1. YAZARLAR

  2. Adem Çaylak

  3. MAZLUMDER’in “Duruş”u
Adem Çaylak

Adem Çaylak

Milat Gazetesi
Yazarın Tüm Yazıları >

MAZLUMDER’in “Duruş”u

A+A-

Türkiye’de Müslümanlığın muhalefette olduğu ve diğer “öteki”ler gibi Müslümanların haklarının gasp edildiği bir dönemde (1991), “zalim kim olursa olsun ona karşı, mazlum kim olursa olsun ondan yana” motto ve söylemi ile kurulan MAZLUMDER’in (bundan sonra, yer tasarrufu adına MAZLUMDER yerine MZD harfleri kullanılacaktır) duruşu, son yıllarda gerek MZD’de bulunmuş/bulunan gerek MZD dışında etkinlik gösteren bir kısım Müslüman kesim tarafından haklı/haksız, kasıtlı/kasıtsız eleştirilmektedir. Özellikle son günlerde yaşanan çatışma ve savaş ortamında, adil şahitliğe ve hakkaniyete dayalı duruş ve söylemin bir gereği olarak MZD’in devlet ve örgüt iktidarlarına yönelik net ve kararlı tutum ve uyarıları, süreç ve olayları daha çok iktidar penceresi ve örgüt karşıtlığı üzerinden yorumlayan bir takım çevreler ve son günlerdeki olaylar münasebetiyle neo-İttihatçı bir zihin dünyasının ne kadar bilinçaltını işgal ettiği hepten açığa çıkan bir kısım İslami kesim tarafından kritik edilmektedir.

Her insan, oluşum ve kurum gibi layüs’el olmayan MZD’ye yönelik insaflı, çok boyutlu ve halisane derinlikli eleştirilerin MZD’e katacağı çok büyük erdemin olacağı ve Kürt sorunu ve çözüm sürecinin evrildiği sosyolojinin izini ve ruhunu iyi takip etmesinden ötürü bir kısım İslami kesim ve Türk kamuoyu tarafından kantarın topuzunu kaçırdığı iddiası ve MZD içinde, haklı olarak haklarının gasp edildiği bir ezilmişlik psikolojisi içinde kendilerinin olduğu kadar Türklerin de hassasiyetlerini kimi zaman ihmal eden Kürt fonu ağır basan bir yönelimi haiz unsurların varlığını kabul etmekle birlikte, bir bütün olarak bakıldığında MZD’nin, Türkiye’de, sivil toplum ve kamusal ruhun erdemleri bağlamında Müslüman kesimin vicdanı ve medarı iftiharı olduğu, aslında iktidara ahlak, adalet ve hakkaniyet adına yol gösterecek ve istikamet adına duruş sergileyecekleri yerde neredeyse “iktidarın ideolojik ve sivil aygıtı” gibi çalışan çoğu İslamcı STK’lar göz önüne getirildiğinde, açıklıkla ortaya çıkmaktadır.

Bir kere “duruş”, bulunduğumuz yer ve zamana göre “pozisyon alma”, “eğilim gösterme” ve “dengeleri gözetme” değil, “emrolunduğumuz gibi dosdoğru olmak”, “eğri oturup, doğru konuşmak”, yani istikamet sahibi olmaktır. “Duruş”un, insana “içkin” ve “aşkın” olan vicdanla dolayımsız bağlantısı, özellikle  özü ve doğası gereği ahlak, hakkaniyet ve adalet eksenli çalışması gereken bir insan hakları örgütü için vazgeçilmezdir.

