaltına alınamayan ve hemen dönmesi bile emredilmeyen Turhan Ecevit ise, ancak 27 Mayısta tutuklanıyordu. (Ki, ele geçirilen lav silahlarından boş olanları medya mensublarına gösteren Gen. Kur, Başk. Org. İlker Başbuğun bunlar boş borular.. demesi komik olmanın ötesinde bir mâna taşıyor ve bu konuları sorgulamanın niçin çetin olduğunun açık ipuçlarını veriyordu..)
23 Mayıs: Bir asker tarafından gönderilen bir diğer ihbar mektubunda da Alb. A. T. liderliğinde, Astsubaylar H. C., S. D. ve F. Anın tutuklanan subaylar ile aynı yapıda yer aldığı iddia edildi.
24 Mayıs: Bir başka subay tarafından gönderilen 4ncü ihbar mektubunda, Dnz. Kur. Alb. Şafak Yürekli, Alb. Mert Yanık, Kd. Alb. Dora Sungunay, Alb. Muharrem Nuri Alacalı, Alb. Levent Görgeç, Alb. Tayfun Duman, Deniz Kur. Kd. Alb. İ. Koray Özyurt ve Em. Alb. Aydın Ortabaşının Ergenekonla bağlantılı olduğu iddia ediliyordu..
18 Temmuz: Gölcükte görevli teğmenlerin, dönemin Dnz. Kuv. Kom. Ataç ve dönemin Donanma Kom. Yiğite suikasd planladıkları iddia ediliyor ve teğmenlerin evinde 500 gram datasheet patlayıcı ele geçirilip, tutuklanıyordu...
Filmdeki gizli plan: Ergenekon sanıklarından Bektaşın ofisinde bulunan bir CDdeki filmin arkasına data stash programıyla gizlenmiş, şifreli bir dosya ele geçiyor ve profesyonelce gizlenen ve uzman ekiplerin uzun süren çalışmaları sonucu açılan dosyanın içinden Kafes Eylem Planı isimli dokümana ulaşılıyordu..
Bu planlarda, ülkedeki gayrimuslimlere yönelik bombalama, suikasd, öldürme veya korkutma eylemlerini yaygınlaştırarak, bunların Müslümanlar gayrimuslimleri hedef aldı diye, Müslümanların üstüne atılması şeklindeki kanlı entrikalar ve hileli taktikler açıkça ortaya çıktı..
Org. Başbuğun da bunlardan dehşete kapılması mümkündür. Eğer onun sessizliğe gömülmesi, karşılaştığı bu vahim durumla mücadele etmek için ise, yine de hayırlı bir gelişmeden söz edilebilir..
*
Ve, geçen hafta da ikisi kur. alb., birisi yarb., birisi de istihbarat binbaşısı olmak üzere, yüksek rütbeli 5 subay daha tutuklanıyordu..
Daha ilginç olan ise, bu planın ortaya çıktığı son 10 ay içinde, özellikle Deniz Kuvetlerinden ve bu planla ilgisi olan, yüksek dereceli 5 subayın esrarengiz şekillerde hayattan çekilmeleri..
Kimisinin intihar ettiği açıklandı, kimisi yatağında ölü bulundu, kimisi balkondan düştü, kimisi trafik kazasında gitti..
Bu durum, yoksa, kendilerinin suçlanmaları ihtimalini bertaraf etmek için, onların çalışma grubundaki arkadaşları tarafından mı gerçekleştirildi? sualini ortaya çıkarmaz mı, tabiatiyle? Ve bu gibi tasfiyeler İttihad- Terakkîden beri, devamlı tekrarlanıp durmamış mıdır, tarihimizde..
Bu gelişmeler olurken, Başbakan Erdoğanın, inisiyatifi yitirmemek ve arabayı devirtmemek dikkati içinde hareket etmesi ve yargı sürecine girmiş olayların abartılı şekilde üstüne üstüne giden çevrelerin gerilimi teşvik ettiğinden şikâyet ederek, TSKnın aslî bünyesinin korunması için kol-kanat germeye çalışması anlaşılabilir..
*TSK ne kadar da hukuksever olmuş, yalanı bile güzel gelişme..
