1. YAZARLAR

  2. Ahmet Meroğlu

  3. Medyanın Devekuşuluğu
Ahmet Meroğlu

Ahmet Meroğlu

Yazarın Tüm Yazıları >

Medyanın Devekuşuluğu

A+A-

Şırnak-Uludere’de yaşanılan katliam gösterdi ki, Türkiye’de bir kısım medya korku imparatorluğun hükümranlığı ile teslimiyettin ‘‘rezilliğini’’ yaşamaktadır. Diğer bir kısım medya ise, her halükarda yandaş-candaş olma hususunda, ne derece sadık olduğunu gösterme gayretindedir. Bir diğer malum durum ise, 10 yıl öncenin yandaş medyası, şimdi korku imparatorluğuna, ‘‘sempatik’’ görünme çabasındadır. 10 yıl öncenin korku imparatorluğuna, ‘‘sempatik’’ görünmeye didinen medya ise; şuan yandaş olmanın keyfini sürmektedir.

Yani yıllarca ordunun korkunç zulümlerini, zihin uyuşması ve yandaşlık gereği savunan, gizleyen, haklı bulan, meşru kılan medya zihniyeti neyse, şuan ki militarist zihniyetin yandaşlığını yapan medya da aynıdır. Ve hatta adeta ordunun eri durumunda olan medya neyse, şuan yandaşlığı üstlenen medya da aynıdır. Bu mevcut mantalite, her dönem  ‘‘hırsız benim hırsızımsa, masumdur’’; anlayışı ile keyfiliği ve hukuksuzluğu kabul ettirmeyi hep başardı. Korkunç olan da nöbeti devir alan medyanın, nöbeti bırakan medyayı aratmasıdır.

Gelinen noktada bir kısım yandaş medya okşanmanın hazı ile gerçekleri gizlemede büyük  gönüllülük sergilerken, diğer bir kısım medya da kulağının çekileceği korkusu ile sempatik ve ‘‘uslu çocuk’’ olma rolüne bürünmüştür.

Evet, bu ülkede 30 yıldır Kürtler keyfi olarak öldürülüyorlar. Ve 30 yıldır bu ülkenin medyası gerçekleri bir takım hesaplar uğruna örtbas ediyor. Türk medyası, yıllarca bu ülkede yaşanılan savaşı gölgede bırakacak ölçüde psikolojik savaş yürütme rolüne alenen soyunduğu, Uludere’de Türk savaş uçaklarının 35 insanı bombalamasını görmezden gelerek, teyit etti.

Gerek İslamcı, gerek ulusalcı Türk medyasının Uludere’de bombalananların her şeyden önce insan olduklarını ve bu ülkenin vatandaşı oldukları gerçeğini görmezden gelmeleri, tek kelime ile vicdansızlık olduğu gibi; bu ülkenin vatandaşı olan Kürtlerin, Türk savaş uçakları tarafından bombalamasını meşru kılmaktır da.

Esasında Türk medyasının yaşanılan katliama karşı ilgisizliği ve tutumu devekuşu misali kafasını kuma gömmenin somut örneğidir. Bu makyavelist mantalite, mustazaf Kürtlerin öldürülmesini kaçakçı ve mazotçu türünden kılıf bularak meşru kılması, pragmatizmin  ahlaksızlık halidir. Bu zihniyetin, öldürülene ve mağdur edilene insani hislerle bakmadığı da gün gibi ortadadır.

Oysa medyanın görevi doğruları, gün ışığına çıkartmaktır. Hiçbir hesap içerisine girmeden halka doğru haberleri ulaştırmaktır. Zira inandırıcılıklarını perçinleştirmek için her fırsatta sığındıkları özgün haber kanalı, güçlülüğünü özgürlüğünden alan haber kanalı, objektif haber kanalı vb. gibi kalın maskelerle ahlaksızlıklarını, tutarsızlıklarını  ve iki yüzlülüklerini kısmen de olsa gizlemeyi becerseler de, Uludere’de yaşanılan vahşeti yansıtmamakla ne derece gerçeklerin karanlıkta kalmasına hizmet ettikleri çok net anlaşıldı.

Zira bu karanlığın aydınlanmayacağını iyi bilen katiller ve tetikçiler adeta kurtlar gibi karanlık ve sisli havadan faydalanarak, avlarını keyiflerince avlamaktan hiç geri durmadılar. Tıpkı 33 kurşun olayında, Zilanda, Dersimde ve 90’lı yıllarda olduğu gibi. Ve üzülerek belirtmeliyim ki, türeyen şahinlerle son olacağa da hiç benzemiyor.

Bu akılmaz, Uludere vahşeti, ‘‘tek milletiz’’ naralarının da bir aldatmacadan ibaret olduğu, bu naraları atanların içlerinde zerre kadar acı hissetmediklerinden besbelli. Hele Kürtleri, acıları ile baş başa bırakmak, aynı derinlikte aynı acıları hissetmemek ve acılarına ortak olmamak nasıl izah edilebilir? Türkiye’nin doğusu ‘‘yas’’ tutarken, Türkiye’nin batısı ‘‘dans’’ ediyorsa, bu tek kelime ile tek millet olmadığımızın aleni itirafı değil mi? Hatta bu tekçi zihniyettin suçüstü durumunun utanmaz hali değil mi? Bu tekçi zihniyettin öncüleri acaba ‘‘tek milletiz’’ deme yüzleri kalmış mı?

Evet kısacası, hükümetin emrine giren medya, marangozun yeni ‘‘sitilini’’ (şahini) ustaca olduğunu yansıtıp empoze edince, Kürtleri keklik gören ‘‘şahin’’ gereğini yapmakta sınır tanımaz oldu. Ve bu sınır tanımayan ‘‘şahin’’ Kürtlerin gözlerinin önüne, öyle bir resim koydu ki, yüreklerini yangın yerine çevirdi. Gelinen durumsa, Ali Şeriatın ifadesiyle:

Keklik gibiyiz, kendi memleketimizde

Durmuş, şahinleri bekleriz.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.