Özellikle Ak Parti iktidarı döneminde MZD’in kimlik, inanç ve ideoloji eksenli değil vicdan, hakkaniyet ve adalet eksenli erdemli “duruşu”nun sorgulanıyor olması, uzuuun yıllardan sonra iktidar, güç ve para ile “buluşan” Müslüman sosyolojinin geldiği yer ve dönüşümü bakımından ele alınması gerekmektedir. Ak Parti’nin yaklaşık 13 yıldır üst üste kazandığı seçimlerle güçlü iktidar pratiği ile tanışan Türkiye Müslümanlığı, sosyolojik, sınıfsal ve kültürel dönüşümüne paralel olarak dil ve söylemde de değişim yaşamaktadır. Bu dönemde, Kemalist militarist düzenin belini kıran ve demokrasiyi halkla buluşturan onca reforma imza atıldığı doğru olmakla birlikte, maalesef kurulu düzenin hakim paradigması ve zihniyet dünyasında köklü bir başkalaşmaya imza atılamadığı gibi özellikle son yıllarda post-Kemalizmi tevarüs ettiren kimi uygulamalar içine girilmiştir. Koltuğa hakim olan zihniyette ve hak gaspı üreten sistemin kültürel kodlarında dönüşümü esas almadan, sınıfsal anlamda koltuğa oturanların ideolojilerinin değiştiği bir siyasal kültürde zaten bundan başkası da düşünülemezdi.

Burada vurgulamak istediğimiz asıl nokta, Müslümanlık kökeninden gelmiş bir siyasal partinin güçlü iktidarında derneği, vakfı, sivil toplumu, düşünce kuruluşu, insan hakları, iş/meslek örgütlenmesi ve cemaatleri ile Türkiye’de pek çok Müslüman kesimin verdiği olumsuz imtihan ve yaşadığı travmadır. Büyük çoğunluğu ile söz konusu kuruluşlar (elbette hepsi değil), kendi içlerinden çıkmış “Müslüman” bir iktidarı, Müslümanlığın bir gereği olarak, ahlak, hak, adalet, eşitlik ve hürriyet temelinde sıkıştırıp erdeme dayanan bir kamusal alan ve özgür siyasetin inşasına yardımcı olacaklarına, ne yazık ki, güçlü iktidar olmanın verdiği özgüven ve getirdiği nimetlerle (kadro, statü, para vd) ortaya çıkan “İslami rant”ın paylaşım kavgası içine girmiştir. Bu yetmiyormuş gibi çok azı müstesna, çoğunluğu ile Müslüman sivil toplum örgütleri kendi içine kapanarak “gettolaşmış”, ne farklı dünya görüşü ve yaşam tarzına sahip toplumsallıklara hitap eden örgütlerle ahlak ve adalet temelli etkileşim içine girmiş ne de aynı dünya görüşüne sahip diğer Müslüman camia ve örgütlerle “hesapsız” ve “duvarsız” adalet temelli çalışmalara imza atmıştır. Bu durum, nereden bakarsanız bakın, zaten “güç” ve “denge” imtihanı altında salınan Ak Parti’nin elini zayıflatmakta ve ortaya çıkan tüm hak gaspları ve olumsuzlukların Müslümanlığın hanesine yazılmasına sebep olmaktadır.

İşte tam bu noktada, Müslümanların kurduğu ve yürüttüğü bir insan hakları örgütü olarak MZD’nin, siyasal iktidarın kimliği ve ideolojisinden bağımsız ve Müslüman bir Ak Parti iktidarını zor duruma düşürür gibi ikircikli kaygılardan uzak, ahlak, adalet ve hakkaniyet temelli gerçekleştirdiği faaliyetler ve kullandığı dil ve üslup, bazı eksikliklerine rağmen Müslümanca/insanca bir “duruş” adına önemlidir. Kürt sorununda yıllar önce MZD, Kürtlerin egemen iradesi olan Öcalan ile müzakerelerin yapılmasını iktidara tavsiye ettiğinde “Kürtçülük” ile suçlanmış ancak gelinen noktada bizatihi iktidar, İmralı ile resmi müzakere pratiği yürütmüştür. Bu durumda ne gariptir ki, İslami kesimden hiç kimse hükümeti “Kürtçülük” ile suçlamamıştır.

