MAYMUN İŞTAHLI BİR BEŞER
Son günlerde ülkemizde kısa yoldan zengin olma, köşeyi dönme veya talihsiz döngüyü tersine çevirme uğruna hayal kuran, yatırım (!) yapan nice insanın mağdur edildiğini, emeğinin, alınterinin bazı uyanıklar(!) tarafından el altından sömürüldüğünü üzülerek izlemekteyiz.
21.Yüzyılda insanın çıkmazları konusunda sürekli yazılıp çizilen şeylere baktığımız zaman şunu görüyoruz; Gelişen bilim ve teknoloji ile birlikte doyumsuz bir şekilde gelişme ve ilerleme peşinde koşan bir insan modelinin yaratılmaya çalışıldığını görüyoruz. Tamamen pragmatist, benmerkezci ve karşısındakini ezme, hor ve hakir görme, elindekini avucundakini pervasızca gasp etme anlayışı üzerine bina edilmeye çalışılan bu anlayışın sonuçları hepimizin malumudur. Bilgi Çağının yeni anlayışı, zengin ve egemen olmak için, Rekabet ve Büyüme olmazsa olmazların başında yer almaktadır. Buna ulaşmak için de makyavelist bir bakış açısı yeterli görülmektedir. Önceleri devletler nezdinde olan bu anlayış, zaman ilerledikçe, holdingler, şirketler ve günümüzde ise artık bireyler üzerinde yürümeye/yürütülmeye başlandığını müşahede ediyoruz. Büyüme, daha çok büyüme. Hem kazanan(!), hem de kaybeden taraf içinde geçerli olan bu anlayış ile, teknoloji ile az buçuk hemhal olan her birey, gerçekleşme ihtimali milyonda bir olan bu ideali elde etmek için, elindeki avucundaki her şeyi bilmediği, tanımadığı bu acımasız rekabet dünyasında zengin ve egemen olma uğruna kaybedip gidiyor.
Durmadan, usanmadan peşinde koştuğumuz dünyadaki bize göre olağanüstü, gerçekte ise bir hiç mesabesinde olan bu mal, meta gibi araçlar, tarihteki diğer örnekleri gibi gün gelir bu şekilde olan insanoğlunu da yerle yeksan edecektir bilahare.
Elindekini daha da büyütme isteği, akrabası, arkadaşı, komşusu ile gereksiz rekabet ve onun önüne geçme isteği, akıl ve mantığı çoğu zaman devre dışı bırakıyor. Yüzyılımızda insanların sahip oldukları makam, mevki, mal, mülk, servet, para, kurdukları yuvalar, işi, eşi, aşı, sahip oldukları bunca teknolojik imkân, onları eğlendirecek yüzlerce eğlence aracı ve sosyal paylaşım siteleri, büyük ve kalabalık alışveriş merkezleri bu kısım insanlar için isteklerini karşılamak için yeterli gelmemektedir. Çılgınca yapılan alışverişler, gereksiz harcamalar ve her türlü yol ve metodla tatmin edilmeye çalışılan arzu ve hevesler ne yazıkki istenilen mutluluk ve doyumu bir türlü gerçekleştirilemiyor. Yine aynı şekilde milyarlarca kişi için acı, gözyaşı, kaos, tatminsizlik, başıboşluk vb alıp başını gidiyor.
Sinema ve dizi kültürü ile hayatımızın her anını yönlendirme üzerine kurgulanmış bu bitmez tükenmez ihtiraslar ile baş etmek çoğu zaman imkânsız bir hale gelmektedir. Bu kültür ile çok ve kolay kazananlar, toplumum öncüleri ve el üstünde tutulanları haline getiriliyor. Bilinçli bir şekilde dayatılan bu tür şeylerin elde edilmesi öncelikler arasındaki yerlerini almışlardır. Bunlar olmadan insanların mutlu olamayacağı algısı yaratılmaya çalışılmakta. Yine aynı şekilde insanı insan yapan ruhtan arındırılarak, beşer özellikleri üzerinden sömürülmesi için her türlü senaryo oluşturularak. beşer özellikleri üzerinden “Maymun İştahlı” bir tür yaratılmış durumda. Daldan dala konan, işini, eşini, aşını beğenmeyen anormal bir tür.
Diğer bir handikap olarak da karşımıza Tensel bakış açısını getirdiler. Şekil ve beden ihtirası üzerinde kendimizi o kadar kaptırmışız ki, her şeyin görünen yüzü bizi cezbeder hale geldi. İnsan bedeninden tutun da oturduğumuz evlere kadar, Giydiğimiz kıyafetten, alışveriş
yaptığımız mağazaya kadar. Her şeyin albenilisi olana gönlümüz kaptırdık. Özü unuttuk. Sayılardan büyük rakamlı olanlar hoş gösterildi bize. En iyi ata, üretmeden en lüks araca binmeyi marifet saydık. Bizi yaratan Allah (c.c) ı bile haşa kandıracağımızı sanıp dinin şekil olanı üzerine kafa yorduk. Kendi kafamızdan geçeni gerçek sanıp mesela peygamberlerin hep beyaz adamlar arasından seçildiğini zannettik. İlahi mesajın ses ve fonetiği üzerinde durduk. Asıl mesajı, toplumsal kaygılar sebebi ile görmezden geldik ya da birilerinin istediği gibi anladık. Davudi sesli hafızlar en büyük idollerimiz haline getirildi. Kadının ve erkeğin şekil olarak göze hoş gelenini kayıtsız şartsız baş tacı ettik. Daha sonra yaşanılan hayal kırıklıklarını sanırım anlatmama gerek yok. Bu tür şekil üzerinde olan örnekleri daha da çoğaltabiliriz.
