1. YAZARLAR

  2. Zülfikar Furkan

  3. Medeniyetler Çatışması
Zülfikar Furkan

Zülfikar Furkan

Yazarın Tüm Yazıları >

Medeniyetler Çatışması

A+A-

     Samuel Huntington 1996 yılında yayımladığı Medeniyetler Çatışması kitabında Soğuk Savaş sonrasına tekabül eden 1990'lı yıllardan itibaren uluslararası ittifak ya da ihtilaflarda belirleyici olan unsurun politik ya da ekonomik ideolojiler değil, medeniyetler olmaya başladığını ve 21. yüzyılda da bu trendin devam edeceğini ifade etmiştir. Şuan bölgemizde cereyan eden olaylara baktığımız zaman görülen tablo Medeniyetler Çatışması tezini doğrular nitelikte olduğunu görmekteyiz.

     Huntington, 'medeniyetler çatışması' kavramı ile, önümüzdeki dönemde uluslararası ittifakların kurulmasında medeniyetlerin belirleyici olacağı ve dolayısıyla olası çatışmaların farklı medeniyetler arasında gerçekleşeceğini ifade ediyor. Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından çözülen Yugoslavya en iyi örnek olarak görünüyor. Zira Yugoslavya'da yeni sınırların farklı inançlara mensup olan Sırp, Hırvat ve Boşnaklar arasındaki savaşlardan sonra çizilmiş olması, söz konusu savaşlar esnasında Batı'nın Bosna'ya yardım etme konusunda isteksiz davranması ya da Sırp vahşetini kınarken Hırvat vahşeti konusunda aynı tavrı sergilememesi gibi gelişmeler Huntington'ı doğruluyor.

     Soğuk Savaş döneminde ittifaklar, ülkelerin iki süper güç etrafında kümelenmesiyle oluşuyordu. Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından bu durum tamamen değişti. 'Biz kimiz?', 'Nereye aitiz?', 'Kim bizim gibi değil?' gibi kimlik ve medeniyet eksenli sorulara verilen yanıtlar, yeni gruplaşmalarda fazlasıyla belirleyici oldu. Soğuk Savaş yıllarında kendilerini politik ideoloji ekseninde tanımlayan insanların bu aidiyet hissini kaybetmelerinin pek çok 'bölünmüş ülke' doğurduğu da söylenebilir. Yugoslavya ve Sovyetler Birliği bu tür 'bölünmüş ülke'lerin ilk akla gelenleridir. Sırbistan, Hırvatistan, Bosna Hersek, Estonya, Litvanya gibi ülkeler, medeniyetler ekseninde şekillenen yeni dünyanın ürünleri sayılabilir. Ukrayna ise farklı bir 'bölünmüş ülke' örneği. Ukrayna'nın tamamı Ortodoks olmasına rağmen, ülkenin sadece batısı Ukrayna dili konuşuyor. Dahası, ülkenin bu kesimi, doğudaki Ortodoksların aksine Papanın dini liderliğini de kabul ediyor. Ülkenin doğu kesiminde ise, Rusça konuşuluyor ve burada yaşayan insanlar kendilerini Ortodoks medeniyetinin merkez ülkesi olan Rusya'ya ait hissediyorlar.

     Kıta Avrupası için bu gerçekler dururken içerisinde yaşadığımız bölgemizde de din ve mezhepler üzerinde senaryo tamamlanmaya çalışılıyor. ‘Arap Baharı’ yalanı ile Afrika kıtasının kuzeyinde başlatılan değişim ve dönüşüm projesi ile İslam toplumu arasında çatışmaların fitilini ateşlediler. Barış ve esenlik dini olan İslam, sadece bölgemiz için değil tüm dünya ölçeğinde insanlık için bir kurtuluş ve kardeşlik reçetesi iken son gelişmeler ile birlikte artık insanların korktuğu ve uzak durduğu bir din haline getirilmeye çalışılıyor.