MZD’nin Farklı dünya görüşü ve yaşam tarzına sahip örgütlerle (İHD gibi) insan hakları ahlakı ve adalet çerçevesinde yaptığı girişimler, ideolojisi ve kimliği İslam’a zıt mazlumların yaşadığı hak ihlalleri karşısındaki ilkeli tutumu, Kürt sorununda gösterdiği kararlı direnci, bir operasyonun ürünü olarak baştan çıkartılan Gezi eylemlerine “hazırlıksız” yakalanan iktidarın yanlış uygulama ve uzun vadede Müslümanların aleyhine olacak kutuplaştırıcı dil ve söylemi karşısında takındığı tavır, başörtüsünü sadece bir inanç ve kimlik hürriyeti bağlamında ele almayıp ondan öte, Ak Parti iktidarı ile birlikte süren yasağa rağmen “araçsallaşan suskunluk” karşısında mevcut düzenle hesaplaşılmadıkça bu türden yasakların araçsallaşabileceğine dikkat çeken net bakış açısı, Suriye meselesinde, iktidarı “mezhepçi” sıkışmışlığa iten ve bölgede Müslümanların aleyhine olacak ve her türden Batılı müdahaleye karşı duruşu gibi sayılabilecek pek çok hususta, MZD’nin gösterdiği ilkeli ve adil “duruşu”, adalet ve erdemden yoksun mezhepçi/meşrebçi/milliyetçi, kaba ve köpürtülen İslamcılıkla baştan çıkartılan bazı Müslüman grup ve sivil toplum örgütleri tarafından bilinçli/bilinçsiz bir biçimde eleştirilerek, MZD “yalnızlaştırılmaya” ve “ötekileştirilmeye” çalışılmaktadır. MZD’ye gönül verenler, “Hanefist” ve “Sokratist” bir “duruş”la her daim hakikatle saf durdukça, kınayıcıların kınamasından çekinmeyecek ve sadece Müslümanlar için değil, ötekileştirilen “öteki”ler için de “emin bir zemin” olmaya devam edecektir.

Ak Parti iktidarı ile birlikte büyük çoğunluğu ile (elbette hepsi değil) siyasetin “arka bahçesi” ve hükümetin “tanıtım ofisleri” haline gelen Müslüman sivil toplum örgütleri ve cemaatlerin, zaaf ve eksiklikleri olmakla birlikte MZD “duruşu”na ihtiyacı olsa gerektir. Hükümetin doğru ya da yanlış her yaptığını meşrulaştıran/tevil eden, iktidara yönelik içerden, yapıcı ve samimi en küçük eleştiriyi, “kötü niyet, şimdi bunun zamanı değil ya da “öteki”lere malzeme verilmekte” gibi basit ve anlamsız kaygılarla bastırmaya çalışan bir Müslümanlık sosyoloji ve psikolojisi en başta Müslümanların iktidarı adı altında bir algısı olan Ak Parti’ye zarar vermektedir. Bu açıdan, MZD’nin ahlak, adalet ve hak eksenli “duruşu”, ahlaklı ve erdemli bir kamusal alan ve hür bir siyasetin inşasında yadsınamayacak bir öneme sahiptir.

Bununla birlikte MZD’nin de, erdemli “duruşu”na rağmen, farklı hassasiyetlere sahip bazı Müslümanları incitecek denli, İslam’a düşman farklı kesimlere yönelik  “asimetrik empati” kurduğuna yönelik olumsuz algıyı gidermesi, “Uludere katliamı” gibi kırılma anlarında Kürt sorunu hususunda gösterdiği hassasiyetini Kürtçülükle özdeş tutmaya eğilim gösteren bir kısım Türk ve Müslüman kamuoyunu tatmin etmesi, insan haklarını Batılı modernite paradigmasından okumaya götürebilecek Batılı uluslararası kuruluş ve insan hakları örgütlerinin bakış açısı ve uygulamasını dikkatli değerlendirmesi ve Ak Parti’nin adalet ve insan haklarına aykırı olan dil ve uygulamasına karşı çıktığı gibi doğruları konusunda da yön ve vizyon verecek bir üslubun tutturularak, siyaset mekanizmasının her yaptığına karşı çıkan bir örgüt algısının ortadan kaldırması elzemdir.

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.