Tüm bunların sonunda geldiğimiz nokta maalesef işte bu. Adam dolandırıcı, herkesi de yanına çekmeyi başarmış. Bir sürü kişi de aslında kat be kat kazanmış(!) bu işten. Bir kısmı da kaybetmiş. Ama gel gör ki yatırımdan kar payını(!) alıp okyanus ötesine kaçmış bu düzenbaz. Mevcut durumu analiz edip ders alacağımıza, şapkamızı önümüze koyup bu işler niye bu kadar cazip hale geldi diye tahlil yapacağımıza, her zamanki alışkanlığımız ile yine görünür şey ile başladık vurguncunun bilmem kiloları ile dalga geçmeye, sakalının, bıyığının olmayışını tiye almaya.
Yazılı ve görsel medya ile sosyal paylaşım sitelerinde söylenen ve yazılanlara bakılınca toplumda kazık yiyen yetmiş, seksen bin kişi var ama sanki hayali bir kitle varmış gibi kimse kendisini görmüyor. Konuşan herkes aldatılanlardan olamayacağını, asla bu tuzağa düşmeyeceğini vs. anlatmaya çalışıyor. Herkes bu tipteki bir adamın bu kadar uyanık(!) bir kitleyi nasıl aldattığını, kendisinin asla buna para kaptırmayacağı üzerine yazıp çizmekte. Ülkemizde nüfusun yarısından fazlasının sosyal medya kullanıcısı olduğunu düşünürsek yaşanan toplumsal felaket daha iyi anlaşılır. Kolay yoldan para kazanma, yorulmadan kăr etme, en kestirme şekilde köşeyi dönme vb saiklerle önümüze çıkan her fırsatı kâra çevirme(!) peşinde koşuşturan aktif bir kitle yokmuş gibi bir algıyla karşı karşıya kaldık.
Üretmeden, çaba sarfetmeden kısa yoldan hayalini kurduğu dünyanın kapılarını açmaya çalışan bu anlayışı değiştirmek çok kolay görünmüyor. Ama yapabileceklerimiz yok mudur? Elbette var. Öncelikle şunu bilmekte fayda görüyorum..
Beşeri, İnsan yapan onun bedenine üfürülen ruhtur. Üfürülen ruh olmadan sadece bedenle var olan bir türün diğer mahlûkattan bir farkının olmayacağını biz Kur’an’ Kerimden öğreniyoruz. Acımasız rekabet, sınırsız kazanma isteği, sahip olma, kin öfke, nefret, vb. hasletler beşer olmanın zaaflarındadır. Üfürülen ruh doğrultusunda hareket edildiği takdirde mesele daha iyi anlaşılır.
Alınteri dökülmeden kazanılan malın, mal olmaktan çıkıp, bela duruma geldiğini her geçen gün daha net bir şekilde gözlemliyoruz. Bazen 1 in 5 ten büyük olduğunu görüp, Alınteri dökülerek kazanılmış 100 liranın, emek sarf edilmeden elde edilmiş 1000 liradan daha değerli ve kıymetli olduğunu kavramalıyız.
Ölçülü bir şekilde mala düşkünlük, üretimin artması ve kalkınmanın hızlanması için gerekli ve faydalıdır. Ancak mal kazanmak ve biriktirmek bir amaç haline gelmişse, ihtirasa dönüşmüşse orda durup düşünmek gerekir. Elimizdeki malı Allah’ın bir emaneti olarak görüp onu ihtiyacı olan insanlarla paylaşırsak rahatlarız. Paylaşım olmadan, ihtiyaç sahiplerini gözetmeden bize emanet olarak verilen maldan mutlu olmamız mümkün değildir. Hiçbir
zaman çok mal değil, elde mevcut olanı değerlendirerek tadını çıkarmaya çalışmak insanı mutlu eder. Mal kazanmadaki amacımız da kimseye muhtaç olmadan mutlu bir şekilde yaşamak olmalıdır.
Yüce Allah Bakara Suresi 177. Ayette “İyilik, yüzlerinizi doğu ve batıya çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, Allah'a, âhiret gününe, meleklere ve kitaba iman edenin; malını çok sevmesine rağmen onu akrabaya, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere, köle ve esirlere verenin; namazı dosdoğru kılanın; zekâtı verenin; sözleştikleri zaman sözünün gereğini yerine getirenin; sıkıntıda, darlıkta, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanda sabır gösterenin eyleminden oluşur. İşte doğru olanlar bunlardır; işte sakınanlar da bunlardır.” diye buyuruyor. Buradan da çıkarmamız gereken şey, üretim ve kalkınma için çalışacağız ve bu çalışma içinde asıl hedefimizi toplumsal barış ve adaleti yerleştirmek olarak belirlemeliyiz. Ayetin başında da vurgulandığı gibi sembolik retorik ve ritüeller asıl amaç değildir. Asıl amaç doğrultusunda mücadele ederken zorluklar ve engellerle karşılaşabiliriz. Çıkan engel ve zorlukları, Allah’ın öğrettiği doğrularla savunup, kınayıcının kınamasından korkmadan hayatına yön verenler elbet toplumu da etkileme gücüne sahip olacaklardır. Bu bakış açısıyla hayatını yeniden şekillendiren ve Allah’nın (c.c) kutlu mesajına kulak verenler kurtuluşa muhakkak ereceklerdir. Vesselan
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.