     Kuzey Afrika ve diğer Arap ülkelerindeki kukla yönetimlerinden ve diktatörlerinden bıkan halk yeni demokratik hareketlere büyük umutlarla yönelmişlerdir. Bu umutlar maalesef yerini büyük acılara bıraktı. Mısırda yüzde 51,7 lik bir halkoylaması ile başa geçen Müslüman Kardeşlerin adayı Muhammed Mursi’nin temsil ettiği islami anlayış iktidarda ancak bir yıl kalabilmiştir. Tunus, Cezayir, Libya gibi ülkelerde ciddi iyileşmeleri göremedik. Suriye de yaşanan insanlık dramı yürek burkan acılara sahne olmaktadır. Senaryoyu yazan güçlerin timsah gözyaşları olayları bitirmekten ziyade daha da alevlendirmek için dökülmektedir. Bu ihanet sarmalının dışında kalmaya çalışan Türkiye ısrarla bu çemberin içerisine itilmeye, Medeniyet Çatışması teorisi ise tüm dünya ölçeğinde hakim kılınmaya çalışılmaktadır.

     Batı dünyasının kendi medeniyet tezini güçlendirmek ve iktidarını sağlamlaştırmak için islam medeniyetine karşı açtığı inanılmaz komplo ve hilelerle dolu savaşı sonuç vermek üzere. Dünya kamuoyu önünde islam eşittir terör, kan, acı ve gözyaşı anlayışı tüm insanların ve gelecek kuşakların zihinlerine nakış nakış işlenmektedir. Dünya genelinde sahnelenen oyuna göre, islam maskesi takmış figüranlar, tekbir sesleri arasında kelle koparmakta ve işkence yapmaktalar. İslami anlayışı özelde ülkemizde, genelde tüm Ortadoğu coğrafyasında iktidara getirip, her türlü imkanı tanıdıktan sonra da türlü yolsuzluk, ahlaksızlık ve insan hakları ihlallerini yaptırarak halk tarafından alaşağı ettirmek temel strateji olarak görünmektedir. İslami semboller ve motiflerle süslenmiş çeşitli kişi ve kurumları yaptıkları hata ve içerisinde bulundukları zaaflarla vitrine çıkarmaktalar. Güvendiğiniz, peşlerinden gittiğiniz kişiler işte bunları yapıyor, inandığınız değer yargıları, din ve inanç demek ki insanlara fayda sağlamıyor düşüncesi ile insanları dinden ve islamdan uzaklaştırmaya gayret ettiklerini artık anlamalıyız.

     Türkiye Coğrafyasında 2000 li yıllara kadar muhalif, ezilen, horlanan ve öteki olarak algılanan islami camia Ak Parti iktidarı ile birlikte tam tersi bir duruma getirildi. (Statükocu, ezen, dışlayan ve efendi(!). ) Diğer taraftan daha önce iktidarın nimetlerinden faydalanan seksen yıllık iktidar sülükleri bu durumu içlerine sindiremedikleri için ellerindeki tüm olanakları ile karşı saldırıya geçtiler. Arkalarına kara para sermayedarlarını, kıyıda köşede türü tükenmekte olan Kemalist kırıntıları ve diğer dış güçleri alarak mücadelelerini sürdürmeye çalışmaktalar. Bunu yaparken de kendilerine verilmiş rol neyse onu yapmaktalar. Diğer taraftan islamı sembolize eden hangi değer ve kutsal varsa da bunu kişiler nezdinde ifşa ederek karalama yolunu seçiyorlar. İslami anlayışa sahip bir gücün başarıya ulaşmaması için her türlü oyun sahneye konuluyor. Çözüm süreci ile sağlanan ateşkesin bozulması için türlü komplo teorileri üretilmektedir. Kürtlerin barıştan uzaklaşmaları için ne yapılması gerekiyorsa yapmak için çırpınıyorlar.

     Medeniyetler Çatışması tezini hayata geçiren batı dünyasının karşısında yer alan doğu dünyası ve özellikle islam coğrafyası ırk, dil, mezhep ve ideoloji çatışması gözetmeksizin yekpare bir arada durması gerektiğini bilmesi gerekir. Aynı inanca mensup kişi ve kurumlarım kişisel çıkar, hırs ve geçici iktidar hevesleri uğruna temsil ettiğimiz medeniyetin gerilemesine ve hatta yok olmasına yol açabiliriz. Özellikle bu havzada en kritik yerde bulunan biz kürtlerin bu çatışmada konumumuzu ve rolümüzü iyi tanımamız gerektiğine inanıyorum. Tarafımızı ve rengimizi netleştirerek insanlık barışı, adalet ve huzur için adım atmamız gerektiğini unutmamalıyız. Bizleri tanrılarına ve totemlerine kurban etmek için sırada bekleyen sahte güçlere ve krallara boyun eğmemeliyiz. Aksi durumda bir daha kalkmamak ve birleşmemek üzere yıkılabiliriz.


 

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.