Ancaaak.. Bu gelişmeler içinde, 27 Kasım 09 günü, Gen. Kur. Başk.lığınca yapılan ve her zamanki alışılagelmiş tehdidler savrulan açıklamada, Kafes Eylem Planı ile ilgili olarak, isim vermeden ve sadece halen sürmekte olan bir soruşturmayla ilgili, bugüne dek ifade vermeye gönderilen askerî personel sayısının 29 olduğu ve özellikle iki albay, bir yarbay ve bir istihbarat binbaşısının ve diğer rütbeli askerlerin tutuklandığından sözedilerek, yapılan açıklama ilginç noktalar taşıyordu.. Bu açıklamada şöyle deniliyordu, özetle:
'Söz konusu soruşturmaya İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 5 Kasım 2009 tarihinde başlanılmış ve (
) İfadesi alınanların çoğu savcılık tarafından serbest bırakılmıştır. (
) Sadece son grupta ifade verdikten sonra mahkeme kararıyla serbest bırakılan 3 subayın, savcılığın istemi üzerine 26 Kasım günü tutuklanmalarına karar verilmiştir.
Türk Silahlı Kuvvetleri, her fırsatta hukukun üstünlüğüne ve yargıya saygısını ifade etmiş, yargı kararını vermeden insanların peşinen suçlu ilan edilmelerinin evrensel hukuk kurallarına ve masumiyet karinesine aykırı olduğunu vurgulamıştır. Benzer hususlar Başbakanlık tarafından 29 Ekim 2009 ve 19 Kasım 2009 tarihlerinde yapılan açıklamalarda aynı şekilde yer almıştır.
Hal böyleyken, ortaya atılan her iddiayı peşinen doğru kabul eden ve bunu başkalarına da kabul ettirmeye çalışan bir zihniyetin mensupları, ısrarla yargı sürecini etkilemek ve soruşturma kapsamında adı geçen herkesi suçlu, her iddiayı doğru kabul eden bir gayret içine girmişlerdir. (
)
Türk Silahlı Kuvvetleri, adaletin er ya da geç, doğruyu ortaya çıkaracağına inanmaktadır.''
Evet, TSKnın açıklaması böyleydi..
İnsan, Yüksek Askerî Şûrâ (YAŞ) kararlarına karşı ısrar ve inadla yargı yolu açılması taleblerine asla yaklaşmayan bir TSKnın sonra da, hükükün üstünlüğüne ve yargıya saygısını ifade etmiş olmasından ve hele, yargı karar vermeden, insanların peşinen suçlu ilan edilmelerinin evrensel hukuk kurallarına ve masumiyet karinesine aykırı olduğunu vurgulamasından tabiatiyle memnun oluyor.. Amma, gerçeği yansıtsa..
Ama, yine de, Aman, ne iyi.. Bu noktaya kadar gelmişler ya.. dedirttiriyor insana.. Evet, yalanı bile müthiş güzel.. Ancak, bu yalanla mest olmak, bizi gerçeğin acı yüzüyle karşılaşmaktan uzaklaştırmamalı, hayal alemlerine sürüklenmekten alakoymalıdır..
TSKnın, üst derece sorumlularının milletin taleblerine ve iradesine tepeden bakma alışkanlığıyla geliştirdikleri bir asrı aşan darbeci mantıklarından ve toplum mühendisliği heveslerinden uyanma noktasına doğru yol almaya başladıklarını temennilerimizle birlikte hissetmek noktasındayız..
YAŞ kararlarıyla, yargısız infazların daniskasını 100 yıldır sergilemiş olan bir kurumun bugün, yargısız infazlardan yakınması, yargının evrenselliğinden sözetmek ihtiyacını hissetmesi, az şey değildir..
O halde, TSKyı dikkatle izlemeliyiz.. Çünkü, bu kurum adına hareket eden yüksek dereceli komutanlar, hele de son 100 yılı aşkın bir zamandır, gövdesi milletin çocuklarından ve malî kaynağı da milletin vergisinden oluşan bir TSKyı, orduyu; temel hayat değerleri itibariyle birinci derecede bir tehdid unsuru ve düşman gibi görülen müslüman milletimize karşı kullanmaktadırlar.
Ama, bu oyunlar hem milletin şuûrunun artması, oyunların, entrikaların ve problemlerin künhüne vâkıf olması ve de internet gibi iletişim imkanları sâyesinde, daha kolay etkisiz hâle getirilebilmektedir.. Kaldı ki, ordunun içinden nice gizli ve karanlık belgeleri, dışarıya, kamuoyuna imzasız olarak yaptıkları açıklamalarla yansıtan kimselerin sayıları da giderek artmaktadır ve bu da, halkımızın daha bir şuûrlanıp uyanmasını ve mücadelesini daha bir kolaylaştırmaktadır..
Son söz olarak, adâletin herkese lâzım olduğu gerçeğinin unutulmaması temenni olunur..
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.